English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ S ] / Solo

Solo tradutor Português

4,626 parallel translation
Bu, Ivan'ın Amerikan topraklarındaki ilk eylemi ve hepinizin bu konuda telaşlanması gerek çünkü planı her neyse bu sadece başlangıcı demektir.
Esta é a primeira vez que o Ivan pisa em solo americano. O que exige que estejam muito concentrados, pois seja o que ele planeou, este é apenas o princípio.
Çaresiz bir görev için dünyaya yollanmış 100 mahkûm.
100 prisioneiros enviados numa missão desesperada para o solo.
Dünyada ise yasa yoktur.
No solo, não há lei.
Dünyaya geldiğimiz ilk gün çift başlı bir geyik gördük.
Vimos um veado com duas cabeças no nosso primeira dia no solo.
Çocuk suçluları dünyaya yolluyor.
Ele vai mandar os prisioneiros juvenis para o solo. 100 deles.
Hakkınızda hükmün veridiği o günde tapınaklarınızda daha fazla dolaşıp... bu ulusun kutsal topraklarını kirletemeyeceksiniz.
O julgamento espera-o, e no dia não vai vaguear pelo templo, a poluir o solo sagrado, desta nação.
Ben önde, sen arkada destek olacaksın.
Concentra-te só na música, eu canto o solo, tu dás-me apoio.
- İsa aşkına Stet, ilk solon.
- Fogo, o teu primeiro solo!
Solo işini ne yapacağız?
E a parte solista?
Bir beste yazacağız. Yeni bir solo hazırlayacağız. Yıllardır böyle yapıyorlar.
Compomos uma parte separada só para o solista, faziam-no muito, na época.
Yakınından bile geçemediniz. İlk söyleyen New York'ta sopranoyu yönetir.
Não chegaram perto, mas quem conseguir cantará o solo de soprano em Nova Iorque.
Gerçekten sadece tür toplayıp oluyor Biz yere bırakın her şeyi Ve birlikte toplama ve okyanus içine dışarı doğru iterek.
Como se pegássemos em tudo o que deixamos no solo, juntássemos e despejássemos no oceano.
Ürettiğimiz kadar çok yiyecek ve biz büyümek Veya toprak bizi büyümeye yardımcı olur Biz de geri dönmek zorunda geri toprağa bu besin.
Por mais que produzamos e cultivemos ou que a terra nos ajude, também devolvemos os nutrientes ao solo.
Biz çalışmalarımızın düşünüyorum rejeneratif olarak. biz kadar koyarak konum toprağa madde hayat veren Biz götürüyoruz olarak.
Achamos que o nosso trabalho é regenerar, uma vez que colocamos tantas substâncias vitais no solo quanto as que tiramos.
- Evet. - Ve toprak gibi zengin?
- E o solo é igualmente rico?
Kampa yakın bir bölgeye iniyoruz.
A tocar o solo em...
Washington'un İncil'inde... gizlinen mesajlara göre... ikinci süvarinin ortaya çıkacağı yerin üstünde... bu dünyaya girmesini... engelleyebilecek... bir bağ büyüsü yapılmış.
De acordo com mensagens secretas na Bíblia de Washington, um feitiço de aprisionamento lançado sobre o solo do qual o Segundo Cavaleiro irá emergir, pode impedi-lo de entrar neste reino.
General iyiyli kötü arasındaki savaşın... adını kutsal topraklardan alan... dünyalar arasındaki bir geçidin üzerindeki... bir kasabada ya kazanılacağını... ya da kaybedileceğini söylemişti.
O General disse que a batalha entre o bem e o mal, seria vencida ou perdida num município que foi nomeado pelo solo sagrado no qual se encontrava, um portal entre os mundos.
Bunu sormana şaşırdım doğrusu. Sonuçta anneni New Orleans topraklarına kutsamak için kardeşlerini ikna eden bizzat sendin.
Estou surpresa que tenhas que perguntar, afinal, foste tu quem convenceu os teus irmãos a consagrá-la no solo de Nova Orleans.
Aslında Boston'da açtığı ilk kişisel sergisinden bir tablosu var bende.
