Presente tradutor Português
16,368 parallel translation
Şimdiye dek aldığım en güzel hediye sensin.
És o melhor presente que já ganhei.
Hiç yanında olmadı ama seni sevdi.
Ele nunca estava presente, mas amava-te.
Orada ol sadece.
Limita-te a estar presente.
- Gelirsin sanmıştım.
Pensava que ias estar presente.
Gelmek istemediğimi mi sanıyorsun?
Achas que não queria estar presente?
Küçük bir hediye. Bu etiketi.
Um pequeno presente, este autocolante.
Masanın üzerinde senin için bir hediye var.
Um presente para si. Em cima da mesa.
- Hediyem olduğunu sanmıştım.
- Pensei que isso fosse o meu... presente.
Hızlı kâr... size hediyem olsun.
Lucros rápidos. Ele é meu presente para si.
Bir veda hediyesi.
É um presente de despedida.
Olay, başından beri yanlarında olduğunu insanlara çaktırmadan her daim huzuru sağlamaktan geçiyor. Hemen omuzlarının orada.
A chave é estar sempre presente, sem deixar que as pessoas percebam que estiveste sempre por lá, bem perto delas.
Kral son beş konsey toplantısına katılmadı.
O Rei não esteve presente nas últimas cinco reuniões do Conselho.
Bu... şimdi mi?
Isto é... o presente?
Geçmişte yaptığın şeylerin burada bir şeyleri değiştireceğini bilmiyorsun.
Não sabes... se o que fazes no passado poderá mudar alguma coisa no presente.
Yani oradaydım, evet. Ama çalışanların idari kararlarını veren kişi Howard.
Quero dizer, estava presente, sim, mas as decisões relativas à gestão do pessoal são todas do Howard.
Lütfen Howard'a söylerken orada olayım.
Por favor, deixa-me estar presente, quando disseres ao Howard.
Bugünün işini yarına bırakmayacaksın.
Não há melhor do que o presente.
Hediyedir bu.
É um presente.
Tabii, tam zamanı zaten.
Claro. Não há melhor altura do que a presente.
İhtiyacım olduğunda daima yanımda olan eşime!
À minha mulher que está sempre presente, quando preciso dela.
Randall hayatta dediğinde bana bir hediye verdin Claire.
Deste-me um presente, Claire, quando me disseste que o Randall estava vivo.
Bu durumda bu odada bulunup plana karşı çıkan her kaptan... Neye karşı çıkacaksınız ki hem? Kaybetme korkusu.
Vou convencê-los de tal modo que qualquer capitão aqui presente que se oponha a este plano, uma oposição fundada no medo de perder,
Ve ben orada değilken emirler kızım tarafından verilecek.
Quando eu não estiver presente, a minha voz será a da minha filha.
Ve ben orada değilken emirler kızım tarafından verilecek.
E quando não estiver presente, essa palavra será dada pela minha filha.
Neler oluyor? Sadece uzan, sana erken bir Noel hediyesi vereceğim.
Deita-te e eu dou-te um presente de Natal antecipado.
Ned, Noel hediyesi olarak bütün borçlarını ödedim.
Ned, comprei toda a sua dívida como presente de Natal.
Yıldönümümüz için sana hediye aldım.
O meu presente pelo nosso primeiro ano juntos.
Ona yıl dönümü hediyesi aldım, bir yılı geride bırakmıştık, yani bir yıl...
Ofereci-lhe um presente para festejar o nosso "aniversário de papel", isto é o primeiro ano.
Evet! Ona çok yaratıcı bir hediye almışsın.
Mostrou muita imaginação com o presente que te deu.
O bir hediyeydi, çerçeve yaptırdım.
Foi um presente. Mandei-o emoldurar.
Şu anda burada olan annesi, ona kefil olmaya hazır.
A mãe dela, que está hoje presente em tribunal, está preparada para o afiançar.
Harper cinayeti görüşmelerinde MET'ten birinin katılımını talep edecek mi?
Ele vai querer que um agente da Polícia Metrop. esteja presente em quaisquer outros interrogatórios em relação ao homicídio da Harper?
Ben Detektif Çavuş Anderson. Burada olan diğer polis memuru ise Detektif Başkomiser Gibson.
Eu sou o Detective Sargento Anderson, e a outra agente policial presente é a Detective Superintendente Gibson.
- Buradaki diğer kişi de...
- E também presente está?
Değerlendirme esnasında odada bulunamayacakmışım.
Dizem que não posso estar presente na avaliação psicológica.
Ya da günümüz, bakış açına göre değişir.
Ou presente, depende do teu ponto de vista.
- Çok düşüncelisin, Christine.
- Belo presente, Christine.
Yasa, zanlının şu andaki zihinsel durumuyla ilgilenmez. Sadece suç işlendiği zamanki duruma bakar.
A Lei não se preocupa com o presente estado mental do réu criminal, apenas com o estado mental na altura que o crime foi cometido.
McGill bize Tanrı'nın bir lütfu.
McGill é um presente de Deus.
İtiraf ediyorum, pek romantik bir doğumgünü hediyesi değil. Ama kendisi ufak tefek işlerle uğraşmayı çok sever.
Admito que não é o presente mais romântico... mas ele ficou feliz.
Kararınızı geçmişe değil, şimdiye dayanarak verin.
Toma a tua decisão no presente, não no passado.
Babama hediye edilmişti.
Foi um presente do meu pai.
Bu analizdeki yapıştırıcının patenti Cannonz markasına ait ve sadece onların sprey boyalarında kullanılıyor.
O ligante presente dessa repartição foi patenteada pela Cannonz. E são utilizadas apenas nas suas tintas de qualidade.
Büyük gizemlerin cevabını bulacaksın ve ben de yanında olacağım.
Vais encontrar as respostas para os maiores mistérios, e eu estarei presente quando fizeres isso.
Geçmişin günümüzü batırmasını sağlamak çok kolay.
É tão fácil deixar o passado intrometer-se no presente.
Aile buluşmanızı böldüğüm için özür dilerim. Ama buraya, Savage'ın şu anki yerini bize söyleyebilirsin diye gelmiştik.
Desculpem por interromper o vosso tempo em familia, mas esperavamos que nos pudesse dizer algo sobre onde é a localização presente do Savage.
Aslında bir hediye.
É mais um presente.
" Şimdiyle geçmiş arasında bir tartışma yaratırsak...
"Se começarmos uma disputa " entre o presente e o passado...
Annemden bir hediyeydi.
Era um presente da minha mãe.
Burada olmak isterdi.
- Queria ter estado presente.
- Cooper'dan bir hediye.
Presente de Cooper.