English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ U ] / Ulaşım

Ulaşım tradutor Português

1,560 parallel translation
Yani Ulusal Ulaşım Güvenlik Komitesinden fazlasını öğreneceğiz. Raporlar geliyor. Tabi eğer Tripp ilişkinizi biliyorsa...
Saberemos mais quando o relatório da investigação chegar, mas se o Tripp sabia do vosso caso...
Babanın uçağının kaza raporunun Ulusal Ulaşım Güvenlik Kurulundan bugün geldiğini söylemek için aradım.
Liguei para dizer que o relatório ao acidente do seu pai chegou hoje.
Ulusal Ulaşım Güvenlik Kurulundan babanın uçak kazasının raporunu aldığını duydum.
Soube que tem um relatório limpo sobre a queda do avião do seu pai.
Ee Simon Elder'la ne zaman görüşüp Ulusal Ulaşım Güvenlik Kurulunun raporunu alıyorsun?
Então... Quando vais ter com o Simon Elder para ele te dar o relatório?
Simon Elder dedi ki eğer senin bu binayı bahse koymanı sağlarsam bana babamın kazasının gerçek Ulusal Ulaşım Güvenlik Kurulunun raporunu verecek.
O Simon Elder disse-me que, se eu conseguisse pôr este edifício em jogo, arranjava-me o relatório verdadeiro da queda do avião do meu pai.
Ulusal Ulaşım Güvenlik Kurulunun raporunu onun değiştirmediğini nereden bilelim?
Como sabemos que não é ele o responsável pela adulteração?
Gerçek Ulusal Ulaşım Güvenlik Kurulunun raporuna göre babanın uçağının düşmesinin sorumlusu kurcalanmasıymış. Ve raporun dediğine göre uçaktan sorumlu sadece tek bir teknisyen varmış.
O verdadeiro que diz que a queda do avião se deveu a actividade criminosa e o relatório de manutenção que diz que só um mecânico trabalhou no avião.
Ulaşım çökerken, şarbon tehdidi bu işi daha da kötü hâle getirdi. Borsada inanılmaz bir düşüş yaşandı.
Não bastando o colapso do sistema de transportes e o susto do Anthrax, a bolsa de valores deu consigo num frenesim vendedor, esta tarde.
Tüm ulaşımı kes.
Fase 2 : Serviços financeiros e telecomunicações.
Bunlar eskimiş ve rengi bozulmuş, fakat... Gördüklerimin dördü de böyleydi, biliyorsun yerliler bunu ulaşım için kullanıyor.
É velha e está escura, mas é a quarta que vemos E os indígenas usam-nas para se transportarem.
Ulaşım merkezleri kuruldu ve hazırlandı.
Centrais de transportes preparadas e em posição.
Başkent ulaşım sistemi çöküyor ; az önce de finans sektörüne saldırdılar. Hem de tamamına.
Atacaram todo o sector financeiro.
Bir gün içinde, ulaşım sisteminin çökmesi ve şarbon paniği yetmezmiş gibi borsadaki satışlar da tavan yaptı.
Como se a crise nos transportes e o medo do antraz não bastassem para um dia, o mercado de acções teve uma tarde de vendas frenética.
tüm hayati teknoloji bütün haberleşme... ulaşım... internet... bağlantısı elektrik...
a que... esta nação... dá valor, todas... as comunicações... transportes... Internet... conectividade... energia... eléctrica...
Pekâlâ ; telekom, ulaşım ve...
Quero as comunicações, transportes...
İIk adım : Ulaşım sistemini çökert.
Fase um : tomar os transportes.
Herb Milton şehrin ulaşım sorumlusu.
O contabilista do Sistema de Trânsito da cidade.
Ulaşım Bakanlığının mı?
É o Departamento de Transporte?
Şehre ulaşım kolay.
De fácil acesso à cidade.
Popülasyonda bu üstel büyümeyi yaşıyor olabilmemizin nedeni yiyecek üretmemiz kıyafet, diğer her şey ve ulaşım.
Conseguimos ter este crescimento exponencial da população porque estamos a criar alimentos e vestuário e tudo mais, transportes...
Çözümleri ve yiyeceklerimizi sürdürülebilir yollarla üretebilmemizi ulaşım ve üretim yöntemlerinin değiştirilmesini, gezegene saygı duyan sürdürülebilir bir ekonomi sisteminin faaliyete geçirilmesini yasalara dönüştürebilecek yetkilerden yoksunuz.
