Parıs tradutor Português
1,275 parallel translation
Ay ışığı, ışıkta yok olurken o arka bahçenin ortasında parıldayan beyaz bir yıldız gibiydi.
"A Lua banha a Morte numa luz " que a fazparecer uma alva estrela, " brilhando no meio do pátio.
Marina mavisinin parıltısı... Güneş ateşi sarısı...
Resplandeciam em azul marino... amarelo solar... roxo Marlboro.
Orada kal. Mochizuki Klan'ı buranın hemen dışında.
O clã Mochizuki já está a par da situação.
İki iblis avcısının, şu genç kızlardan bazılarını tavlamalarına ne dersin?
E se este par de caçadores começasse a meter conversa com as meninas?
İçinde bir şişlik oluştu. Şişirdi güzelliğinin parıItısı onu.
Até que cresça, inspirado pela tua beleza efulgente. "
ParıItısı mı?
Efulgente?
O gözler. ParıItısı gözümü alıyor.
Esses olhos são como bolas de gasolina.
- Sen sevgilim misin?
- És o meu par de S. Valentim?
Henüz Uydu topu menzili dış çeperinde seyir halinde.
Ela avança par o perímetro do satélite bélico.
Ekstra sıcak sos getirdim. Buzdolabına da bir çift ekstra burrito koydum.
Trago molho extra e um par de burritos a mais...
O kadar sızlandın ki... Ben de iki portatif karyola.. ... ve yerde kanalizasyon olduğunu sanmıştım.
Pelas suas queixas, pensei que encontraría... um par de camas e um dreno no chão.
Onun türüne göre, şimdiye kadar hemşirelerin yarısını bir iki tane de hademeyi sikmiştir.
Conhecendo sua classe, provavelmente agarrou-se na metade das enfermeiras e a um par de regulamentos para agora.
Los Angeles'a yeni bir ayakkabı almadan hayatta gitmem.
Vamos ao Barney's. Não posso ir a Los Angeles sem outro par de sapatos. Não.
Sen de bacaklarına fazla pay bırakılmış koca memelisin.
E tu não passas de um grande par de mamas, com pernas compridas demais.
Charlotte kafasını sallarken "Ne hoş, yakışıklı, komik harika bir çift oluruz." diye düşünüyordu.
A Charlotte anuiu, pensando que faziam um par simpático, lindo, fantástico.
Kelis ozan hoşça kal derken... B'Elanna Torres ölümsüzler gibi parıldayan bir ışıkla geri döner.
Kelis o poeta deve dar adeus para que B'Elanna Torres volte para os Eternos num clarão de luz.
Hey, Kelso. Oradayken Fez'e lütfen bir pantolon atar mısın?
Kelso, enquanto aí estás, querias fazer o favor de atirar ao Fez um par de calças?
Hey! Muz yaprağı ve bir kaç hindistan cevizi üstündeyken, bir iç lastiğiyle bu ülkenin kıyısına vurmuştun.
Tu chegaste a este país numa bóia e a tua roupa era um folha de bananeira e um par de cocos.
Komik, bunun tecrübesini yaşamış birkaç Katolik kız tanıyordum.
Conheci um par de alunas católicas que eram peritas nisso.
Ve ardından birkaç ay ülke dışına çıkacak. Bırak bu işi, evlat.
Depois disso, ele vai sair do país por um par de meses.
Birbirlerine yakışıyorlar.
Formam um belo par.
Yani ortaya bir çift bilet sıçmadıkça, çeneni kapamanı tavsiye ederim.
Assim, a não ser que consiguas um par de bilhetes, a pronto eu sugiro que feches a matraca.
- Ne oldu? Kumarhanede iki kişinin üzerinde gizli kamera çıkmış.
No casino, apanharam um par de otários com cameras escondidas.
Sırf burada çalıyorsun diye koşa koşa seninle dans mı etmeliyim?
- Era o teu par! Devia vir sozinha a um baile, só porque tocas numa banda?
Bir dürbün ve sıcak çikolata alayım.
Quero um par de binóculos e chocolate quente.
- Parıltısı var, değil mi?
- Uma coisa mais brilhante?
Sana bir çift sağlam okul ayakkabısı lazım.
Tu precisas de um par de bons sapatos para a escola, fortes.
Ayakkabısız şu halinle balık olmasan ne fayda!
Repara, tu és um peixe, e sem um par de sapatos!
Ama sana tek şey söyleyebilirim buraya uğrayan her şey parıldamayabilir ama kesin ışık saçar!
