Olmadığını tradutor Português
45,696 parallel translation
Ama maalesef, benim maaşımın üstünde alan bazı insanlar o atların güvende olmadığını hissediyor.
Infelizmente, para os meus superiores os cavalos estão em risco.
- Christian bunun iyi bir fikir olmadığını biliyorum.
- Christian, não é boa ideia. - Vamos conversar.
Aklımda olanın bu olmadığını biliyorsun.
Sabes, não era isto que eu tinha em mente.
Peki, sana bunun umurumda olmadığını söylesem.
Quero lá saber.
Biz uğrayıp iyi olmadığını birkaç gün gidemeyeceğini söyleriz.
Podemos passar por lá mais tarde. Avisar que não se sente bem e vai faltar uns dias.
Savaşın neden istenilecek bir şey olmadığını artık anla diye.
Vais finalmente perceber porque não deves querer guerra.
- Bu yüzden olmaz. - Yapacağın çılgınlıklardan daha fazla seni mutlu edecek bir şey olmadığını bilmiyor musun?
Mais loucura do que fazer algo que sabe não te fará feliz?
Kaç kez daha kötü adamın ben olmadığını söyleyeceğim?
Quantas vezes preciso de dizer que não sou o bandido aqui.
Önemli olanın motor olmadığını biliyor.
- Ele sabe que isso não interessa.
Beni tanımayanlar yakında hiç aklım olmadığını anlayacak.
As pessoas que não me conhecem, acabam por perceber que não tenho bom senso.
Şifre olabileceği önce aklıma gelmedi. Ama sonra bunun şifre olmadığını fark ettim. Öyle değil mi?
De início, o código confundiu-me, mas depois vi que nem era um código.
Fahişe olmadığını, karşı koyacağını biliyorlardı ve artık peşine düşmek için iyi bir sebepleri var.
Sabiam que ela não era uma puta e que ripostaria. E agora têm um bom motivo para virem atrás dela.
O yüzden şirketin adamlarından biri ziyarete gelirse kanunî yetkileri olmadığını bilin.
Assim sendo, se um homem da East India aparecer, não possuem jurisdição legal.
Diğerleri gibi ruh olmadığınızın açıklığa kavuşması gerek.
Preciso de ter claro de que não sois um espírito como os outros.
Konuşacak bir şeyim olmadığını söylemiştim.
Já vos disse, não tenho nada para vos dizer.
Fahişe olmadığını, karşı koyacağını biliyorlardı. Artık peşine düşmeleri için iyi bir sebepleri var.
Sabiam que ela não era uma puta e que ripostaria, e agora têm um bom motivo para virem atrás dela.
Carl o treylerde durumların hiç iyi olmadığını söyledi.
O Carl disse que há problemas naquela roulotte.
Sihirli kürem olmadığını biliyorsun.
Sabes que não tenho nenhuma bola de cristal.
Silahım olmadığını biliyorsun.
Sabes que não tenho nenhuma arma.
Bir salon dolusu genç Amerikan askerine sekiz yıldır verdikleri savaşın büyük bir vakit kaybından başka bir şey olmadığını söylemiş oldu.
Então, acabou de dizer a um auditório cheio de jovens soldados americanos que a guerra que lhes pedimos para travar nestes últimos oito anos não passou de uma enorme perda de tempo.
İsyan hakkındaki analiziniz bana yekpare bir Taliban olmadığını düşündürüyor.
A sua análise da insurgência sugere-me que não há talibãs monolíticos.
Yani Frank katkıların için müteşekkir olsam da... Gerçekten. Öyle olmadığını düşünmeni istemem.
Portanto, Frank embora agradeça imenso a sua opinião, não quero que pense que não agradeceria.
Eğer bunları biliyorsan... Benim bu kadar param olmadığını da biliyorsundur.
Bem se tu sabes tudo isso então, sabes que eu não tenho esse tipo de dinheiro...
Sonra uzun boylu çocuğa rastladı ve o kadar da, iyi olmadığını anladı.
Depois encontrou-se com um miúdo alto, e descobriu que não era assim tão bom.
- Evet! Onun kız arkadaşının neden olmadığını şimdi anladım.
Agora percebo porque não tens uma namorada.
Bana kadınların, onlara ne yapması gerektiğini söylemediğin sürece ne istedikleri hakkında hiçbir fikirlerinin olmadığını anlattı.
Ele diz que as mulheres não fazem ideia do que querem e temos que lhes dizer o que elas devem fazer.
