English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ S ] / Saldırgan

Saldırgan tradutor Português

3,115 parallel translation
Onu saldırganın Jorgensen olduğuna inandırdı.
Fazendo-a crer que o Jorgensen era o agressor.
Bence, saldırganın mermilerinden biri tanka isabet etti ve azot oksidin sızmasına yol açtı.
Acho que uma das balas do atirador perfurou o tanque, fazendo o óxido nitroso explodir.
Mauvais Dentes. Aşırı saldırgan bir ölüm makinesi.
Mauvais Dentes é uma máquina de matar perversa.
Saldırgan ve tepkisiz.
Ele é hostil e não cooperativo.
Tek bir saldırgan varmış ve muhtemelen kadına arkadan saldırmış.
Houve apenas um assaltante. E provavelmente atacou-o por trás.
Görünen o ki bilinmeyen bir saldırgan tarafından gerçekleştirilmiş.
Parece que foi emboscado por um agressor desconhecido.
Her iki seferde de Garrett galip geldi ve saldırganı kendi bıçağı ile öldürdü.
Ambas as vezes Garrett ganhou a melhor e matou o atacante com a sua própria faca.
Üç saldırgan, sivillerin üstüne ateş etti ikisi ciddi şekilde yaralandı.
Os três agressores atiraram nos colonos, ferindo com gravidade dois deles.
Gazeteci arkadaşın, biz saldırganı bulamadan tehlikeye düşerse...
E se a sua amiga repórter entrar em problemas antes de encontrarmos o atirador...
Böylesine saldırgan bir hareket bükücüleri ve bükücü olmayanları birbirinden daha çok uzaklaştıracaktır.
Uma acção tão agressiva só dividiria mais dominadores e não-dominadores.
İlk ok, saldırganı yavaşlatmak için.
A primeira flecha serve para abrandar o atacante.
Yani Milner melek değildi, saldırgan, hırsızdı.
O Milner não era um anjo. Agressão, roubo.
Alacağı yolun, havadan gelen bir saldırgan tarafından, kendinden söküp alınacağını hiç bilmiyordu.
No entanto, a minhoca não faz ideia de quando é que o seu futuro será arrancado pelo próximo ataque aéreo.
Bu her köpeği saldırgan yapar.
Isso fazia qualquer cão atacar.
Kızların Mick'i parçalayacakmış gibi onun üstüne çullanmaları saldırgan amaçlı bir davranış değil. Ama onu mahvedebilecek bir davranış.
Quando estas raparigas atacam o Mick e parecem querer desfazê-lo em pedaços, na verdade, não o querem agredir e sim devorá-lo.
- Çok daha saldırgan. Ve bu saldırganlığı polisle savaşarak gösteriyorlar.
E usam-na para criar uma grande luta contra a Polícia.
Sinirli ve saldırgan. Ellerinde kan var.
Raivosos e perversos, todos com sangue nas mãos.
Saldırganın tükürüğüyle karışmış.
O ácido está misturado com a saliva do agressor.
Atalarımızın yazdıklarına göre aşırı saldırgan bir ölüm makinesi.
Segundo os nossos antepassados, é uma cruel máquina assassina.
Kuşlarla çalışan bir kuzeni varmış. Çok saldırgan olabiliyorlar.
Tive um primo que trabalhava com pássaros.
Saldırganın yüzünü göremedim.
Não consegui ver-lhe a cara.
Bu, benzin istasyonundaki ilk saldırganın boynundaki tasmanın diğer yarısı.
É a outra metade do que o primeiro selvagem trazia na estação de serviço.
- Kızı çığlıklar hakkında her hangi bir şey söylemedi, bu yüzden Neel saldırganın yüzünü görmedi ve saldıran onun ağzını kapattı veya... Neel yüzünü gördü ondan korkmadı.
A filha não disse que houve gritos, então o Neel não viu quem o atacou, ou a pessoa cobriu-lhe a boca ou... o Neel viu um rosto que não o assustou.
- Peki saldırgan?
- O atirador? Foi embora.
