English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ N ] / Notebook

Notebook tradutor Português

208 parallel translation
Bu yüzden, Genelkurmay Başkanının toplantısına izinsiz dalmış,... ve sadece bir diz üstü bilgisayarla, Hava Savunma Komutanlığı'nın sistemine girip tüm savunma ağımızı devre dışı bırakmış.
Então ele invade uma reunião de Chefes de Estado, certo? Usando apenas um notebook invade o Comando de Defesa Aérea e derruba todo o sistema de segurança nacional.
Thomas Gabriel, bir konuyu kanıtlamak için sadece bir diz üstü bilgisayarla Hava Savunma Komutanlığı'nın sistemini çökerten adamdır.
Thomas Gabriel é o cara que acabou com o Comando de Defesa Aérea com um notebook, só pra provar o que estava dizendo.
Pekala, Notebook 2'ye geçelim.
Vamos passar para o segundo bloco.
Benim mühendislik defterim mi?
O meu... notebook de engenharia?
Bir el bilgisayarı.
É um Notebook.
Phil "The Notebook" u seyretmek isteyip istemediğinizi soruyor.
O Phil quer saber se querem ver "Diário de Uma Paixão".
Rivyval Sineması Nicholas Sparks'ın Notebook'unu gösteriyor. Alo?
'O Livreto " de Nicolas Bahr está em cartaz,
Dostum Notebook son derece homo...
- Mas esse Filme é tão maricas.
Dalga mı geçiyorsun Notebook'a bayılırım.
Estás a brincar? Eu adoro esse filme.
Defterim.
O meu notebook.
Sanırım... başka bir... başka bir notebook olacaktı.
Eu penso que... tenho outro... há outro caderno por aqui.
Laptopunu getir.
Traz o teu notebook.
Laptopumuz, içindeki bütün bilgi ve notlarla beraber dereye düştü.
O nosso notebook, com as pautas e toda a informação, caiu numa ravina.
Evet, bu yüzden ben de dizüstü bilgisayarıma USB'yle bağladım böylece tüm gece ne olduğunu kayıt...
É, veja. Conectei a câmera no notebook, sabe, podemos gravar a noite inteira o que... Quer ver?
"Bridges of Madison County" ile "The Notebook" u karıştır ve üzerine porno ekle.
Uma mistura de Bridges of Madison County com Notebook... - E pornografia.
Evet, Marshall gerçek aşka inandığı ve sekreterler onu zorla Oprah'ın Kitap Kulübü'ne * üye ettikleri diye The Notebook'u * yeni okuyup bitirmiş biri olduğu için koca bir kız çocuğu. Güzel!
O Marshall é uma rapariga crescida porque acredita no amor e acabou de ler O Diário da Nossa Paixão, porque o pressionaram a entrar para o Clube de Leitura da Oprah.
Dün gece "The Notebook" filmini izledim ve gerçekten hoşuma gitti.
Ontem à noite, vi "O Diário da Nossa Paixão" e gostei.
"The Notebook" filmini izledin ve hoşuna mı gitti? Evet.
Viste "O Diário da Nossa Paixão" e gostaste?
Iş yerinde laptop değiştirmek mümkün mü?
Dá para trocar pelo notebook?
Aslında evde kalıp çikolata yiyip bilgisayar başında takılmayı düşünüyordum.
Bem, eu estava pensando, ficar em casa, comer chocolate, e nos divertirmos com o Notebook.
Sağlam bilgisayar.
Notebook resistente.
Yüce sağlam bilgisayar. Seni bu yüzden seviyorum.
Glorioso, glorioso notebook resistente, Eu amo-te tanto.
Her şeyi diz üstü bilgisayarında tutardı.
Ele mantinha tudo no notebook.
- Patron, hala albayın bilgisayarı üstünde çalışıyorum ama sesli mesaj sistemine girmeyi başardım.
Estou a trabalhar no notebook do capitão, mas consegui aceder ao correio de voz.
Ayrıca Jennings'in bilgisayarında şifreli e-postalar bulduk.
Encontramos vários e-mails codificados no notebook do Capitão.
Bu daha çok Hugh Jackman ile "The Notebook" filmindeki Ryan Gosling arası birşeye benzedi.
Isso é menos Hugh Jackman e mais Ryan Gosling em "Diário de Uma Paixão".
Fazla bir Rolex veya laptop kanıt dolabından kayboluverir,
Um notebook desaparece do armário de evidências. Não que eu já tenha feito algo assim.
Yazıldığı kaynağı izlemek, bizi senin laptop'una götürdü.
Nós rastreamos o vírus que a plantou até o seu notebook.
Neden eve geç geldiğinin neden konuşmak istemediğinin neden odaya her girişimde bilgisayarını kapattığının...
O motivo de não conversar. Fechar o notebook toda vez que entro na sala.
Ne diyorum sana, laptopımın üzerine ayran dökmüştüm, ve bu çocuk herşeyi kurtardı.
Estou a dizer-te, eu cuspi esta bebida no meu notebook, e esse técnico conseguiu salvar tudo.
Laptopı tabii ki, ayranı değil.
Digo, o notebook, não a bebida.
Şimdi de The Notebook'a mı ağlıyorsun?
Agora choras ao ver O Diário da Nossa Paixão?
Ayrıca dizüstü bilgisayarımı da getirdim ve harika online alışveriş siteleri buldum.
Também trouxe o meu notebook, e achei alguns sites de compras excelentes.
Patron, Albay Norton'ın evinde bir bilgisayar ve birkaç tane cep telefonu bulduk.
Chefe. Encontramos o Notebook do Capitão Norton e alguns telemóveis no apartamento dele, dois deles pré pagos.
- Bilgisayar?
- Notebook?
Ön koltukta bilgisayar var.
Há um notebook no banco do passageiro.
Jensen'ın bilgisayarını temizliyordum.
Só estava a limpar o notebook do Jensen.
Ayrıca Jensen'ın bilgisayarına nasıl gireceğimi hiç bilmiyorum.
E não faço ideia de como vou entrar no notebook dele.
- Şiddetli bir migren haricinde Jensen'ın bilgisayarını sonunda deşifre etmeyi başardım.
- Além de uma bela dor de cabeça? Finalmente consegui destravar o notebook do Jensen.
Sanırım defterimi burada unutmuşum. - Evet.
Acho que deixei o meu notebook aqui.
"The Notebook" u kiraladığımızda ben aynısını yapmıştım.
Fi-lo quando alugámos o "Diário da nossa paixão".
Ajan Macy'nin bilgisayarının şifresini kırmayı başardım.
Descobri a senha para aceder ao notebook da Agente Macy.
Cep telefonu veya dizüstü bilgisayarı...
Telemóvel ou notebook, uma coisa que o seu marido
Meka'nın dizüstü bilgisayarı çalışma odasında.
O notebook do Meka está na sala.
Kono, Meka'nın evindeki dizüstü bilgisayarından...
Kono, descobriste alguma coisa no notebook do Meka?
Bana bir dizüstü bilgisayar lazım.
Certo... preciso de um notebook.
- Dizüstü bilgisayarın var mı?
- Tens um notebook? - Para quê?
- Gerçekten Notebook'u izlemek mi istiyorsun?
- Queres ir ver?
The Notebook.
"The Notebook".
Bu, onun NCIS bilgisayarı.
Este é o notebook dela.
The Notebook'a ne dersiniz?
Que tal "O Diário da Nossa Paixão"?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]