Artık anaokulunda olmadığınızı biliyorum.
Sei que vocês já não andam no infantário.
Birinci sınıfa geçiş sürecinin her zaman çok kolay olmadığını göreceksiniz.
E que vão perceber... que, a mudança para o primeiro ano, pode não ser fácil.
Meyvenin çürük olup olmadığını soymadan anlayamazsın.
Lá no fundo, todos os Jimmy Stewart são um Charles Manson.
Herif beni kapının önüne koydu, çocuğun ondan olmadığını söyledi. Oysaki ondan olduğuna eminim.
O tipo voltou a dar-me com os pés, diz que não é dele, mas eu tenha a certeza que é.
Sorunları tek başına çözülebileceğini iddia ediyor. "Krala ihtiyaç olmadığını söylüyor!"
Ele afirma que pode resolver qualquer problema sozinho.
Devsena'nın artık köle olmadığını gördüğümde kafatasımdaki damarlar patlayacakmış gibi akıyor, baba.
Esta corrente de ferro quando vejo que ela não está mais escravizada A ira e o ódio atingem-me.
Lenore, onun gerçek olmadığını biliyorsun.
Lenore, tu sabes que ele não é real.
Bunun Güney Anavatanı ile mümkün olmadığını biliyorum.
Sei que isso não foi possível com a Mãe do Sul.
Annem olmadığını söyledi.
Ela disse-me que não era minha mãe.
O anki babamında babam olmadığını.
Que o meu pai não era meu pai.
Suçlu olup olmadığını, danışmanlarıma tespit ettireceğim.
As minhas conselheiras vão determinar se és culpada ou inocente.
Bir tehdit olmadığını?
- Que não eras uma ameaça?
Birlikte motosiklete binmenin uygun olmadığını düşünmüştün ama şimdi yatak odana gelip seni yatağından lavaboya taşımamı istiyorsun. Böylece hap alıp rahatlayacaksın, öyle mi?
Achaste inapropriado darmos uma volta de mota e agora queres que vá ao teu quarto ajudar-te a ir da cama até à banheira para tomares uns comprimidos e relaxares?
Ve giyinik olmadığını farz ediyorum.
Suponho que estejas nu.
İnsan mutlu olup olmadığını bilir.
As pessoas costumam saber disso.
Öyle olsa bile bunun hukuki, sanatsal veya edebi değeri olmadığını kanıtlamanız gerek.
Mesmo que assim fosse, teria de provar que não tem qualquer valor legal, artístico ou literário.
- Uyandığın olmadı mı?
Não acordaste de todo?
- Sayın Yargıç... Burada ortalıkta olan bir gerçek varsa o da Bay Polland'ın hiçbir zaman çocuğun gerçek vasisi olmadığıdır. Dolayısıyla Bayan Adler'ı aday göstermesi geçersizdir.
- Meritíssimo... se há uma coisa aqui que é tristemente óbvia é que o Sr. Pollard nunca foi um genuíno guardião da menor e a sua nomeação da Sra. Adler é não menos pouco franca.
Daha önce söyleme fırsatım olmadı. Beni sudan çıkardığın için teşekkür ederim.
Não tive oportunidade de dizer isto... mais cedo, mas obrigado por me teres arrastado da água.
Dördüncü kat penceresinden fırlatılanın ben olmadığımı biliyorum.
Só sei que não fui eu a ser atirado da janela de um quarto andar.
Kocası biraz tombul bir Alman pisliği ve kadının beraber olmadığı...
O seu marido é um pequeno, gordo, cretino alemão e ela fode...
Başkalarından duyduğuma göre diğer mekânlarımızdaki turtanın buradaki kadar iyi olmadığı düşünülüyormuş.
É que... ouvi dizer de outras pessoas que elas acham que as nossas tartes nos outros restaurantes não são tão boas como as que temos aqui.
Ancak benim işim de şahsi hırslarınızın tamamen kuruntu olmadığından ve başkaları için kabul edilemez bir bedel doğurmayacağından emin olmaktır.
Contudo, cabe-me assegurar que as suas ambições pessoais não são totalmente delirantes e não acarretam custos inaceitáveis para todos os outros.
Bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum.
Não sei se é verdade.
İdamlara hemen başlayacaklarını varsayıyorum ki bu çok zamanımız olmadığı anlamına geliyor.
Parto do princípio que já começaram com os enforcamentos, o que não nos deixa muito tempo.