Ugraşmak tradutor Português
1,667 parallel translation
Bunları yapmak için kendini adayarak haftalarca uğraşmak gerek.
Provavelmente foram precisas semanas de muito trabalho para serem feitas.
Böyle bir şeyle uğraşmak istemediğimi biliyorum.
Acho que não quero ter de lidar com isso.
Yeni biten ilişkiden sonra, hayatına başka bir adam girince sorulan aptal sorularla uğraşmak istemedim.
Não quis responder a todas aquelas... perguntas estúpidas que vocês fazem, quando sabem que existe outro homem.
O kadınla uğraşmak tüm gün sürer.
Vou passar o dia e a noite para negociar com aquela doida.
Normalde mektup yazmam, yabancı ülkelere ise neredeyse hiç ama listemdeki 44 numarayı telafi edecektim : "Fransız çocukla uğraşmak."
Eu normalmente não escrevo cartas, muito menos para países estrangeiros, mas eu estou a fazer o número 44 da minha lista : impliquei com um miúdo francês.
Ve birisiyle uğraşmak okulda konsantre olduğum tek şeydi.
E implicar com alguém foi sempre a única coisa, na qual eu conseguia concentrar-me na escola.
Böyle bir adamla uğraşmak zorunda değiliz.
Não precisamos de nos relacionar com um gajo desses.
Dünya dışı işlerle fazla uğraşmak tehlikelidir.
Lá se vai o pensar fora dos limites?
Eğer geri dönmezsen açılacak davalarla uğraşmak istemeyiz.
Não queremos ser processados se não voltarem.
Bir yandan benim hatırı sayılır işim... seninle uğraşmak oldu. Bitti
Enquanto por um lado é meu dever supremo pôr-te... meter-te... entregar-te.
Karısı ondan boşanıyor ve o da ödemelerle uğraşmak durumunda kalıyor.
Ela divorcia-se e ele fica com o fardo.
Bilimle uğraşmak ve bir katili tek başına alt etmeye çalışmak?
Quer cuidar da ciência e do assassino sozinho?
Posayla uğraşmak bize kalıyor.
Mas nós temos de lidar com as consequências.
Ona durmasını söyle. Onunla uğraşmak istemiyorum.
Ele não pode ficar assim, torna-se chato.
Ayrıca büyük elçilerle uğraşmak çok can sıkıcı.
De qualquer forma, reuniões com embaixadores são entediantes.
O bir çöp kutusu, ve şimdi gidip kocamın sevgilisiyle uğraşmak istemiyorum.
Não estou com paciência para cuidar da namorada do meu marido, de momento.
Kızın olduğu gerçeğiyle uğraşmak zorunda olmamanın mı?
Não ter de lidar com o facto de que tem uma filha?
Dük, Kral'ın fahişesinin terfisiyle uğraşmak istemiyor.
Sua Graça não quer ter nada a ver com a elevação da prostituta do Rei!
Tanrı'nın da yardımıyla, onunla uğraşmak zorunda kalmayabiliriz.
Então, com a boa graça de Deus, talvez não tenhamos de tratar dela afinal.
Yaşasın öyleyse amatörce bir şeyle uğraşmak!
Viva o amadorismo!
Çünkü artık sabahları bankadaki işime gitmeden önce ellerimden sabun kalıntılarını temizlemek zorunda değilim, ya da Morrie'nin kıyafetleriyle uğraşmak zorunda değilim.
Porque, agora, não tenho de perder vinte minutos de manhã, antes de ir para o trabalho, no banco, a tirar partículas de sabão e resíduos das roupas do Morrie e das minhas.
Tatlım, eğer sınırların dışında yaşamak istiyorsan, ve sınırın içinden gelen insanlara katlanacaksan, uğraşmak zorundasın.
Querido, se vais viver completamente à margem das linhas, todas as pessoas que se movem dentro delas, vão esmagar-te.
Peki o zaman bunların hepsiyle sen uğraşmak zorunda kalırsın.
Pronto, então, vais ter de resolver isto sozinho.
Açıkçası, Dwight'la uğraşmak ve resepsiyonda uzunca takılmak yerine.. işine asılsaydın bu konuşmayı şu an yapmıyor olurduk.
E sinceramente, se passares tanto tempo a vender como fazes a gozar com o Dwight, e a conversar na recepção, nós não estaríamos a ter esta conversa.
Ama ne bileyim envanterlerle uğraşmak, yemek şirketiyle anlaşmak, reklam yapmak... her neyse, tüm bunları çoktan hallettiğinden şüphem yok.
Só ter de lidar com o registo, os fornecimentos, e a publicidade... Mas tenho a certeza que já trataste disso tudo.
