Sıçan tradutor Português
11,570 parallel translation
Elmas sıçan tek boynuzlu bir ata rastlamak gibi bir şey.
É como encontrar um unicórnio que caga diamantes.
Kirişlerdeki sıçan da öyle.
Como um texugo mora nas vigas.
"Bir sıçan gitti, iki tane kaldı."
"Um rato já caiu, faltam dois."
Küvetime bıraktığın ölü sıçan.
O rato morto que deixastes no meu banho.
Sevgili Lola bu kaleye çok sayıda sıçan giriyor ve bazıları da bir şekilde küvetlere giriveriyor işte. Ama bunu ben emretmiyorum.
Cara Lola, muitos ratos podem vaguear por este castelo, e alguns chegam aos canos, mas não por minha ordem.
Sıçanın seninle konuştu mu?
Um rato falou-vos?
Konuşan bir sıçan mı?
Um rato falante?
Şunu sana da sorayım : Yetişkin bir adam olarak kısa olman canını sıkmıyor mu?
Não te chateia ser um homem adulto que é assim tão baixo?
Sıkma canını sen, şimdi hallederim.
Não te preocupes, eu trato disso.
Canını sıkma baba. Asla senden daha iyi biri olamam. Çünkü sen en iyisisin.
Não te preocupes, Pai, nunca poderia ser bom demais para ti, porque tu és o melhor.
- Canını sıkma baba!
Não te preocupes, pai!
Ama sıkma canını. Seni bundan kurtaracağız.
Mas não te preocupes.
Hiç canınızı sıkmayın Bay Griffin.
Não se preocupe, Sr. Griffin.
Can annecikle bir gün geçirdin, şimdi de onun tarafında mısın?
Passas um dia com a mamã querida, e, agora, estás do lado dela?
Biliyor musun, tüm bu aile olayı başlarda çok canımı sıkmıştı.
Sabes, esta história da família irritava-me à primeira...
Bu can sıkıcıydı.
Bem, aquilo foi uma chatice.
Camille'e yaptığın şey için senin memnuniyetle öldürürüm ama önce sana o küçük şımarık aklının hayal bile edemeyeceği şekilde acı çektireceğim ve işim bittiğinde tatlı hatıralarının modası geçtiğinde, adımı korkuyla acıyla ve de benim için hiçbir şey ifade etmediğinin can sıkıcı farkındalığıyla ilişkilendirileceksin.
Mato-te de bom grado pelo que fizeste à Camille. Mas primeiro, vou fazer-te sofrer, de formas que a tua mente mimada não consegue imaginar. E quando acabar, quando as tuas memórias queridas se tornarem obsoletas, vais associar o meu nome a medo e dor, e talvez a triste realização de que não és nada para mim.
Ne diye canını sıkıyorsun ki?
Estás preocupado com quê?
Böyle bir şey yapmaya kalkışırsa onun canına okurum!
Eu dava-lhe uma sova se ela tentasse algo... Pai, pára.
- Çünkü sen benim babamsın. Canının yanışına seyirci kalmaya dayanamadım.
- Porque és o meu pai... e não podia ficar quieta a ver-te ficar magoado.
Canını sıkma.
Mas não te preocupes, eu depois penso nalguma coisa.
Watergate yalnızca muhalefetin canını sıkmadı.
Watergate não se tratou apenas de fazerem escutas à oposição.
- Ray olmaz. - Adam garip ve can sıkıcı ama insan.
Ele é estranho e irritante, mas é humano.
Neden canımızın sıkıldığını merak ediyorsun.
Faz-nos pensar porque nos preocupamos.
Konuşmak zorundayız canım çünkü barış sonsuza kadar sürmeyecek.
Sim, minha querida, porque a paz não vai durar.
- Hayır. Canım sıkkındı.
Não, mas estava em baixo.
Annemin doğumgünüydü ve birkaç yıl önce ölmüştü, o yüzden de canım sıkkındı.
