Tarık tradutor Português
390 parallel translation
Katilin adı Tarık Ben Rabat. 37 yaşında. 6 yıldır Amerika'da oturan bir Filistinli.
O assassino chama-se Tarik ben Rabat tem 37 anos, é palestiniano e vive nos Estados Unidos há 6 anos.
Tarık'ı arıyorum.
Procuro o Tariq.
Tarık'ı tanıyan var mı?
Alguém aqui o conhece?
Hey, Tarık.
Tariq.
Şimdi Frank'in çıkmasını istiyorum. Tutsağım Tarık Husseini'yi görmek istiyorum.
Agora quero que soltem Frank Junior e quero ver o meu prisioneiro
Ama Tarık Husseini'nin yaşama hakkını elinden alma hakkına sahip değilsiniz.
Direitos que você roubou a Tariq Husseini.
Tarık, hemşirelere bak!
Tariq, olha aquelas enfermeiras!
- Tarık.
- Tarek.
Tarık Akan.
Tarik Akan. Isso!
"Tarık Eyüp, El Cezire, Bağdat"
Tarke Ayeuub para a Al Jazeera em Bagdade.
6 : 47'de çekim yaptığımız kamera, Tarık Eyüp'ün çatıdaki bir görüntüsüne takıldı.
Às 6 : 47, a câmara que estava a filmar ficou presa numa foto de Tarek Ayyuub no tecto.
" Kamerayı çevirin Kamera Tarık'ı çekmesin!
Desloca a câmara Tira-a do Tarek.
ve patlama Tarık Eyüp'ün ölümüne sebep oldu.
E a explosão matou Tarek Ayyoub.
Biz sadece bir telefon aldık, Tarık Eyüp'ün karısından,
Só recebemos uma chamada da esposa de Tarek Ayyoub,
"Tarık'a n'oldu?" diyordu.
dizendo : "que aconteceu ao Tarek"?
Dedik ki "Onun Tarık olduğunu söylemedik."
Dissemos-lhe : "Não dissemos que foi o Tarek".
Shawnee Tarım ve Hayvancılık.
A Agro-Pecuária de Shawnee.
Kaliforniya'nın kuzeyinde, karanlık ve kasvetli Santa Lucia Dağları, sakin tarım kasabası Salinas ile 15 mil ötedeki hareketli balıkçı limanı Monterey'i bir duvar gibi birbirinden ayırır.
No Norte da Califórnia, os Montes de Santa Lúcia, sombrios e melancólicos, erguem-se como um muro entre a calma cidade agrícola de Salinas e o violento e confuso porto de pesca de Monterey, a 25 km de distância.
Köpeklerle şuradaki ovalık araziyi tarıyoruz.
Temos cães naquele terreno ali.
Sanık, iki haftadır Engels Barajı'nın alanına giren ortak tarım alanlarını geziyordu.
Por duas semanas, o acusado percorreu... fazendas coletivas na área da Barragem Engels.
Açıklayayım, kız bu yeri inşa edenlerin bilgisini anlatmak istiyor. Tarıyorum.
Se me permite explicar, Capitão, ela refere-se a uma armazenagem de conhecimento guardado pelos construtores deste sítio.
Seçkin bir viktoryan bilim adamı, tarım uzmanı ve açık fikirli bir adamdı.
Um distinto cientista vitoriano, agrónomo, livre pensador.
Kendi çevresel sorunlarınızı tarım ve sağlık ikilemini çözmenize yardım edeceğiz.
Ajudando a salvar os vossos problemas ambientais, agrícolas e de saúde.
Karısı öldüğü zaman yıllık geliri 1100 pound'un biraz altındaymış, fakat, tarımsal ürünlerindeki değer kaybından dolayı şu anda 750 pound'dan fazla geliri yok.
O rendimento anual na altura da sua morte era de quase 1100 libras mas, devido à queda nos preços dos produtos agrícolas, agora não passa de 750 libras.
Ginger. Kıpırdama. Komünist Parti üyesi, coşkulu çiftçi topluluğuna karşı yaptığı konuşmasında tarım ürünlerinin geleceği hakkında tahminlerde bulundu.
Continuando a viagem pelas quintas na Moldávia do Politburo, previu novos recordes para as colheitas deste Outono a uma multidão rejubilante de agricultores...
Bekçiler de gorillerin bulunduğu yerleri ve sağlık durumlarını kontrol ederek ormanı tarıyor.
Os guardas patrulham a floresta verificando o paradeiro e o bem-estar dos gorilas.
Mass Tar Wong, kız öğrencileri acemi bulur.
Sr. Wong, tem muitos discípulos.
Siz aşağlık keşişlersiniz. Mass Tar Wong!
