Toprak tradutor Português
4,103 parallel translation
O kadar kan döktük, toprak da verimli olur.
Será fertilizada muito bem. Com o nosso sangue.
İhtiyaçlarımızı karşılamaya çalışıyordum. Ailemiz için, sana toprak bir zeminden daha fazla şey verebilmek için.
A tentar sustentar-nos, a nossa família, para te dar coisas, mais do que um chão sujo.
TOPRAK
TERRA
Ormanda bulunan toprak ile birlikte elbiselerinde bunu da kontrol ediyoruz.
Estamos a procurá-lo nas suas roupas e também a terra que o colocará na floresta.
Toprak ağladığı zaman o uyanır.
Quando a terra chora, é quando ele desperta.
Aslında bahçe ve toprak işleri için kullanılan kamyonda taşınan bir derin dondurucu. Çiçek ve çim tohumu gibi şeyler.
Um bloco de gelo que foi transportado num caminhão que normalmente transporta material de jardim, como flores e sementes de grama.
Toprak sahibiyle bunu konuşmalısınız.
- Tem de falar com o proprietário.
Toprak sahibi nerede?
- E onde está ele?
Toprak ve suyla, ölüler ve pirinç tarlalarıyla yaşayan ellerle, bir insan yapabiliriz.
Com terra e água, com mortos, com arrozais, com mãos vivas, faz-se um homem.
Her hektar toprak yakında 3 veya 5 hatta 7 ton pirinç verecek.
Cada hectare dará três toneladas de arroz, ou cinco ou sete.
Bu çatlak ve tozlu toprak her şeyi örtüyor.
A terra ressequida e poeirenta sepulta tudo.
Sadece kavanoz parçaları, paslanmış tavalar, toprak ocak.
Pedaços de recipientes, caçarolas enferrujadas, um forno de barro...
Toprak asla yetmezdi.
A terra nunca é suficiente.
O çirkin bir cadı olarak oldu her zamanki gibi toprak yürüdü.
Foi a bruxa mais feia que já andou na terra.
Şimdiye kadar volkan, deprem ve toprak kaymalarından dolayı oluştuğu gözlemlenmiş.
Todos os grandes desastres naturais que nós conhecemos... Vulcões, terramotos, avalanches.
Biz toprak almıyoruz, fırsat alıyoruz.
Exceto que não estamos a comprar terras, mas sim oportunidades.
Ve burada garip bir toprak parçasında unutulmuş halde öldüler.
E agora morrer aqui numa terra estranha... - Esquecidos.
Çukurun kenarlarında da toprak var. Girişten yaklaşık 6 metre uzaklıkta. Sıvılarla dolu kavanozlar olduğunu görüyorum.
À volta do fosso... aproximadamente a 20 pés da entrada, parece haver jarros cheios com liquidos.
Böyle toprak kazmak için iyi değildir, patron.
Um solo assim não presta para nivelar, chefe.
Evim verimli bir toprak parçası gibi.
A minha casa é um verdadeiro paraíso.
O tırmıkladığı toprak ben olabilirdim.
Aquelas rochas lisas podiam ter sido eu.
Sadece Toprak Ana'yı daha fazla tahrip etmesin diye zararsızca durduracaktım.
Só vou pará-la inofensivamente de causar mais danos à Mãe Terra.
Eski toprak şehrin yanlış tarafındasın.
Está do lado errado da cidade, veterano.
Indianapolis'in ilk yılında oradaydım, MotoGP yarışları vardı, ve ünlü Indie Mile toprak pisti yarışı yapılıyordu, ve MotoGP sürücülerini toprak yarışçılarını izlemeye götürdüler, ve şöyleydiler, "Bu çılgınca, bunu nasıl yapıyorlar?"
Estava em Indianápolis no primeiro ano que estive na MotoGP e estava na "Indy Mile", que é uma corrida conhecida numa pista de terra. Levaram os pilotos de MotoGP a ver corrida e eles disseram : "Isto é louco, como fazem isto?"