Mas deixa-me dizer-te uma coisa o que sai dali pode não brilhar... mas faz muitas faíscas.
Devrim sırasında bende de bunlardan bir çift vardı.
Eu tive um par como esses durante a Revolução.
sıfıra yakın değerde, her hedef için ve kendi gücünü kullanarak saldırmış, bir çift yarasanın yolunu bulması gibi.
Reduziram a velocidade para zero, atingiram o alvo e atacaram com energia própria, como um par de morcegos na escuridão.
Yeah, he says they need weavers in Hegel's Port. İyi par kazanabilirsin.
Ele diz que precisam de tecelões no Porto de Hegel, pode-se ganhar bastante dinheiro.
Standart malzeme : 180 köprülü demiryolu füze tüpü, 24 PDL kulesi 4 AP, çarpar, 32 Janus saldırısı, 6 parıItıIı E karşı tedbir jeneratörü.
Equipamento standard : 180 ELS tubos de míssil, 24 torres de PDL, 4 Canhões de AP, 32 drones de ataque Janus, 6 geradores de contra medidas.
Ve roketlerin kırmızı parıltısı
E o vermelho vivo das rochas
Boyutuna bakılırsa, başlangıç olarak çıtı pıtı bir bayanmış diyebilirim.
E a avaliar pelo tamanho, diria que ela já tinha um bom par, mesmo antes do implante.
Genetik dizilimi ırkların belli bir özelliğine göre sıraladım, bilirsin, Çinlilerin gözleri.
Eu usei a expressão dos genes par base para o envólcro do epicanto - tu sabes, a pálpebra.
Kes şunu.Dur! Kar yüzünden kendini yaralamış birkaç çocuk var.Sessiz olun.
Aqui trago para um par de pirralhos com lesões provocadas por neve.
Çocuk hastanesinde Galiba birkaç seansı kaçırdım
No Children'S. faltei um par de vezes.
- Tatlım, o kotu üreten firmanın aynı kottan birden fazla satmış olması mümkün olamaz mı? - Sanırım olabilir.
A empresa das calças não pode ter feito mais do que um par?
Soygundan önce aynı garip iskelet parıltısını gördüm... sanırım.
Tive a mesma visão do esqueleto depois do assalto... acho eu.
Yılların arkadaşlığı bir çift orantısız göğse yenik düştü.
Anos de amizade vencidos por um par de mamas desproporcionais.
Bak ilk elli parıItının ne yapacağını bilirim ben bunun beni iyi yapar mış gibi görünmeyeceğim...
Olhe, não vou fingir que esta coisa é boa para mim. Sei em primeira-mão o que o flash pode...
Karanlıktaki bu ışık parıltıları kopepodlar tarafından üretiliyor.
Estas luzes cintilantes no escuro são produzidas por copépodes.
Suyun içinde şaşırıp dönen gigantocypris, parıltıların peşine düşüyor ve kopepod karanlığa doğru fark ettirmeden sıvışıveriyor.
Rodopiando confuso na água, o Gigantocypris persegue os brilhos... E o copépode foge, invisível, para a escuridão.
Eğer altına bez bağlamış iki iri adama... biberon veren anoreksik bir modelin... kot pantolon almayı özendirdiğini... bir tüketici grubuna söylettirebilirsem, işimi yaptım demektir.
Se conseguir que os consumidores... digam que a imagem de um modelo anoréxico... a amamentar dois homens gordos de fraldas... os faz querer comprar um par de jeans, então, fiz o meu trabalho.
Jamal, daha altıncı sınıftaydın. Bebek kuzenini basketbol ayakkabısıyla... takas etmek istediğinde seni kim kurtarmıştı?
Quando andavas na escola, quem te ajudou quando trocaste o teu primo bebé... por um par novo de sapatilhas?
En son bir yıl önce yeni bir çift ayakkabı almış.
Ela teve um par novo, no ano passado.
Ne kadar canının sıkıldığını... Hayır, hayır, yüzüğün çok güzel.
- Sei que estás a par do assunto entre o Hal e eu.
- Sadece bir kaç tane atanmamış kişi kaldı.
Não, mas há apenas um par de pessoas livres.
Kusursuz uyum, sonsuza dek bağlanmış.
Um par perfeito, ligados para sempre.
Pekala, sanırım dans açılışını yapacak çifti şu anda bulduk.
Salvou-me! Já temos o par que irá abrir o baile.