Pıss tradutor Português
405 parallel translation
Takılıp kalmışsın dostum. Çok fazla içiyorsun.
Estás preso, meu.
İpini koparıp kaçmışsın.
Então fugiste do teu lugar.
Seni sevdiğini sanıp, boş yere hayallere kapılmamışsındır herhâlde.
Não pode se envaidecer por ele estar apaixonado por si.
Belki ıssız bir adaya kaçıp maymunlara hükmedersin.
Fugirá para uma ilha deserta e dará ordens aos macacos.
Hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmiyorum ama geçmişte Ole Andreson adında birini tutuklamışsınız.
Não sei se se lembra, mas uma vez prendeu um homem chamado Ole Andersen.
Umarım kayıp eşyaların bir listesini yapmışsınızdır.
Espero que tenha uma lista das faltas.
Ama rahip olmadan önce, günah çıkartıp vicdanınızı rahatlatmışsınızdır.
Mas confessou tudo, tirou-o da consciência, - antes de se tornar padre, não? - Sim, claro.
Sayıklayıp durduğu adamın ben olmadığını anlamışsındır.
Suponho que saiba que não sou o homem a quem ela chamava.
Atına atlayıp küstah bir şekilde arazime girdiğinde, çocukları ve kadınları korkuttuğunda, sanki sen kanunmuşsun ya da Tanrı'ymışsın gibi evime baskın yaptığında, sana şunu söyleyeceğim :
Quando você entra com seus homens em minhas terras... assustando as crianças e as senhoras. Quando invade o meu lar, como se fosse a lei... e o Deus todo poderoso.
Fuara çıkarılmış ödül boğası gibi allanıp pullanmışsın.
Estás todo aperaltado para o domingo, como um touro premiado na feira.
Bir başkasının hesabında bir yanlış yapıp, yanlışını kapatmak için benim 200 dolarımı kullanmışsındır.
Você enganou-se com outro cliente, e usou os meus 200 dólares para encobrir o seu erro.
Bir de insan bedeninin güzelliğini, asaletini anlatıp durursun. Kendininkine ne yapmışsın bir bak.
Você, que prega a beleza e a nobreza do corpo humano... veja aquilo que fez com o seu.
Çok uzun zamandan beri o fildişi kulene kapanıp kalmışsın.
Passou muito tempo passado na sua fortaleza de marfim!
Sen dünyayı görmek için yaratılmışsın, buraya, bu hayata tıkılıp kalamazsın.
Está destinada para o mundo lá fora, Rose, e não para este lugar. Eu nasci para isto.
Hadi ama Bobby, atıp tutmayı bırak. Yine yakalanmışsın. Müptela olmuşsun.
Vá lá, Bobby, não me venhas com tretas!
Burada "B" yazmışsın. İkinci "P" nin olduğu yere.
Pôs um "b" em vez dum "p".
Eğer Cliff Irwing'in sahtekarlığa başvurmadan önce Elmyr'e... müracaat ettiğine inanıyorsanız... o zaman at gözlüklerini de çıkarıp Elmyr hakkındaki kitabının da... bir avuç safsatadan ibaret olduğunu anlamışsınızdır.
Bem, se aceitarmos a idéia de que Irving entrou no ramo das falsificações antes de se voltar para Elmyr, então acho que podemos ver o outro lado e acreditar que o seu livro sobre Elmyr é na verdade um monte de mentiras.
Gaddarlık, SS'in alâmet-i farikasıydı. Kurbanlarını, sistematik olarak tam bir tahakküm altına alıp kişiliklerini gasp ediyorlardı.
As SS praticavam a sua brutalidade reduzindo as suas vítimas a uma condição de total subserviência e privando-as de identidade própria :
Fakat Hitler, Stalin'in, kılını bile kıpırdatmayacağını sezdi. SS'e, ayaklanmayı bastırması emrini verdi. Onlar da bu emri, büyük bir zevkle yerine getirdi.
Mas então Hitler, apercebendo-se de que Estaline nada faria, ordenou às SS que esmagassem a insurreição, no que foi obedecido com grande satisfação e crueldade.
Saplanıp kalmışsın.
Está obcecada.
Göz açıp kapayıncaya dek, demek kaçırmışsınız. Gerçekten de öyle olmuş...
Um piscar de olhos e nem teria reparado.
Eğer Uyuyan Güzel'i aşağıdan alıp arabaya taşımama ve bir intiharın gerçekleşebileceği ıssız bir yola götürmeme yardım edersen söz veriyorum hepsi sona erecek.
Se me ajudares a tirar a bela adormecida da cave e a levá-la para uma estrada deserta onde possa cometer suicídio, prometo que falamos disto.
Bir kaza yapıp kaçmışsınız. Peşinize takılmışlar, ateş etmişsiniz.
Dizem que, ao persegui-Io, depois do acidente abriu fogo.
Nehirleri yüzüp, dağlara tırmanıp, savaşlar yapmışsınızdır.
Atravessado rios, escalado montanhas, travado batalhas.
Sen geçmişe takılıp kalmışsın.
Você vive demais no passado.
Kıllı bir el seni alıp ahşap dirseğin üzerine koyar ve sen daha tam uyanmamışsındır bile.
