English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ T ] / Tır

Tır tradutor Português

13,345 parallel translation
Eminim kayıt almıştır.
Aposto que ele conseguiu.
Hepsini bir kenara koy, mesleki açıdan bakarsan dışarıdaki adam kadınlara saldırıp tecavüz etmeye devam ederken senin içeri tıktırdığın adam hapiste çürüyor.
E para além disso, devido à sua conduta profissional, há um homem à solta a violar e espancar mulheres, enquanto o homem que colocou na prisão está fechado numa cela.
Bölüklerini dağıtırlarsa, idam cezasını kaldırıp ona tam af vereceğiz.
Sociedade.. Rescindimos a ordem de enforcamento e damos perdão total.
Bir adamın benimle konuşma nedeninin tek sebebi tıbbi marihuana reçetesi almaktır.
O único motivo para um tipo assim falar comigo seria para obter marijuana para fins medicinais.
Biz karşısına çıkar ve o itin dikkatini dağıtırız, böylece yüzücüler bombayı patlatabilir.
Nós atacamo-lo de frente e distraímos o filho da mãe para os nadadores detonarem a bomba.
Öğrenmen gereken de bu, tatlı çıtır.
Isso tens tu de descobrir, bolinho de mel.
Tatlı çıtır mı?
Bolinho de mel?
Tıpkı yatırımcılar gibi konuşuyorsun.
Já parece os investidores a falar.
Benim, ince, çıtır bir versiyonum.
Uma versão mais magra e mais quebradiça.
Bir artistin tablosuna yansıttığı gibi, dövüşçü de tanrının armağanını yansıtır.
Uma bênção de Deus que brota do lutador como um quadro brota de um artista.
Öyle demek istemedim tatlım. Nasıl biri olduğumuzu yaptıklarımız yansıtır.
Quero dizer... somos o que fazemos.
Cehennem'deki herkes bir kızın, müşteriyi tırmalamaktan fazlasını yaparsa cezalandırılacağını bilir.
Todos aqui no "Inferno" sabem se uma miuda, por exemplo, arranhar um cliente ela será castigada.
Kız tam bir çıtır.
Essa menor de idade é rija.
Tam bir çıtır.
Bem do tipo "Lolita".
Tam çıtır diyorum.
Bem do tipo "Lolita".
Nereye gitsek ortalığı dağıtırız
Levantamos poeira Aonde quer que vamos
Tırıs, tırıs, tırıs.
Marchar, marchar, marchar!
Hem tadı güzel, hem de çıtır çıtır.
Gostoso e crocante. O que é isso!
Hemen açın kameraları yoksa kafasını dağıtırım!
Liguem as câmaras ou dou-lhe um tiro nos miolos!
Yine kameraları kapatırsanız kafasını dağıtırım. Anladınız mı?
Volte a desligar as câmaras e rebento-lhe os miolos, ouviu?
Bizden başkasını görürsem kafasını dağıtırım.
Se vejo alguma coisa que não nós, dou-lhe um tiro na cabeça.
Yıllardır bu işi yapıyorum, hiç böylesine bir kayıt alamamıştım.
Em todos estes anos de trabalho, nunca filmei uma coisa assim.
Oradaki memur bana, Şerifin emriyle Steven'ın adının listeye konmadığını telefon etmesine izin verilmediğini, ki bu yasalara aykırı ziyaretçi alınmadığını ve kimseyle bağlantı kurmasın diye tek kişilik hücrede tutulduğunu söyledi.
E o xerife adjunto disse-me que o xerife ordenou que o nome do Steven... T. Kocourek, xerife... não estivesse na lista, que ele não tivesse acesso ao telefone... sem direito a telefonemas... o que é ilegal, que não tivesse visitas e que ficasse sozinho num bloco de celas, para não ter contacto com ninguém.
Neredeyse dört aydır Steven Avery aleyhine kanıt toplamaya çalışıyorlardı ve hâlâ şöyle düşünen pek çok insan vardı :
Estavam a trabalhar há quatro meses, a tentar criar um caso contra o Steven Avery e ainda havia muita gente que dizia : ADV. DE DEFESA DE STEVEN
Eğer bir kan lekesinde çıkarsa o kanın oraya yerleştirildiğinin kanıtıdır.
