Onuş tradutor Português
26 parallel translation
Geceleri sürünerek, tek başına inine dönerken... yalnızsın değil mi? onuş benimle.
Fala comigo.
k onuş öyleyse, Allannah.
Então fala, Allannah.
Benimle daha sonra Marienin partisinde k onuş.
Melhor, fale comigo na festa de Marie,
O çantayı kargo bölümüne koy, olmaz mı? - Olur.
Guarde-o com o ônus.
Sanırım size sadece ayak bağı olurum.
Que sorte, não, senhor? Suponho que só seria um ônus para você.
Ama elimizde kızak yapmak için yeterli malzeme var.
Mas usaremos as vigas do * monorriel de ônus e os * largueros... para fazer um suporte de patins para despegar.
Ağırlık merkezi yüklerimizi her iki kanada eşit dağıtmamıza imkân tanıyacaktır.
O centro de gravidade nos permitirá distribuir o ônus... ou seja, nós...
Üzerinde insanlar olsa da ağırlık yeterli olmayacak zira uçağın büyük kısmını bırakmak zorundayız.
Ainda com os homens em cima, o ônus da asa... será a metade da que tinha o avião... porque deixaremos o capacete, a fuselajem de estibordo... o trem de aterrissagem e tudo isso em terra.
Bir, Bay Gideon iyileşirse ve 180 gün içinde prodüksiyon yeniden başlarsa, ödeme yükümlülüğümüz yok.
Se o Mr Gideon recuperar e vocês retomarem a produção dentro de 180 dias, não há ônus nenhum.
Eski karının uygun bir anne olmadığını kanıtlamalıyız. Yani sert oynamam gerekecek.
Cabe a nòs o ônus de provar que a sua ex-mulher não é uma mãe adequada... e isso significa que terei de jogar duro.
Bir Klingon artık ayakta durup, düşmanlarıyla yüzleşemez olduğunda, dostları ve ailesi için bir yük haline geldiğinde, Hegh'bat zamanı da gelmiştir.
Quando um klingon já não enfrenta seus inimigos como um guerreiro e se converte num ônus para seus amigos e familiares, é a hora do Hegh'bat.
Sezar için! Hücum!
¡ AO ônus!
Suçu kanıtlama zorunluluğu ve masumiyet ilkesi var.
E é deles o ônus da prova.
Bayrağı indirin bay Onus!
Arriar a bandeira, Sr. Onus!
Mantıklı şüphe!
- É o ônus da prova!
Suçsuzluk varsayımı yok kanıtlama zorunluluğu yok, akranlarından oluşan bir jüri ve temyiz yok.
Não há presunção de inocência, nem ônus da prova, nem júri dos seus pares e nem apelo.
"Zorunlu sınır".
"Onus border". ( Limite da obrigação )
Bu hayatta, tüm sorumluluklar benim Gaitonde efendim.
Nesta vida, o ônus de reembolsar a sua dívida é inteiramente meu, senhor Gaitonde.
İspat mecburiyeti Bay Sweeney'de kalıyor.
E o ônus da prova permanece com o Sr. Sweeney.
Kanit yuku sizin uzerinizde.
O ônus da prova é seu.
Komutanlığımın yükü bu.
Este é o ônus do meu comando.
Detayların yükünün, amacınıza olan dikkatinizi dağıtacağını düşündüm.
Pensei que o ônus dos detalhes o iriam distrair do objectivo.
Ben Reis Onus Tugarin kabilesinin ve bu ormanın koruyucusuyum.
Eu sou o Chefe Onus, líder da tribo Tugarin e protector desta floresta.
Kanıtlama zorunluluğu size ait.
O ônus da prova cabe-lhe a si.
Bir adam seni bir şeyden suçluyor ve bunu kanıtlamak onun işi değil mi?
Um homem acusa-te de algo e tens o ônus de provar que ele está errado?
Geriye İngiltere'de geçerli olan problemimiz kaldı suçlandığın konunun yalan olduğunu kanıtlama zorunluluğu.
Nós ainda ficamos com o problema especial que temos no Reino Unido que o ônus da prova recai sobre o acusado.