Tenho um quadro da sua primeira exposição a solo em Boston.
Rusya'yı seviyordu. Rusya topraklarına gömülmek istemişti.
Ele amava a Russia... queria ser enterrado em solo Russo.
Pek olası değil ama Rusların toprağımızda onun peşine takılacağını göz ardı edemeyiz.
Não é provável, mas não podemos descartar que os Russos tentem recuperá-lo no nosso solo.
Yere göre sürat 4.6 mil.
Velocidade no solo, 4,6 nós.
Yere göre rota 112.
Rota no solo, 112.
Karşılığında, annenin ilk indirme gemisinde yer alacağını ben gelince de çok kral bir iş alacağını garanti ederim.
E em troca, posso garantir um lugar para a tua mãe na primeira nave e um cargo à escolha para ti quando eu chegar ao solo.
Yüz kişiyle beraber dünyadayım.
Estou no solo com os 100.
Dünyadan arıyorum.
Estou a transmitir a partir do solo.
Dünyada hayatta kalanlar olduğunu mu söylüyorsun?
Estás a dizer que há sobreviventes no solo?
İsmin her zaman, insanları dünyaya getiren adam olarak anılacak.
Serás para sempre lembrado como o homem que... nos levou de volta para o solo.
O çocukların dünyada olduğunu biliyor muydun? - Evet.
Sabias que aqueles miúdos estavam no solo?
Yüz kişiyi dünyaya yollama konusunda yalan söyledim.
Menti acerca de enviar os 100 para o solo.
Kıyımda, bizler için kendilerini feda eden 320 kişi dünyaya gidebilmemiz için gerekli olan zamanı bize tanıttı.
E as 320 almas que sacrificaram as suas vidas no abate ofereceram ao resto de nós o tempo que precisamos para chegarmos ao solo.
Eşinin fedakârlığı sayesinde kızının dünyaya inme şansı olacak.
E por causa do sacrifício da tua esposa, a tua filha vai poder descer até ao solo.
İyi haber ise, dünyaya geri dönüyoruz.
A boa notícia é que vamos para o solo.
Fakat önde olan daima tek bir adamdır. Daima senin şartların, daima senin...
Mas arrasar assim, sempre o número solo, sempre os teus termos e apenas os teus...
Toprak.
Solo.
- Bu toprak.
- Este solo...
Vücut toprağa dönüşür..
O corpo transforma-se em solo...
ve toprak çanak çömleğe dönüşür.
O solo é, transformado em potes e brinquedos...
- Noon-eeg Han Solo!
Noon-eeg Han Solo!
Sadece topraktı!
Era só solo!
Khalid Ansari. Khalid Ansari Amerika'ya mı gelmiş?
- O Khalid Ansari está em solo americano?
Dünyaya geri dönüyoruz ama hepimiz değil.
Vamos para o solo, mas nem todos vamos.
Seneye dünyada.
No próximo ano, no solo.
Dünyadaki güvenlikten sorumluyum.
Vou comandar a segurança no solo.
Dünyanın boş olduğunu sanıyorduk.
Pensávamos que o solo não era habitado.
Dünyada doktor lâzım olabilir.
Dava-nos jeito um médico no solo.
Herkesin dünyaya inmesi için yeteri kadar indirme gemisi yok.
Não há naves suficientes para levar todos para o solo.
her tek en büyük katkıyı çevre ill insanlığın bilinen... orman Kesim hayvanlarını otlatmak için Ve soya büyümek, soya genetik olarak Inekler ve domuzlar için yem ve tavuk ve fabrika çiftlik balığı.
INSTITUTO DE SUSTENTABILIDADE FACULDADE MOLLOY A maior responsável por todos os problemas ambientais conhecidos, a desflorestação, a exploração do solo, a escassez de água, a instabilidade social, a fome mundial... A lista é interminável. É um desastre ambiental que está a ser ignorado por quem deveria defender o ambiente.
Bu yer, altında hiçbir şey hissetmiyorum.
Este solo, não sinto nada sob ele.
İçinde toprak vardı.
Era solo.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]