Saco tradutor Português
10,603 parallel translation
- Teşekkür kartlarını bitirmedin mi?
Não acabaste os cartões? Está um boné no saco.
Alet çantası.
Um saco de ferramentas.
- Güzel top fileleri.
- Saco de bolas porreiro.
"Ne var o şeker torbasında?"
" O que está naquele saco de presentes?
Kelly Niemann'ın hediye kitini taşıyor.
Ela leva um saco de presentes da Kelly Nieman.
Elinde sizin hediyelik torbanız var.
Ela leva um saco seu.
Ben çantanı getireyim.
Vou buscar o teu saco.
Kamyonette bir file portakalım var.
Tenho um saco de laranjas na carrinha.
Hangi kadın bir file portakala hayır diyebilir ki?
Que mulher não quer um saco de laranjas?
Bildiğim şey şu terbiyesiz kurbağa. Bir hizmetkâr, sarayımda benimle konuşmaya cüret etseydi, onu farelerle dolu, kenevir bezinden dikilmiş bir çuvala koyup, nehre atardım.
O que eu sei, seu sapo descarado, é que se um servo se atrevesse a falar comigo no meu palácio, mandava coser o servo dentro de um saco com ratos e atirava o saco para o rio.
Tamam, sırt çantası ortalarda yok. Beslenme çantası ve uyku tulumu da yok.
Ela levou a mochila, a lancheira, o saco-cama...
Sana Dean Winchester'ın kum torbası olmak yerine ölmeyi tercih edeceğimi söylemiştim. Merak etme.
Já te disse que preferia morrer a deixar o Dean Winchester usar-me como o seu saco de pancada pessoal outra vez.
Benim kum torbam olacaksın.
Vais ser o meu saco de pancada.
Jenkins, macera çantamı getir.
Jenkins, o meu saco de aventuras.
Bu yüzden elinde ne numara olursa olsun beni yenemezsin.
Então seja o que for que tiver nesse seu saco de truques, - não pode vencer-me.
Çantayı ve ikinci el satabileceğim birkaç şeyi aldım.
Sim, agarrei no saco e mais algumas coisas que pudesse penhorar, e foi isso.
Neden çantadan kurtulmadın?
Porque não te livraste do saco?
Ben kararlıyım ve sen de bok çuvalından başka bir şey değilsin.
Eu tenho a certeza e tu és um saco de serapilheira cheio de esterco.
Lois'i vurdular. Beni bantlayıp ceset torbasına koydular. Ve beni gizlemek için Lois'in cesedini de benim üstüme koydular.
Atiraram na Lois, amarraram-me, colocaram-me num saco, e colocaram o corpo da Lois sobre o meu para disfarçar.
Ceset torbasını dairemin önüne yuvarlarken gözlerini bile kırpmadılar.
Passaram com aquele saco pela portaria do meu prédio, sem ninguém ter reparado.
Şansıma kum torbası düşünce herkes onu suçladı ve ben de açığı bulmuş oldum.
Por sorte, o saco de areia caiu e todos o culparam e eu vi a minha escapatória.
Tam boy şekerleme, plastik poşet içinde sinekkuşu ve bir adet Springfield Geyler Korosunun söylediği "Mutlu Yıllar, Millhouse" şarkısının cd'si.
Uma barra de chocolate inteira, um beija-flor num saco de plástico, um CD do Coro de Homens Gays de Springfield a cantar "Feliz Aniversário, Milhouse".
Sürpriz poşetine gerek duymazdın çünkü parti zaten çok eğlenceli geçerdi!
Não precisavas do raio de um saco de lembranças, porque tu foste ao raio de uma festa!
Sadece bir tane sonsuz doğum günü kutlaması var ve onda da herkes sürpriz poşetleri alır ve hiçbir ebeveyn işin kolayına kaçamaz.
Há apenas uma celebração de aniversário sem fim onde toda a gente recebe um saco de lembranças e nenhum pai se livra disso facilmente.
Sense o kadar yükü sırtına alıp nehir geçmeye çalışıyorsun.
Tu carregas a tua como um homem com um saco cheio de pedras a atravessar um rio.