Uma mão peluda pega em ti e põe-te num pino de madeira e tu que ainda nem estás bem acordada.
Camela'dan anladığım kadarıyla onu Fransızca konuşan bir arabayla tanıştırmışsın, ve çok büyük çizburgerler almakla kalmayıp...
Pelo que a Camela me contou, parece que a apresentaste a um carro que fala fluentemente francês e a "cheeseburgers" grandes de mais para...
Canavar bizim dünyamıza, Krull'a da gelecekti... ve onun Kara Kalesi topraklarımızda yükselecekti. Yakıp yıkılan köylerden yükselen duman göğü karartacaktı... ve öldürülenlerin çığlıkları ıssız vadilerde yankılanacaktı.
que a Besta viria ao nosso mundo, o mundo de Krull e a sua Fortaleza Negra seria vista na terra que a fumaça de vilas em chamas tornaria o céu negro e o lamento dos moribundos ecoaria por vales desertos.
Denizdeki kayıp bir gemi kadar ıssızdırlar
# Sós como um navio perdido no mar
Birsürü fedakârlıkta bulunmuş olmalısınız... Kızınızı tıp okuması için zorlamışsınız.
E posso perguntar-lhe... sobre os sacrifícios que fez para custear os estudos dela.
Neden hapisten kaçıp böyle ıssız bir yere yerleştiğimi sanıyorsun?
Porque pensas que fugi da prisão e vim para o meio do nada?
Ayrıca sürekli takılıp-dalga geçmek gibi huyları vardı. Umarım dediğimi anlamışsındır Çavuş.
Também gostava de troçar das... idiossincrasias deles, se é que entende.
Evet, bir yaz günü beni sıcak bir ocağın başına koy dört ocaklıyı aç, yağ yüzüme sıçrayıp terime karışsın.
Aqui está o meu dólar. Boa! Meia-noite!
İki iyi adam, sırf Yahudi kızlarına tecavüz ettiler diye SS'ten atılıp, Rus cephesine gönderildiler.
Dos bons homens. Corridos da SS... e mandados para a frente Russa por violarem raparigas Judias.
Bu yüzden şehrin en kötü batakhanesine saplanıp kalmışsın.
Por isso, está enfiado... na pior espelunca da cidade.
Burada, zengin arkadaşlarınla birlikte, dört dönüm araziye sıkışıp kalmışsın.
Fica aqui no teu castelo... - Não venhas com essa conversa. -... o teu clube, os teus amigos ricos.
Şimdi artık bombacı oldun. Galiba dört yıl da tıp eğitimi almışsın.
Bom, você é o bombardeiro e antes frequentou medicina durante 4 anos?
Umarım biriyle yatıp kalkmamışsındır.
Espero que não tenhas dormido com ninguém.
Dolayısıyla size de, kendiniz yazıp sonra da kendinize postalamışsınız gibi gelmiyor mu?
Portanto, dá a ideia ou não, de que o senhor as dactilografou e as pôs no correio?
Bu evde yeni bir bebekle kapanıp kalmışsınız.
Todos engaiolados nesta casa com o bebé recém-nascido.
Sonra göz açıp kapayıncaya kadar bakmışsın üç yıI geçmiş.
De repente, pestaneja, e passaram-se três anos.
Kız arkadaşıymışsın gibi yapıp evine gireceksin. İki :
Toma o lugar da rapariga para entrares em casa dele.
- Yanlış adamı kazıp çıkartmışsınız.
- Desenterrou o homem errado.
Tanrım. Biz yeni bir yüzyıldayız fakat eskisinde takılıp kalmışsın!
Estamos num novo século, mas continuas a viver no passado.
Verileri tarayıp bulduğumuz M - Sınıfı ıssız gezegenler bunlar.
Temos passado a pente fino dados de planetas de classe M desabitados.
Muhtemelen öğleden sonra uyanıp Harley'ine atlayıp Melrose'a gidip 15'lik kızları etkilemeye çalışmışsındır, değil mi?
Eu imagino que te tenhas levantado quando o Sol já ia alto pegaste na Harley e foste passear pela Melrose, a impressionar raparigas de 15 anos, certo?
Birlikte ders çalışırsınız, biraz sonra bir de bakarsın ki... pizza ısmarlayıp en sevdiğiniz film yıldızlarından konuşmaya başlamışsınız.
Fazem os deveres juntos e, quando dás por isso, já estás a encomendar uma pizza e a falar dos teus actores favoritos.
Hayvanı kapıp arabana atmış ve gazlamışsın.
Pegou na ave, atirou-a para o carro e foi-se.
Bir palyaçoya takılıp kalmışsın... -... 60'lardan, adamım.
Preso a um palhaço dos anos 60, meu!
Sanırım 60 asırdır iyi yatırım yapmışsın burayı satıp iyi şeyler alabilirsin.
Imagino que, se investires bem o teu dinheiro durante sessenta séculos, dá para comprar qualquer coisa de bom.
Park yerine öğrencilerinden önce ve daha büyük bir hevesle fırlayıp koşan bir öğretmeni hiç görmemiştim. Siz atletizm antrenörümüz olmalıymışsınız.
Nunca vi um professor correr para o estacionamento... depois das aulas, com mais rapidez e entusiasmo do que os seus alunos.