Onun da işi gücü ortağımla uğraşmak.
Estava todo enervado por causa do meu parceiro.
Eğer sen de onlarla her gün uğraşmak zorunda kalsan, sende benim gibi olurdun.
Também ficarias, se tivesses que conviver com eles todos os dia.
Olmadığımı kim söyledi? Sadece bu stresle uğraşmak istemiyorum. Keyfimi kaçırıyor da, anlarsın ya?
Só não gosto de lidar com toda a tensão, dá-me cabo da curte, sabes?
Sanırım hiçbir ilaç başkalarıyla uğraşmak kadar seni bu kadar iyi hissettiremez.
Acredito que não há droga que te faça sentir tão bem como quando te sais com a tua.
Eğer polis olamazsam, rap müziğiyle uğraşmak isterim.
Se não, gostava de ser rapper e sou fã de Bakar,
onlarla uğraşmak daha kolaydır.
Eles devem ser muito descontraídos.
Bilgi kaynağınızla uğraşmak leziz bir sanattır..
Trabalhar uma fonte de informações é uma arte delicada.
eğitimli bir ajanla uğraşmak, bir ustayla satranç oynamak gibidir.
Lidar com um espião treinado é como jogar xadrez com um profissional.
Öte yandan, suçlular ile uğraşmak ise, 3 yaşında bir çocukla dama oynamak gibidir.
Pelo contrário, lidar com criminosos, é como jogar damas com uma criança de três anos.
Karşısında bir puroyla uğraşmak hoş.
É bom darmo-nos com um profissional.
Tatil bitti, üniversite makale ile uğraşmak için, eski öğrencileri ve idarecileri de kapsayan bir Greek meclisi oluşturdu.
Durante as férias, a universidade formou uma "unidade de tarefas grega", composta por bacharéis e administradores, para lidar com a repercussão do artigo.
Cinayet masasında bazen böyle sürüngenlerle uğraşmak zorunda kalıyoruz.
Mas como já disse-te algumas vezes há pessoas arrepiantes naquilo que fazem. E estes são particularmente arrepiantes.
O namussuz... Her gece onun gibi kaç tane namussuzla uğraşmak zorunda kaldığımı biliyor musun?
Sabes com quantos cabrões daqueles, tenho que lidar todas as noites?
Muayenehaneyle uğraşmak ve kızımızı yetiştirmekle meşgulüm.
Ando ocupada a gerir a clínica e a educar a nossa filha.
Nelerle uğraşmak zorunda olduğumu bilemezsin.
Tu não sabes com o que tenho de competir.
Bütün bunlardan sonra halen annemle uğraşmak zorunda mıyım?
Depois disto tudo, ainda tenho de lidar com a minha mãe?
Öbürleri daha önemli. Enteresan şeylerle uğraşmak.
Há de longe coisas mais importantes e interessantes para me preocupar.
Hurdacı adam, eski yığınları sistemle uğraşmak istemeyen birine mi satmış?
O sucateiro vende os carros a quem quer passar despercebido.
Ve sen Marcel, sen de bütün bu saçmalıklarla uğraşmak zorunda olmazsın.
E você Marcel, não teria que passar por todo esse fingimento.
O zaman sekiz yıl boyunca hayatımın en aşağılayıcı tecrübesini yaşatacak verilen sözlerle, yuvarlak cevaplarla uğraşmak yerine işimle meşgul olabilirdim.
Porque eu poderia ter dado continuidade ao meu trabalho, em vez de perder oito anos de promessas, de decepções que me levaram a maior humilhação da minha vida.
Havada 20,000 fit yüksekte bu meselelerin seni takip etmesi yerine bunlarla yerde uğraşmak sence de daha iyi değil mi?
Não achas que seria melhor lidares com elas aqui no chão, do que as teres seguindo-te a 20.000 pés de altitude?
- Benimle uğraşmak için.
Para te meteres comigo.
Kaybolduğundan beri, bir sürü kızgın müşteriyle uğraşmak zorunda kaldım.
Desde que desapareceu, tive que lidar com muitos clientes zangados.
Psikolojiye karşı, saçma bir önyargın var. Muhtemelen, uğraşmak zorunda olduğun, çok karışık duyguların var.
Tem um preconceito irracional contra a psicologia, devido a emoções que são demasiado complicadas para si.
Richards ile uğraşmak zorunda da kalmazsın.
Não terás o Richards para te defrontares.
Kimliğini bulma arayışı gelecek planları yapmak bu sırada zıvanadan çıkmış hormonlarınla uğraşmak.
Tentares perceber quem és e o que ias fazer para o resto da vida enquanto eras constantemente distraída pelas hormonas aos saltos.