Sofa tradutor Português
5,121 parallel translation
Kanepenin altına koyarken görmüştüm.
- Eu vi-o pô-lo no sofá.
Kanepede uyuyor.
Dorme no sofá.
! Baba, annemle 30 yıl evli kaldın. Kanepede uyumaya alışıksındır.
Foste casado com a mãe 30 anos são só mais umas noites no sofá.
- Kanepede seks.
- Sexo no sofá.
Ve kanepe de burada.
Aqui é o sofá.
Bir haftadır kanepede yatıyorum.
Durmo no sofá há uma semana.
O hamur işini yiyerek hayatında bir şey başarmak yerine koltuğa yayılıp hamur işi yemeyi tercih ettiğini söylüyorsun bana.
Ao comeres isso, estás a dizer que preferes sentar-te no sofá a comer bolinhos, a fazer alguma coisa da tua vida.
Öyle oturuyorum işte ben de.
Estou só aqui sentado no sofá.
Tamam, kanepede öylece otur o zaman.
Está bem, fica aqui sentado no sofá.
Hey, yavruları becermek için güzel bir koltuğunuz varmış.
Isto é bom. Ei, têm aqui um belo sofá para comer miúdas, sabiam disso?
Eski bir kanepem var.
Tenho um sofá-cama.
Kanepede oturmak ve kanal değiştirmek beni ameliyathaneye hızlıca geri döndürmeyecek.
Sentar-me no sofá e ficar a fazer zapping não me vai ajudar a voltar a uma S.O..
Dişlerini koltuğumda mı fırçalayacaksın?
Vais escovar os dentes no meu sofá?
Kız senin kanepende mi yatıyor?
Ela está a dormir no teu sofá?
Kanepemde iyileşiyor.
Está a recuperar no meu sofá.
Tamam, şimdi seni kanepeye yatıralım?
Ok, vamos colocar-te no sofá, huh?
Bir de kanepede uyuyan bir kız var.
Só um aviso, está uma rapariga a dormir no sofá.
İşimizi gördükten sonra Marsh-yastığı koltukta yatırıyorum.
Depois de fazermos as nossas coisas, ponho o Marshalmofada a dormir no sofá.
Kanepede yatabilirsin.
Podes ficar no sofá.
Kanepeye gelsene.
Senta-te no sofá, meu.
Anlamadım, üzgünüm.
Precisa de um sofá maior para os convidados. Sim, sim. Não entendo, peço desculpa.
Biriniz kanepede yatar, bir de o şişme yatağı kullanırız.
Um de vocês dorme no sofá e usamos o colchão insuflável.
Sana kızımla buradan giderken onları mahkum eden bir orospu çocuğu olmaya devam etmeni öneririm. Çünkü diğer türlü nefes alıyor olmazsın.
És o melhor filho da puta que os agrada... mas ficarás com o cu nesse maldito sofá enquanto eu saio daqui com ela, porque caso contrário deixarás de respirar.
Brendan, Tyler, kanepeye oturun canlarım.
Brendan, Tyler querido, quero-os no sofá.
- Kanepe iğrenç durdu.
- Aquele sofá é horrendo.
- Kanepeden farklı bir konu konuşsak?
Podemos falar de outra coisa que não o sofá?
Kanepede rahat edebilecek misin?
De certeza que ficas bem no sofá?
Ve herkes koltuğuma sığamazdı. Ben de düşündüm :
Não havia lugar para todos no meu sofá, por isso pensei :
"Ranzalı yatak gibi bir koltuk nasıl olur?"
"E se houvesse um beliche que funcionasse como um sofá?"
Huzurlarınızda ranzalı koltuk.
Apresento-vos o sofá de dois andares.
Ranza koltuk.
É um sofá de dois pisos.
Özel Kişi'den geriye sadece bir ranzalı koltuk kaldı.
O único vestígio do Escolhido foi um sofá de dois andares.
Ranzalı koltuk mu?
Um sofá de dois andares?
Ranzalı yatak gibi bir koltuk mu yani?
Tipo um sofá e um beliche? É assim que ele é?
Ranzalı koltuk.
O sofá de dois andares.
Partiyi bozmak istemem ama bu koltuğun üstünde, okyanus ortasında kaldık.
Não quero ser desmancha-prazeres, mas já alguém reparou que estamos presos no meio do oceano neste sofá?
Bu ranzalı koltuk.
Este sofá de dois andares.
Kanepemin kılıflarını parçaladı.
Não! Ele destruiu o meu sofá.
Kanepeye senin için küçük bir hediye bıraktım.
Deixei-te um presentinho no sofá.
Koltuğun arkasından sadece kızımın başını görebiliyordum. Televizyon açıktı cumartesileri olan çizgi film vardı ama zaten her zaman onu izlerdi.
Só conseguia ver o topo da cabeça da minha menina vista por detrás do sofá e a televisão estava ligada e estavam a dar os bonecos de sábado, mas isso era o que ela estaria a ver sob quaisquer circunstâncias.
Yani her şey yolundaydı. O pamuklu küçücük külotun neden yerde olduğunu merak etmem dışında.
Então tudo estava em ordem excepto eu ficar a pensar o porquê das suas cuequinhas de algodão estarem pousadas no braço do sofá.
Şimdi ne anlatmaya çalıştığımı görüyorsunuzdur. Koltuğun arkasına gidip baktığımda, o zengin ve güçlü kocamın kafasının, benim minik kızımın eteğinin altında kaybolduğunu görmeye hazır değildim.
Provavelmente já percebeu onde quero chegar com isto, mas quando me aproximei por trás do sofá e olhei por cima dela eu não... não estava preparada para ver a cabeça do meu rico e poderoso marido escondida e debaixo da saia da minha menina.
İstersen kanepede yatabilirsin.
Podes ficar no sofá, se quiseres.
Mesela, ben 12 yaşımdayden koltuğu becerirdim.
Quer dizer, eu costumava foder o sofá quando tinha 12 anos.
Elimi kullanmak yerine, bilirsin işte, Koltuğa bir havlu yerleştirirdim, ve, becerirdim.
Em vez de usar a mão para, tu sabes, punha uma toalha no sofá e, pronto, fodia-o.
Bilirsin, yani... Kulaktan dolma bilgilerle tavsiyeler veren biri gibi.
Assim como um viajante de sofá, a distribuir conselhos mundanos.
- Kanepeye yerleştir.
Deita-o no sofá.
O koltukta uyumuştum ben.
Eu durmo naquele sofá.
Bazen çok fazla şurup içiyor ve kanepede uyuyakalıyor.
Às vezes bebe muito remédio e adormece no sofá.
- Kanepede biri var!
- Um no sofá!
Yataklı ve iki sandalyeli yatak odasını hazırlar mısınız?
Traz para fora do quarto o sofá e as duas cadeiras?