Fakat yapılacak ilk şey saldırganın DNA'sını bulabilirsen, kurbanın saldırıya uğradığını ortaya çıkarabilirsin.
- Mas é a 1ª coisa que se faz numa vítima de agressão, para ver se se encontra o ADN do agressor.
Nicole, Raul Ruiz'in kimliğini söyledi, hem müşterileri hem de saldırgan olarak.
A Nicole identificou o Raul Ruiz tanto como cliente como agressor.
Fazlasıyla saldırganım.
Eu sou bastante agressivo.
Saldırgan onları ıssız bir yere götürmüş ve Toby'nin ablasına defalarca tecavüz edip öldürene kadar dövmüş. Ama Toby'nin yaşamasına izin vermiş.
O sequestrador os levou para um local afastado onde estuprou a irmã de Toby várias vezes e a espancou até a morte.
Cesaretli davranıp kendi güvenliğini önemsemeden saldırgan silahını tekrar ateşleyemeden Henry onu tek başına durdurdu.
Agindo com a coragem mesmo pondo em risco a sua segurança, o Henry parou um assassino com as suas próprias mãos antes que pudesse atirar novamente.
Misafirleri, Garret Ames. Saldırganın onu burada olduğundan haberi olduğunu sanmıyorum.
Acho que o agressor desconhecia a sua presença.
Gerçekten de saldırganın alışveriş merkezlerinde takılan bir genç olduğunu mu düşünüyorsun?
Achas que o teu atirador é um adolescente?
O saldırganı herkesten önce siz gördünüz.
Você viu aquele atirador antes de toda a gente.
Görüştüklerim saldırgan, benden daha kötü suçlular. Jedi için iyi ödeme yapacak iş adamları var.
Tenho os meus objetivos assentes em inimigos mais perversos do que eu, um homem de negócios que pagará bem por um Jedi...
- Birden çok saldırgan varmış.
- Múltiplos agressores.
İki saldırgan var.
Dois agressores.
Yani ikiden fazla saldırgan olmasına imkan yok.
Não podem ter sido vários agressores.
- Kanıtlar iki saldırgan olduğunu söylüyor.
- As provas mostram dois agressores. - Está errado.
- Sonunda saldırganın yüzünü belirledik.
Finalmente identificamos a "cara" do agressor. A "cara"?
Saldırgan ateş eder, silahı atar ve kaçar.
O atirador, ele é atingido, larga a arma e desaparece.
Tamam, saldırgan veya başka biri kurbanı marketten çıkarır.
Ou o nosso atirador, ou alguém, tira a nossa vítima daqui.
- İntihara meyilli ve saldırgan yapıda.
- Ele é suicida e violento. - O quê?
Tecavüze yeltenme, saldırgan hâlâ ortaya çıkmamış.
Tentativa de violação, o assaltante ainda não foi descoberto.
Saldırganın buraya gelebileceğini düşündük.
Pensávamos que o teu agressor podia voltar.
- Bak Savaş Makinesi biraz fazla saldırgan bir isimdi tamam mı?
"Máquina de Guerra" era agressivo de mais.
Polis saldırgan ve antisosyal davranış tespit etti.
Os agentes policiais anotaram comportamento violento e anti-social.
Yaya kaçan bir saldırgan var, efendim.
Temos um assaltante a fugir a pé, senhora.
Dört saldırgan.
Quatro agressores.
Sizin ve bazı WikiLeaks çalışanlarının saldırgan bir şekilde izlendiğinizden söz ettiniz.
Falou de uma operação de vigilância agressiva contra si e uns empregados da WikiLeaks?
"saldırgan," "utangaç," "ofis manyağı," "terk edilmiş," "kibirli," "alıngan," "komplocu," "tuhaf biçimde saf" olarak nitelendiriyorsunuz.
"abertamente hostil", "piegas", "totó de escritório", um "abandonado", "arrogante", "suscetível", "conspiratório", e " estranhamente crédulo
Bu basma kalıp ve saldırgan.
É um estereótipo ofensivo.
Saldırgan hâlâ o bölgede mi?
Sabemos se o agressor ainda está na zona?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]