Provo tradutor Português
262 parallel translation
Orduya girene kadar yaban havucu tatmamıştım bile.
Não provo pastinagas desde que vim para o exército.
Kanıtlarsam senin için kötü olur.
Provo-o a mim próprio, já me chega.
Bir aydır göbeğini ben almıyordum.
Eu há um mês que não o provo.
İsis'in kızı, yemeğini tadıyorum içinde zararlı bir şey varsa, o zarar bana gelsin.
Provo a tua comida, filha de Ísis e se nela houver mal, que o mal caia sobre mim.
İsis'in kızı, içeceğini tadıyorum eğer zararlı bir şey varsa, o zarar bana gelsin.
Provo a tua bebida, filha de Ísis e se houver nela mal, que o mal caia sobre mim.
Kendime göstereceğim
Provo a mim mesma
İlk defa bir kadını tatdım.
É a primeira vez que provo mulheres.
Kanıtı, hizmet etmeye programlandığın birine zarar verebilir misin?
Eu provo. Pode fazer mal a um homem que está programado para servir?
Çavuş Provo sizinle konuşmak istiyor.
O sargento Provo quer lhe falar.
Provo?
Provo?
Efendim, Çavuş Provo Albay ile konuşmak için izin istiyor.
Sargento Provo pedindo permissão para falar com o coronel.
"Provo'nun Kışlası," "Provo'nun Kantini." Ne demek istediğimi gördünüz mü?
"Quartel do Provo", "Intendência do Provo". Entende o que quero dizer?
Provo'nun Sırrı.
Privada do Provo.
- Deneyeceğim.
- Eu provo.
Ayağa kalk, Provo.
De pé, Provo.
Provo başardı!
O Provo conseguiu!
Ve Zach Provo.
E Zach Provo.
Zach Provo için yeterince iyi değil.
Para o Zach Provo, isso não basta.
Zach Provo, bir trene atlayıp Yuma'dan kaçtı.
Zach Provo saiu de Yuma no comboio.
Sence ötekiler Provo ile kalmış mıdır?
Acha que os outros ficaram com o Provo?
Provo, işte geliyorlar.
Provo, aí vêm eles.
Hayır. Zach Provo senin.
Não, o Zach Provo é seu.
Zach Provo benim zamanımı geri getirdi.
Parece que Zach Provo fez com que voltasse ao meu tempo.
Uzun zaman önce Yuma hapishanesine attığım Provo diye biri.
Um homem chamado Provo, que pus na prisão de Yuma há muito tempo.
Provo öyle düşündü.
O Provo achou que sim.
Bir erkek bazı şeyleri almak zorundadır, Provo.
Um homem precisa de certas coisas, Provo.
Provo, hey, sadece telefon!
Provo, é o telefone!
Bir adama biraz eğlenceyi çok göreceğini hiç sanmazdım, Provo.
Nunca pensei que impedisses um homem de se divertir, Provo.
Provo, bu bir tuzak.
Provo, isto é uma armadilha.
Aynen gazeteye yazdığımız gibi yapmazsak Provo yemez.
Se não fizermos o que pusemos no jornal, o Provo não cai.
Provo o sandığı almaya kalkarsa bu çocuklar burada olmamalı.
Não podemos ter cá crianças se o Provo tentar roubar a caixa.
Provo'nun sandığından daha akıllı olmadığına emin misin, Sam?
Será que o Provo não é mais esperto do que pensa, Sam?
Zach Provo gibilerine büyük şehrin telefon teliyle çelme takamazsın.
Não vai apanhar o Zach Provo... com um telefone.
Bin askerle bu Provo'nun etrafını çevirirler.
Cercar o Provo com mil soldados.
Provo'nun ne yöne gittiğini söyleyeyim.
Eu digo para onde vai o Provo.
- Bana sorman gerekmez, Provo.
- Escusas de me perguntar, Provo.
Provo!
Provo!
Provo, sadece bir dakika...
Provo, eu ia dormir...
Provo, özür dilerim!
Provo, desculpa!
Provo mu?
Provo?
Provo.
Provo.
Provo acele etmiyor.
O Provo está a demorar.
Provo hayır dedi.
O Provo disse que não.
Ama Provo burada değil.
Mas o Provo não está cá.
Yeminli kanun adamı olarak, Kızılderili bölgesine girip Provo'yu avlamaya yetkim yok.
Como oficial da Lei, não tenho autoridade... para ir à reserva e perseguir o Provo.
Provo bu zahmete girmez.
O Provo não se sujeita a isso.
Biz ortada görünmeyince Provo bizi araması için bir adam yollar.
Quando não aparecermos, o Provo mandará alguém à nossa procura.
Provo mutlaka endişelenir.
O Provo deve ficar preocupado.
Provo pazarlık edecek adam değil.
O Provo não é um homem que faça acordos.
- Provo?
- E o Provo?
Bir de kırmızının tadına bakayım.
Eu provo um vermelho.