Kenny Roberts gibi Amerikan yarışçıları, her zaman her ikisini de yapmak zorundaydı, böylece toprak pistte sürebilirlerdi.
Os pilotos americanos, como Kenny Roberts, que faziam ambas as coisas, sabiam como correr numa pista de terra.
Toprak pist tecrübemden sonra dizimi yere koymaya başlamıştım.
Devido à experiencia em pista de terra comecei a tocar com o meu joelho no chão
İş, ev, toprak, hayvanlar. Her şey.
Trabalhos, casa, terras, gado, tudo.
Mandalinalarımın yetiştiği toprak parçası için.
Pela terra onde as minhas tangerinas crescem.
Evet, Lincoln olduğu eğitim şampiyonu, yoksullar için toprak ve, Ben, sonunda, inanıyorum gerçek kurtuluşu.
Bem, Lincoln é um campeão da educação, suporte dos pobres, e acredito no final, na verdadeira emancipação.
Eski toprak İngiliz halkı nasıl oldu da Stephen'ın durumunu anlayamadı?
Como pode a boa velha Inglaterra não ter lido os sinais?
* Aynen yağmurdan sonraki toprak gibi *
# Depois da chuva
* Aynen yağmurdan sonraki toprak gibi *
# Como a terra depois da chuva
Toprak İdaresi Bürosuna, Durant kasabasının ismini Cheyenne olarak değiştirttim.
Fiz com que o Departamento de Gestão Territorial renomeasse a cidade de Durant para Cheyenne.
Toprak, bizi atalarımıza bağlamak için.
A Terra para nos ligar aos antepassados.
Korkarım toprak çok katı.
Receio que o chão esteja congelado.
Arka taraftaki toprak yolun 15 kilometre falan ilerisinde oturuyor.
Ele vive a cerca de 10 quilómetros daquela estrada de terra.
Amerikan yerlileri ve yerleşimcilerin toprak mülkiyetinden anladıkları tamamen farklıydı.
Os nativos americanos e os colonos tinham ideias completamente diferentes sobre a posse de terras.
Onun dünyasının bir parçası olarak toprak üzerinde yürüyebileceğini, sonsuza kadar ona sırrını, deniz kızı olduğunu söylemeden yaşayabileceğini söylesem?
Que poderias andar sobre a terra, e fazer parte deste mundo... para... sempre? Sem nunca teres que lhe contar o teu segredo. Que és uma sereia.
Ben sana bir torba toprak getirmedim ama.
Eu não te dei um saco de terra.
Toprak ve oluk bize 308'lük Nemesis ile vurulduklarını söylüyor.
As marcas e sulcos dizem-nos que elas foram disparadas de uma 0,308 Nemesis.
Şu toprak yolu takip edin.
Apanha esta estrada de terra.
Yani yabancı toprak anlamına geliyor.
Significa que é considerada solo estrangeiro.
Yani, toprak koruma hakkıyla seni tehdit eden birini evinde olsa da olmasa da yasal bir şekilde vurabilirsin.
Devido à zelfverdedigingswet... Você pode legalmente atirar alguém ou eles estão fazendo em sua casa ou não.
- Hayır, toprak koruma yasası olan bir eyalette olman lazım, Florida gibi.
Não, você deve estar em uma posição onde a legislação em vigor, como a Flórida.
Daha çok bitkilerin yaşam alanları için kullanılan asidik toprak maddesi.
É usado para tornar o solo ácido mais adequado para plantar.
Ve toprak.
E terra.
Toprak, yapısında kristalin var.
O solo... tem uma estrutura cristalina.
Dünyada yükselmenin tek yolu toprak ve ünvandan geçer, ve bizim gibi insanlar için, bunları elde etmenin tek yolu bunlara sahip olanlarla evlenmektir.
A única maneira de subir na vida é através de terras e de títulos. Para pessoas como nós, a única maneira de conseguir essas coisas é casando com elas.
Toprak, hava, su, ateş, gökyüzü de ortada.
Terra, ar, água, fogo, com éter no centro.
Toprak yanar mı?
- Arde?
Toprak için savaşıyorlar.
Eles estão a lutar pela terra.