Puzzle tradutor Português
878 parallel translation
Bu acayip bir bilmece.
Que inferno de puzzle.
Benim de bir bilmecem var efendim.
Eu próprio fiz um puzzle.
Sorduğunuz bilmeceyi düşüneceğim bay Brandt.
Vou pensar sobre esse puzzle, Mr Brandt.
Altın kesesi bilmecesi efendim.
O puzzle do saco de ouro.
Bu müthiş bir bilmece.
É um puzzle formidável.
Bay Brandt, şimdi benim size bir bilmecem var.
Mr Brandt, agora tenho eu um puzzle para si.
Bazı parçaları yerine oturtmaya başlamıştım.
Comecei a juntar as peças do puzzle.
"Puzzle" ı tek başına yapmayı yeğleyenler oluyor.
alguns preferem montar o quebra-cabeça sozinhos.
Lütfen şu iğrenç şeyle oynamayı keser misiniz?
Por favor querem deixar de perder tempo com esse puzzle infernal?
Dediğin gibi olsun.
Continua com o teu "puzzle" e deixa-me. Como queiras.
Ama bir bulmacanın parçaları gibi karışmış bir halde sunarlar bunu.
Mas dizem-no com tudo misturado, como as peças de um puzzle.
Analistlerin işi de bu bulmacayı inceleyip parçaları doğru yerlere koyarak kendine ne söylemeye çalıştığını anlamaktır.
O problema do analista é examinar esse puzzle. Por as peças nos seus devidos lugares e descobrir o que raio está a tentar dizer a si próprio.
Bu bir bilmece... Nereye ait olduğunu bilmiyorum.
És como a peça de um puzzle, não sei onde pertences.
Yalnızca bulmacadaki eksik parçalar eklenince... nihai resmin kendi tahminindeki gibi olup olmadığını anlayabilecekti.
Só a adição dos fragmentos em falta do "puzzle"... revelariam se a imagem seria como ele tinha imaginado que seria.
Sabah bu sorunu çözmüş olacağız.
Vamos resolver este puzzle pela manhã.
Swanee'ye Boden'in aklının her an düzelebileceğini ve bu olduğunda yapbozu bitireceğimi söyle.
Diga ao Swanee que o Boden não irá demorar a ter o seu lampejo de sanidade. Quando isso acontecer, eu construo o puzzle.
Bulmacayı mahvettin.
Estragaste o puzzle.
Bay Johnson, yapboza devam eder misiniz lütfen?
Sr. Johnson. Pode fazer este puzzle?
Yap boz oyunu gibi. Hepsi aynı renkte.
Parece um puzzle, de uma cor.
Senin için kusursuz bir bulmacamız var
" Tenho um puzzle para ti
GOLF KURSU
PUZZLE DO GOLFE
- Çin bulmacasının küçük bir parçası.
Apenas uma peça do puzzle chinês.
Bu beden, belki de bir parçası... gelecekteki bir arkeolog için tarihi bir bulmacanın bir parçası olacak.
Este corpo, talvez uma peça para um futuro arqueólogo encaixar num puzzle histórico.
Bulmacanın neye benzediğini anlamamız çok zor görünüyor.
Não conseguimos reuni-los para resolver o "puzzle".
Genç kız, tedavi edici AB için gayet sağlıklı, komaya giriyor.
Uma raio de um puzzle. Rapariga nova, boa saúde entra para um AB terapêutico, e sai comatosa.
Evet, bu diğer şey gerçek bir muamma.
A outra coisa, é um puzzle.
Ölmüş olan birileri belki de yaşıyordur yada yaşıyor olan birileri çoktan ölmüştür.
Uma pequena peça do puzzle. Alguém que deveria estar morto... está vivo, ou alguém que deveria estar vivo... já está morto.
Ben de oraya bir kez daha, gitmek için yola koyulacaktım.
Vou voltar a casa. Sei que há 1 peça do puzzle lá.
John, bu meseleyi çözmeye çalışıyoruz, ama kaçırdığımız bir çok eksik kısım var.
John, estamos a tentar juntar as peças todas do puzzle mas ainda faltam algumas
Küçük, güzel bir geometrik bulmaca.
Um belo puzzle geométrico, passado e presente.
Bu bir bulmaca çünkü teknik olarak yaşamıyorsunuz.
- Bem, é um puzzle, porque tecnicamente tu não estás vivo.
- Bana kerpeteni ver! - Ah... tamam... - Bak, şunu söylemeye çalışıyorum :
Há muitas coisas com que te possas entreter, há aqui revistas, e isto é um puzzle.
- Seni dolu tutacak bir sürü şey var, bunlar dergiler,.. -... bu bir yap-boz.
Há muitas coisas com que te possas entreter, há aqui revistas, e isto é um puzzle.
Bu esnada, yatakodasında tam yapbozu bitiriyordum ki filmden gelen korkutucu sesleri duydum. O kadar çok filmi izlemek istiyordum ki...
Entretanto no quarto... estava a acabar o puzzle quando comecei a ouvir os sons arrepiantes do filme que eu queria tanto ver
Yapmamız gereken bulmacanın parçalarını bir araya getirmek.
Tudo o que temos de fazer é juntar as peças deste puzzle.
O sadece bir bilmece kutusu!
É só uma caixa puzzle!
Zihin bir labirenttir, bayanlar baylar. Bir yap-boz.
A mente é um labirinto, senhoras e senhores, um puzzle.
Bir yap-boz kutusuydu.
Era uma "caixa-puzzle".
Yap-bozların nasıl olduğunu biliyorsun.
Tu sabes como o "puzzle" funciona.
Yap-bozu bitirmeliyim.
Tenho de acabar o "puzzle".
Yap bozları seven yaşlı kadın masada oturmuş, yeni yap bozu ile uğraşıyordu.
Uma velhota, que adorava puzzles, estava sozinha em casa, à mesa, a concluir um novo puzzle.
Parçaları tek tek yerleştirirken, bir şey fark edip, şaşırdı. Yap bozdaki resim, kendi odasıydı. Resmin ortasındaki kişi ise, kendisiydi.
Ao juntar as peças viu, espantada, que a figura formada era a da sua sala e que, no centro do puzzle, estava ela mesma.
Masum mavi kuşlarla boyanmış kurşun konteynırlar bu muammaya hayati bir sorun eklemişlerdi.
E os contentores pintados com inocentes pássaros azuis eram uma peça fundamental do puzzle que começou nas cuecas da Amanda Ross...
Bak, Hazy, Bu puzzle'ı kendi başıma bitirmeme izin verecek misin, vermiyecek misin?
Olha, Hazy, vais fazer-me terminar este puzzle sozinho, ou o quê?
Bu bulmacanın anahtarı orada.
É a chave deste puzzle.
- Sana ver şu bulmacayı dedim.
- Eu disse para me dares esse puzzle!
Ve burnu bir kitaba gömülmüş... Ah, nasıl bir bilmecedir bize, şu Belle.
Esta Bela é um puzzle Nunca vi
Seninle konuşmama müsaade etmiyorsun. Dinle, benim sorunum sadece bir planla ortaya çıkmak değil. Bir yapbozun parçalarını doğru yerine oturtmam gerekiyor.
Você não me deixa falar. mas tenho de a moldar de forma a que se encaixe no puzzle.
- Peki.. işin bitince radyoyu eski haline getir. - Sorun değil!
Entretanto no quarto... estava a acabar o puzzle quando comecei a ouvir os sons arrepiantes do filme que eu queria tanto ver
Tiffany, şimdi anlıyorum.
É um "puzzle", não é?
Yap-boz...
É um "puzzle"!