Sınız tradutor Português
92,046 parallel translation
Yani, hayatı kaymış. Şuna bakın. Aile hayatının tam bir felaket olduğunu anlayacaksınız.
Deve conseguir ver que a vida da família dele é um desastre.
- Hasta mısınız?
- Está doente?
Bunu filonuza da yaymalısınız.
Deviam divulgá-la na vossa frota.
- Sizler çok şanslı olmalısınız.
Vocês devem ser todos uns sortudos.
Bay Bright'ın yakınlarısınız değil mi?
Ah, você está com o Sr. Bright, não está?
Yataktan kalkmamalısınız, Bay Talbot.
Não fique muito tempo fora da cama, Sr. Talbot.
Uyanmalısınız, efendim!
Tem que ficar acordado, senhor!
Donald'la konuşmalısınız, Wolsey'de Profesör Bagley.
Deviam falar com o Donald, o professor Bagley, em Wolsey.
Amerikalı mısınız?
Certo. Americana?
- Kapıyı açar mısınız.
- Tem de passar pela barreira.
Bundan sonrasına randevu almalısınız.
Só até ao portão, senhor. Depois precisa de marcar uma reunião.
Tamam, bayanlar ve beyler.Bir sonraki soru için hazır mısınız?
Bom, senhoras e senhores. Próxima pergunta.
- Psikiyatr mısınız?
- É psiquiatra.
O hâlde satın almalısınız, diğer tüm odalarla beraber.
Então deviam comprá-la... juntamente com as outras divisões todas.
Ama tabii ki bu evi satın almalısınız.
Mas vocês deviam mesmo comprar esta casa.
Yüzbaşı, belediye başkanlığını bırakma konusunda biraz daha açıklama yapar mısınız?
Capitão, pode dizer-nos mais sobre abdicar da Presidência da Câmara?
Mevkinizi açıklar mısınız, efendim?
- Pode esclarecer a sua posição? - Posso, aquele não era eu!
- Yanında mısınız?
- Está perto dele?
Kamerayı, yatağın karşısına, dolabın üzerine koyuyorum böylece beni gözden kaçırmazsınız.
A câmara vai ficar aqui na cómoda, para que me vejam.
Bence sen haklısınız.
- Por isso, penso que tens razão.
Muhtemelen bunu yapmalısınız.
Devias ser tu a fazer isto.
Saat 10'dan sonra buraya gelemeyeceğimi biliyorum, ama anlamalısınız...
Não posso estar aqui depois das 22h, mas tem de perceber...
Doğru, ama anlamalısınız efendim, başka şansım yoktu.
Verdadeiro, mas tem de perceber, senhor, que não tive escolha.
Size, sert başlatmayı gösterirdim ama bu cümledeki yanlış kelimelere odaklanırsınız...
Eu poderia explicar como reiniciar o sistema, mas receio que iria focar-se nas palavras erradas.
Bizi yarı yolda karşılamış olsaydınız çok daha hoş olurdu.
Teria sido ainda mais agradável se nos tivéssemos encontrado a meio-caminho.
Savaş başlamadan bir saat önce Doktor Strickland kızını klinikten çıkarmış.
O Dr. Strickland retirou a sua filha da clínica uma hora antes da batalha começar.
O kadar fedakârlık ve eğitiminin ardından onu en iyi askerlerinden biri yaptığınızı söylediğiniz eğitimin ardından o kadar sıkı çalışmadan sonra Travis'in silahını aptalca ateşleyip yakın dostlarını tehlikeye atabileceğine gerçekten inanıyor musunuz?
Acredita realmente que depois de todo aquele sacrifício, de todo o seu treino, o treino que fez dele, como você disse, um dos seus melhores soldados... Acredita, depois de todo o trabalho duro, que o Travis comprometeria a vida dos seus camaradas tirando conclusões precipitadas, como um tolo?
Uygun yıldızların oluşma hızı. O yıldızların çevresinde gezegen olanların oranı. Gezegen sistemlerindeki yaşama elverişli gezegen sayısı.
A taxa média de formação de estrelas vezes a fracção de estrelas formadas com planetas que podem suportar vida ;
Kızına göre, Cowley General'le kavgalıymış.. .. ölmüş kocasının bazı eşyaları ona geri verilmemiş.