Era o aniversário da minha mãe e ela morreu há alguns anos atrás, então estava deprimido.
- Canım sıkkındı dedim.
Acabei de dizer que estava deprimido.
Canın sıkılmış. Ryan'a mesaj atıp çağırayım ve hep beraber konuşalım olur mu?
Estás chateada, vou mandar uma mensagem ao Ryan e pedir-lhe para vir aqui para podermos conversar, está bem.
Bu da can sıkıcı çünkü davranışları değiştirip psikopat eğilimlere yol açar ve sonuçta tamamen psikoza dönüşür.
Isto é desconcertante, porque pode alterar dramaticamente o comportamento, e dar origem a uma serie de tendências psicopáticas e eventualmente transformar-se numa psicose total.
Onda anlayamadığım, farklı bir şey var ve bu canımı sıkıyor.
Há algo diferente nela, que eu não entendo e me incomoda.
Happy'nin gözünden düştüğümden beri canım inanılmaz sıkkın.
Desde que a Happy me pôs de lado, vivo entediado.
Canım sıkıldığı için bıraktım.
Faço isso por causa do tédio.
Eğer hava yüzünden canın sıkkınsa merak etme. Uzun sürmez. Hayır.
Se o clima te está a deprimir, não te preocupes, isso nunca dura.
Bunu sıklıkla söylemem ama şu anda iyi bir dövüş için can atıyorum.
Não digo muito isto, mas, anseio por uma boa luta.
Neden? Bu alışılmışın dışında bir çözüm ve biraz can yakıcı olabilir.
É uma solução meio incomum, pode ser que doa.
Özellikle Pedrosa'ya hata yapınca bu konuda çok canı sıkıldı çünkü herkes ona
Quando ele cometeu aquele erro com o Pedrosa, ele sofreu imenso, porque iam ter com ele e diziam-lhe :
Son 3 tura dek bekledim. Sonra çan kulesinin kapısını açtım. Ve ışıkları yaktım.
Esperei até às últimas três voltas, depois fui abrir a porta da torre dos sinos e acendi as luzes, depois voltei a correr para ver o fim.
Sıçan mı?
- Rato?
Sıçan konusunu biliyorum.
Sei do rato.
- Ne kıymetli canın varmış senin be!
- A sua vida preciosa!
Canım, bir bakar mısın buraya?
Desculpe? Pode vir cá?
İlk defa biri bana canım dedi. İlk defa bir müşteri sıcak davrandı bana.
Pela primeira vez, um cliente foi simpático comigo.
Biz burada can derdine düşmüşüz adam oradan mesaj vermeye çalışıyor hâlâ.
Nós enfrentamos a morte e ele continua com as mensagens.
Belki yeteneklerini kaybetti, canı sıkıldı ve milisleri öldürdü.
Talvez tenha saído da linha. Ficou frustrado e matou o pessoal da milícia.
Sana bir sorum var. Canımı sıkan bir konu.
Tenho uma pergunta para ti que está a incomodar-me.
Chad Brunson'ın kardeşinin öldürülmesinden sorumlu ekip üyelerinin ismini öğrenmiş olması can sıkıcı.
O mero facto de que o Chad Brunson conseguiu os nomes dos membros da equipa que foram responsáveis por matar o irmão dele é preocupante.
Bu bilgi NCIS'in içinden geldiyse durum daha da can sıkıcı.
Se a informação veio de dentro do NCIS, - é mais do que preocupante.
Ama meğer sürekli izlenmek çok çabuk can sıkıyormuş.
Mas ser vigiado a toda a hora torna-se aborrecido.
Bu bencil hareketlerin yüzünden bu gece küçük erkek kardeşini göremeyeceğim. Bu da canımı sıkıyor.
Mas, devido ao teu comportamento... egoísta, não irei poder ver o teu irmão mais novo esta noite, o que me entristece.
Canını sıkan ne?
O que te está a roer?