Seyahat tradutor Português
5,114 parallel translation
- Belli ki bir seyahat şirketim olmadığını öğrendin.
Bem, obviamente, já percebeu que eu não sou uma agente de viagens.
Pekala, madem paylaşım havanızdasınız belki bana arkadaşlarınızla birlikte seyahat şirketine ne yaptığınızı anlatırsınız.
Já que está obviamente, num clima de partilha, Talvez pudesse dizer-me o que você e os seus colegas estavam a fazer na agência de viagens.
Elçiliğin seyahat bürosu onayladı bu sabah.
O gabinete da embaixada confirmou esta manhã.
Diğer kültürleri öğrenmek için seyahat etmene gerek yok.
Não tens de viajar para aprender outras culturas.
- Ben de yurt dışına seyahat edemiyorum.
- Não posso sair do país.
Hayır, bu benim seyahat günlüğüm.
Não, isto é o meu diário de viagem.
Şöyle sordu : "Sık seyahat ediyor musunuz?"
E, depois, ele perguntou : "Viaja muito?"
Takma isim kullanarak seyahat ediyor.
Viaja com um nome falso...
Sonunda kurt adama dönüşme gibi. Yada geçmişe seyahat ve anne ile babanın tanışmamasına neden olma. Ve yanlışlıkla kendi varlığını silme.
Transformamo-nos num lobisomem, ou voltamos ao passado, impedimos que o pai conheça a mãe e, sem querer, apagamos a nossa existência?
- Tek yönlü seyahat bu.
- É uma viagem só de ida.
Bay Hanlon, işiniz gereği seyahat ediyor musunuz hâlâ?
Sr. Hanlon, ainda viaja muito a trabalho?
Paige, seyahat sektöründe çalıştığınızı söyledi.
Paige diz que vocês trabalham em turismo.
Mesela, seksi bir spor arabayla çılgınca bir seyahat Ya da öyle bir şey.
Como uma viagem maluca ou um carro desportivo sexy. Algo assim.
Seyahat için ne kadar heyecanlı olduğunu ve sizi ne kadar sevdiğini söyledi.
Estava animado por causa do cruzeiro e... E como te amava muito.
" Bu kural, ailedeki hastalıklar, tutukluluk ya da seyahat gecikmeleri gibi durumların hiçbirinde yok sayılamaz.
" Esta regra não deve ignorada em nenhuma circunstância, incluindo, doença, detenção criminal, e atrasos de viagem.
Ayrıca çocuk da annesiyle babasının neden bu kadar seyahat ettiğini biliyormuş.
Além disso, ele... sabe porque os seus pais viajavam muito.
Otuzlu yaşlarının ortalarında bir kadınla seyahat ediyor olabilir.
Pode estar a viajar com uma mulher, 30 e poucos anos.
Onun üstünde bu denli büyük bir etki bırakmanı kıskandım ama anlaşılan seyahat acenteleri, FBI'a kafa tutamıyormuş.
Estou com inveja porque deixaste-o impressionado, mas acho que um agente de viagens não pode competir com o FBI.
Tüm bu şehirlerde senin seyahat günlerinde detaylı suikastler yaşandı.
Houve um assassínio elaborado em todas essas cidades, nos dias das suas chegadas.
Şu an benimle seyahat etmesi riskli olacak kadar çok ama çok önemli.
Ela é demasiado importante para viajar comigo agora.
Seyahat et, geçmiş yıllara. Şeytanın tırnağıyla.
Viaja até aos anos passados através dos cascos do Diabo.
Seyahat acentesi mı oldun şimdi?
Deste em agente de viagens?
Şu ana kadar kimsenin Kubbe'de havada seyahat etmediğini söylememe gerek var mı?
Preciso lembrá-los que ainda ninguém tentou voar na cúpula.
Chester's Mill'in dışına seyahat ederken kullanışlı oluyordu.
Era útil quando fazia umas viagens para fora de Chester's Mill.
Seyahat çantalarımızı gemide bıraktık, Patron.
- Deixamos a nossa mala no navio.
Yukarı kıyıya seyahat planlıyorduk sonra telefon geldi.
Estávamos a planear uma viagem pela costa acima. E depois recebi a chamada.