Se for encontrado numa mancha, o argumento é que teve de ser forjado.
Bu eşyaların hiçbirinin üzerinde Brendan Dassey'yi Teresa Halbach'in ölümüyle ilişkilendirecek DNA, parmak izi ya da başka bir bilimsel kanıt yok, evet mi hayır mı?
Nenhum destes objetos tem impressões digitais, ADN, nem outras provas científicas que liguem o Brendan Dassey à morte da Teresa, sim ou não?
Kağıt burada oldukça kıymetli bir eşyadır.
O papel é um bem precioso, aqui.
Columbia'dan bir kaynak, kim olduğunu söylemeyeceğim Miles'ın seansından bahsetti. Ve dedi ki, sizlerin uzun zamandır yürüttüğünüzü bu bütün, anlarsın, geri dönüş, tanıtım şeyini.
Uma fonte dentro da Columbia, não revelo quem, contou-me sobre a sessão do Miles, e que provavelmente já estavam a avançar com o regresso, e a questão promocional.
Ekmeğimi elime almışım, işlerim tıkırında, böyle bir strese bulaşmama gerek yok.
Tenho um bom trabalho, ganho muito. Não necessito de tanta precisão.
Hayır, egzotik hayvanlar olacaktı, kıt herif.
Não, mascotes exóticas, tarado.
Genelde amonyum perkloratın ilk hali olarak üretilir. Bir yakıt. Donanma uydularını yörüngeye fırlatmak için kullanılır.
Costuma ser produzido como precursor do perclorato de amónio, um combustível usado para colocar em órbita satélites navais.
İçimi ısıtıyor ve kıpır kıpır ediyor.
Faz-me sentir tão quentinha e trémula!
Ne sırıtıyorsun?
Porque se ri?
Gümüş T.şak'ı çağır.
Chama o Tomates de Prata.
Her bilgisayarın bir radyoaktif imzası vardır. Laptopların, telefonların ve kol saatlerinin bile.
Todos os computadores t � m uma assinatura radioactiva... quer seja um laptop, um telefone ou mesmo um rel � gio.
Görev aracı yakıt aldı, yüklendi ve fırlatmaya hazır.
Miss � o com combust � vel, armada e prepara para lan � ar.
Her hortumun bir gözü vardır, değil mi?
Todos os tornados t � m um olho, certo?
♪ Güzel bakır su ısıtıcısı, güzel bakır su ısıtıcısı ♪
Linda chaleira de cobre Linda chaleira de cobre
♪ Parlak bakır su ısıtıcısı, parlak bakır su ısıtıcısı ♪
Brilhante chaleira de cobre Brilhante chaleira de cobre
♪ Güzel bakır su ısıtıcısı... ♪
Linda chaleira de cobre
- Güzel bakır su ısıtıcısı.
- Bela chaleira de cobre.
- Parlak bakır su ısıtıcısı.
- Chaleira de cobre brilhante.
Güzel bakır su ısıtıcısı, parlak bakır su ısıtıcısı.
Bela chaleira de cobre, chaleira brilhante de cobre.
Hayır, hayır, tıpkı bir meleğin sesi gibiydi.
Não, não. Era como a de um anjo.
T-A-N-R-l bir D-H, ahbap.
Esta D-E-U-S-A é para I-B-F!
Bir paragraf iki paragraf olur sonra bir yıl daha buraya tıkılırız.
Um parágrafo viram dois, aí ficaremos mais um ano aqui.
Hayır. Tıpkı senin dediğin gibi Clay.
Clay, é como tu disseste.
Tamam, belki ondan yanıt koparırız.
Talvez nos possas dar respostas.
O para kazanıyor, her şey tıkırında.
Ele está a ganhar dinheiro, está tudo a funcionar bem.
Sanırım bir Japon denizaltısının yakıt sızıntısı. Geri dönelim.
Eu acho que é derramamento de óleo de submarino japonês.
Asırlardır dinle, politikayla şimdi ise tüketicilikle karşıt düşünceyi bertaraf etmeye çalıştık.
Durante séculos tentámos com a religião, política e agora o consumismo para eliminar a dissidência.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]