De acordo com a filha, estava numa disputa com o Hospital por que alguns bens do seu falecido marido não foram devolvidos.
Long Hampton hastanesinde 11 yaşında bir kız öldüğünde sizin bakımınızdaymış
Uma miúda de 11 anos, no Hospital Long Hampton, morreu sob os seus cuidados.
- Ve onun kaybolduğu.. .. sıralarda şehir dışındadınız. Öyle mi?
E você estava fora da cidade, na altura do seu desaparecimento, certo?
Bramford A, soğutucu havuzlarındaki radyoaktif madde sızıntısını..
Uma fuga de material radioativo dos tanques de arrefecimento, no Bramford A,
Dün gece bahçenize bir çeşit kimyasal sıktığınızı fark ettim.
Vi-te a deitar um químico qualquer na relva a meio da noite.
Ebeveyn yatak odasını, güneye bakan pencereleri ve lekelemesi imkânsız dokumayla yapılmış halıyı hatırlıyorsunuzdur.
Lembram-se daquela bela suíte com janelas viradas para sul e carpetes à prova de manchas.
Yalnız mısın?
- Cheguei agora.
Ona anlatmamız gerek bazı kesin sınırların olduğunu, değil mi? Bunu hallederiz.
Explicamos-lhe que há limites, está bem?
Sonbaharda ölüleri anma festivali yapılmasının nedeni ekinoks ve kış gündönümü arasında güneş batarken, bu yedi yıldız yükselir.
A razão de celebrarmos os mortos no Outono, é porque entre o equinócio outonal e o solstício invernal, estas estrelas aparecem à medida que o sol se põe.
Eğer bu yedi nokta Pleiades takımyıldızını temsil ediyorsa, diğer sembollerden bazısı da başka takımyıldızını temsil edebilir mi?
Se estes 7 pontos representam a constelação Pléiades, os outros símbolos podem ser outras constelações?
Ve bu sembollerden bazısı takımyıldızı ise, onları harita üzerine koymanın sebebi zamanı belirtmek için olabilir.
Nós pensamos que se é um mapa das estrelas, e alguns dos símbolos são constelações, talvez a razão para mapeá-las seja para contar o tempo.
Beni o bölgenin Yübaşısı yapacaksın. Ya da küçük kız ölür.
Vais fazer-me capitão, ou a tua miúda morre.
Yarattığınız kontrol dışı kaldı.
- Está fora de controle.
Yani... kızın çok alışılmadık bir çizgi çizdi.
Então... A sua filha desenhou... esta combinação incomum de símbolos.
Kızın çizdi Sembollerin alışılmadık bir kombinasyonu.
A tua filha desenhou símbolos muito estranhos.
Hayatlarını ağrısız bir şekilde sona erdirmek Ve daha barışçıl başka türlü olabilir.
Acabando-lhes com a vida sem dor e mais em paz do que podia ser.
- Nick. Ne yaparsanız yapın, o çubuğun kontrolünüz dışında bırakmayın.
Aconteça o que acontecer, não percas a varinha.
Topu kaldırır mısınız?
Telemóveis também.
O yüzden, derse başlayabiliriz veya son 40 yılını sizin benim gibi çocuklara adamış bir adamla olan anılarımızı paylaşabiliriz.
Podemos pôr mãos à obra, ou passar a manhã a falar de um homem que passou 40 anos a dar a vida a miúdos como eu e vocês.
Kararlarınızı sorgulamak istemem ama sıfatı ne olacak?
Não quero questionar a nova ordem mundial, mas qual é o título dele?
Planım Bayan Price'ın, kırık camlı ve aylardır ısıtması olmayan bir aparman dairesinde yaşayan yalnız bir anne olduğunu ve onu evden atmaya çalıştıklarını anlatmasını sağlamak.
O meu plano é a Sra. Price explicar que é uma mãe solteira que está num apartamento com uma janela partida e sem aquecimento durante meses, e que a querem pôr na rua.
Hayal dünyasında değiliz, söylediğim gibi karşı tarafın deneyimli avukatı hatamızı yakalamaya çalışıyor.
Há um mundo a sério lá fora. E eu disse-te que há um advogado à espera para explorar os nossos erros.
Kiranın karşılığı olarak da motel ve ısıtıcıların faturalarını sunarız.
Acrescentamos os recibos do motel e os recibos dos aquecedores como substituição da renda paga.