Colum seyahat edemiyor o yüzden toplanmaya gelemeyen kiracıları gezme işi bana düşüyor. Etraftaki ufak işlere koşturmak da.
O Colum não pode viajar, então... visitar inquilinos e comerciantes que não podem vir ao encontro, recai sobre mim, e atender a alguns negócios aqui e ali.
Avukatında, seyahat fişleri ve tanıklar var.
O advogado tem os recibos da viagem e testemunhas.
- Yalnız seyahat ediyorum. - Hayır, etmiyorsun.
- Vou viajar sozinha.
Taşlar aracılığıyla seyahat eden insanların hikâyelerini anlatan şarkılar var.
As canções contam histórias de pessoas que... viajam através das pedras.
Taşlar aracılığıyla seyahat mi?
Viajam através das pedras?
Başka bir zamana seyahat ettiği inancındayım.
Acredito que ela viajou para algum outro tempo.
Kendi yollarında seyahat etmeleri gerekir ama şarkılar yolcuların çoğunlukla geri döndüğünü söyler.
Eles fazem as suas próprias jornadas... um caminho próprio. Mas as canções dizem que os viajantes costumam regressar.
- Evet, seyahat yapmaya bayılırım.
Sim, eu adoro viajar.
Zaman ; seyahat etmek, öğrenmek ve yeni şeyleri tecrübe etmenin zamanı.
Está na hora de viajar, de aprender, experimentar coisas novas.
Şey, Lois birazı kitaplardan, birazı müzelerden ve dürüst olmak gerekirse, çoğu sadece seyahat yapmaktan geldi.
Bem, Lois, uma parte veio dos livros, uma parte dos museus, e, honestamente, grande parte veio apenas das viagens.
Seyahat etmenin kötü gelmeyeceğinden iyice emin misin?
Estais certa de que é seguro viajardes?
SEC'in yolladığı sabit disklerde McNamara ailesi harcama hesapları ve seyahat kayıtları vardı.
As despesas da família McNamara e registos de viagens estavam nos discos que o SEC enviou.
Bedava bir seyahat.
É uma viagem de graça.
Mikro âleme beklenmedik bir seyahat ne dersin?
Viagem inesperada ao microverso, não é?
Bir çift seyahat evrağı çıkartacağım.
Vou pedir a emissão de dois bilhetes de avião.
Yalnız seyahat ediyorum.
- Vou viajar sozinha.
Buradan oraya birçok defa seyahat etmiş olsan da bu belirsizlik seni korkutmasın.
Embora tenhas viajado daqui para ali muitas vezes, não temas as incertezas...
Yalnız seyahat ediyorum.
Vou viajar sozinha.
Ulaştırma Bakanlığı'nın, küçük çocukların yalnız başlarına seyahat edemeyeceğiyle ilgili bir düzenlemesi de yok.
E não há nenhuma lei do Departamento de Transportes correspondente à viagem de menores desacompanhados.
Bu bileti sunan tren şirketi ise refakatsiz çocuklara yönelik prosedürleri gereğince 5-16 yaş arası çocukların yalnız başlarına seyahat etmelerine izin verilmemesi konusunda ısrar ediyor.
A empresa ferroviária deste bilhete diz que crianças dos 5 aos 16 anos, que estão a viajar sozinhas, tenham autorização para viajarem desacompanhadas.
Şüphelimiz Gordon Bristol adıyla seyahat ediyor.
O nosso suspeito está a viajar com o nome Gordon Bristol.
Seyahat planları falan yapıyor muydu?
Ele estava a planear alguma viagem?
Artık bütün telefonlar en yakındaki direğe kablosuz olarak bağlanıyor biz seyahat ettikçe bir diğerine geçiyor, değil mi?
Os telemóveis agora comunicam-se sem fios com a torre mais próxima, e é encaminhado para a próxima enquanto viajamos, certo?
Doktor, Konseyin izinsiz seyahat hakkındaki politikasını biliyorsunuz.
Doutor, sabe a política do Conselho sobre viagens não autorizadas.
San Francisco, Marin, San Mateo ve Alameda eyaletleri dışına seyahat etmeyeceksiniz.
Marin, San Mateo ou algum condado da Alameda.