Üst sınıf insanlar için standart hediye.
Presente usual de gente chique. Põe no saco.
Bu bir kanıt torbası mı?
Espera, isto é um saco de provas?
Bulduklarını ona vermeni istiyorum.
- Ponha isso num saco para ele.
Dizini fark edebildiğin bir bacak ayak bileği, ve ayağın kendisi... içinde bacaklar olan bir torbada küçük delikler açılmıştı o deliklerden içeri baktığımızda gerçekten bir ayak tırnağı gördüğümüzü hatırlıyorum.
Uma perna, onde se podia sentir o joelho, o tornozelo, e o próprio pé... e um dos sacos, que continha as pernas, tinha como que pequenos buracos que tinham sido rasgados no saco Através de onde podíamos olhar, e eu lembro-me de ter visto um dedo do pé.
Çöp torbasındaki elden parmak izi alabilmeyi başardık.
Fomos capazes de tirar uma das impressões digitais da mão que estava no saco de lixo.
Bu da bu çantanın son iki gün içinde kullanıldığı anlamına gelir.
O que significa que ele deve ter usado este saco nos últimos dois dias.
Bu ceset torbası.
É um saco de cadáveres.
Ceset torbasını bırakın ve cesetten uzaklaşın.
Larguem o saco e afastem-se do corpo.
Tamam ama o ceset torbasında biri var, biraz daha derinden araştıralım.
Sim. Bem, alguém estava naquele saco, então vamos mais fundo.
- Burada. Çantadaki kim Mike?
- Quem está no saco, Mike?
Uyku tulumu gibi bir şeyin içine koyup dışarı sürüklemeyi düşündüm. Ama güzel Tanrım, bu saçmalıktı.
Quer dizer, eu pensei em pô-lo num saco cama ou algo assim e depois arrastar aquilo dali para fora, mas, meu Deus, era ridículo.
O akşam, attığı yerde... ayrı poşetlerde sağ bacak sol bacak... sağ kol, sol kol ve gövde vardı...
No local do despejo, naquela noite, havia um saco com uma perna direita e um saco com uma perna esquerda, braço direito, braço esquerdo, e um tronco.
Ama bir poşet vardı ki, taş gibi bir şeyler değil de... keskin bir aletle parçalanıp açılmıştı.
Mas havia um saco que tinha sido claramente aberto não apenas com uma pedra ou algo assim, mas algum tipo de instrumento cortante.
Durst'ün poşetlerin üzdğünü fark ettiğinde, kafanın olduğu... poşedi kesip, içinden aldığına emindik.
Ficou claro para nós que, quando Durst percebeu que os sacos estavam a flutuar, ele cortou o saco, apanhou a cabeça e foi-se embora.
Doldur çantaya.
Põe no saco. Põe no saco.
Haydi, atın çantaya.
Ponham no saco.
Bana ondan sadece ceset torbası içinde ayrılabileceğimi söyledi.
Ele disse-me que a única maneira de sair era dentro de um saco preto.
Ben çantandaki şeyi takip ediyorum.
Estou a seguir o que tens no saco.
Büyü torbası mı?
Um saco de feitiços?
Bana verdiğin büyü torbası Crowley onu yaktı.
Sabe o saco de feitiços que me deu? O Crowley queimou-o.
İsveç'e gidip bir çanta alacaksınız.
Ir e vir à Suécia para trazer um saco.
Uyandım sonra kafamda bir çuval olduğunu fark ettim.
Eu acordei... e depois tinha um saco a tapar-me a cabeça.
Pazar günlerini güzel evinde yarı Asyalı çocuğun ve bebek çantanla top kek partileri yaparak geçiriyorsun.
Tu passas os domingos em festas de cupcakes na tua bonita casa com a tua filha metade asiática e o saco de fraldas...
Bu bebek çantası değil Bu hüzün çantası.
Isto não é um saco de fraldas, é um saco de tristeza.
Şu sürpriz poşetlere bi'bak.
E vê só este saco de presentes.
Ve sürpriz poşetleriyse...
E o saco de lembranças era...