Monges nojentos.
Bu istenmeyen misafirler tarım, sağlık ve hatta "çalıyanların"...
"Estes hóspedes indesejáveis desaparecem tão rápido como aparecem"
Bu bölge, bu tip bir istila için, resmen tarımsal bir açık büfe gibi.
Esta zona é um festim para este tipo de infestação.
Aman Tanrım, Güneş patlamalarının bir gezegenin tarımı için bu kadar yıkıcı olabileceğini hiç bilmiyordum.
Meu Deus, nunca pensei que as erupções solares pudessem ser tão nocivas para a agricultura de um planeta.
Sonra da bir baktık,... Rakantha tarım projesi için arazi ıslah araçlarını derhal geri vermek üzere emir almışız.
E logo a seguir, recebemos uma notificação para devolver imediatamente os reclamators ao projeto agrícola de Rakantha.
Kasıtlı olarak yaptığımız şeylerden biri Goa'uld'un rengârenk görünüşüne baktık ve Ori'ye kesinlikle daha karanlık bir görünüş verdik.
- Onde está o meu Lo'tar, o Jarren? - Não o vi, Vossa Senhoria. Vossa Senhoria?
Bağımsızlık Savaşı öncesi ekonomik modeller özellikle güney sömürgelerinde kapitalizm öncesi tarım ekonomisi olarak tanımlanabilir. Sana bir şey sorayım.
eu acho que, antes da Guerra da Independência, os modelos económicos, especialmente nas colónias a Sul, podem ser classificados de agrários e de pré...
Sana söyleyeceğim Senin kızın seni utandırdı ve evden kaçtı Ne!
Ela pôs tar no rosto e fugiu com o homem que ama.
Artık nötrino seviyelerini tarıyorum.
Estou a ler níveis residuais de neutrinos.
Hayır, saçını günde iki kere yıkıyorum ve her gece 100 kere tarıyorum.
Lavo-lhe o cabelo duas vezes por dia e penteio-o todas as noites.
Tavadaki artık, hayvan sürülerini uyuşturmak için kullanılan tarımsal bir ürün. - Kim tarafından kullanılan?
Os resíduos na frigideira são de um produto agrícola utilizado para anestesiar animais.
Beyler, artık üniversite zamanı.
Rapazes, vamos tar na Faculdade daqui a nada.
- Hala bir varlık gösteremedin mi?
- Hey, tão, meu? Já não devias tar em serviço a esta hora?
Şu iki kız benim için tartışırken ben de oturup bekliyordum.
Estou só a curtir enquanto aquelas duas gajas se zangam... sobre quem vai tar comigo, tás a ver?
Zengin toprak geniş tarım kültürünü ve kararlı medeniyeti mümkün kıldı. Hayatta kalma telaşını zihin çalışmasına döndürdü.
A terra rica tornou possível o cultivo de uma agricultura diversificada e uma civilização estável capaz de mudar da sobrevivência diária para trabalhos intelectuais.
Mikro kırılmaları tarıyoruz.
Estamos rastreando microfraturas.
Bizim ekonomimizin büyük kısmını tarım oluşturuyor.
A agricultura que é a base de nossa economia, por assim dizer.
Tarım, hayvancılık.
A cultivar, a criar gado.
Kapıyı kilitleseydin, biz şimdi bunu yapıyor olmazdık...
Não tinhamos de tar a fazer isto se tivesses trancado...
Bitki örtüsünde bir açıklık için tarıyorum.
Vou procurar uma abertura nas árvores.
Efendimin devamlı hizmetkarı burada olamadı. Ben kısa süreliğine onun yerini aldım.
O Lo'Tar habitual do meu amo não pôde estar presente, tomei o lugar dele há pouco tempo.
Sanırım bir yanlışlık yaptık.
- Pois, o jornal deve tar errado.
Amerika, dediğim gibi, savaşı kışkırtarak ve ilk defa paralı askeri güçlerine "yumuşak hedef" denilen hedeflere saldırmak için resmi emirler vererek tepki gösterdi. "yumuşak hedefler" güney komutasının onlara taktığı ad - "yumuşak hedefler" yani savunmasız sivil hedefler, tarımsal kooperatifler ve bunun gibi.
Os EUA, como disse, reagiram com a escalada da guerra e, pela primeira vez, dando ordens oficiais às suas forças mercenárias para atacar o que eles chamam "soft targets".
Burada bir taşın üzerinde oturan çıplak bir denizkızı olsaydı bir yandan balık kılçığıyla saçını tarıyor...
Se estivesse uma sereia bonita ali, seminua, sentada sobre uma rocha. A pentear-se com um espinha de peixe.