A razão por que temos estas resmas de documentos nas bibliotecas sobre soluções, energia solar e produção de comida de forma sustentável, transporte, alteração dos métodos de produção e aplicação de uma Economia sustentável que respeite o planeta é porque nos falta autoridade para transformar tudo isto em leis.
Bütün sivillerin ulaşımını askıya alındı.
Todos os transportes públicos estão temporariamente suspensos.
Evet, ulaşımı da çok uygun.
Sim, o percurso do trânsito é excelente.
Ne yazık ki, Odyssey ulaşım için uygun değil, ama birkaç 302'miz bekliyor.
Infelizmente, a Odyssey não está disponível para transportá-los mas temos dois 302's esperando.
Otelleri, ulaşımı, her şeyi ayarlayacak.
- e trata dos hotéis e do transporte.
Diğer yollarda başınıza birşey gelecek olursa size ulaşımımız zaman alabilir. Buralı insanlara rastlayabilirsiniz.
Se vos acontecer algo nos outros trilhos vamos demorar até vos encontrar.
Yine de, bir adamın ulaşım hakkını elinden alamazsın.
Ainda assim, você não pode tirar o meio de transporte de um homem.
"Bir şeyi yapma ya da gıpta etme. " Teksas'a bulaşma ya da ulaşım hakkına. "
Não deveis alguma coisa... ou cobiçar alguma coisa... não mexa com Texas ou o direito ao transporte. "
Tamam, gezide bize lazım olacak malzeme ve ulaşım ile ilgili yardım alabileceğimiz bir yer biliyorum, tamam mı?
Conheço um sítio onde podemos arranjar mantimentos e transporte. Não é longe, vamos.
İlk noktanın nedeni, jetlere kolay ulaşım olamaz mı?
Não será porque é mais fácil voar hoje em dia?
Ulaşım polisleri metroları kapadı.
A Polícia de Trânsito está a cobrir os metropolitanos.
Ulaşım polisine haber ver.
Notifiquem a polícia de trânsito.
Times Meydanındaki bütün metro ulaşımınu askıya alın.
Suspendam os metropolitanos todos de Times Square.
NSA yakın zamanda, tüm telefon trafiği için yedekleme amaçlı olarak uydu ulaşım sistemlerini kullanmaya başladı.
A NSA usa sistemas de portadora de satélite para comunicações telefónicas.
Mesaj bırakırsanız en kısa zamanda size ulaşırım.
Deixe uma mensagem e responderemos assim que pudermos.
TC ulaşım bölümü tamamen çökmüş durumda.
O sistema de transportes de Washington está a ir abaixo e acabaram de atingir o sector financeiro.
Oraya ulaşırsak, Vaat Şehri'yle bağlantı kurup, yardım isteyebiliriz.
Chegamos lá, contactamos a cidade prometida, mandamos vir ajuda.
Eğer şansımız yaver gider de o "şey" yumurtana ulaşır ve döllerse bir embriyo oluşacak.
Com sorte, o "material" vai dirigir-se ao óvulo e pimba! Vai ficar com um embrião.
Yüz sigaraya ulaşınca, onları ağzınıza tıkacağım sonra da size içireceğim. Guinness Rekorlar Kitabındaki adam gibi.
E depois quando tiver 100 cigarros, Vou enfiá-los todos na tua boca, e obrigar-te a fumá-los, como aquele tipo do Guinness.
Yaptığım bir çalışmayı insanlar bir dizi ulaşılmaz kadın olarak adlandırmıştı. Gerçekte ise, bunlar bir dizi ulaşılmaz görüntüydü.
As pessoas têm descrito esse meu trabalho como uma série de mulheres inatingíveis, na verdade é uma série de imagens inatingíveis.
Ve amacımıza ulaşıyoruz.
E nós estamos a filmar.
Ona nasıl ulaşırım?
Como é que eu posso falar com o Melvin Belli?
Vaughn'u bulurum ve Linda'ya ulaşırım.
Tentarei encontrar o Vaughn e a Linda.
Sanırım, ona ait bir şey buldum ve ona ulaşıp, ulaşamayacağımı merak ediyordum.
Acho que encontrei algo dela, será que a pode contactar?
Ulaşılması zor yerlere sürmen için sana yardım edebilirim.
Podia ajudar-te a espalhá-lo em todas as partes difíceis de alcançar.
Ve daima sonunda amacıma ulaşırım.
E eu sempre pego meu caminho no final.
Amerika'da hukuk okuluna giderken, oturup müvekkillerime ulaşıp ulaşamayacağımı ya da müvekkillerimin işkenceye maruz kalıp kalmadığına dair konuşacağım aklımın ucundan bile geçmezdi.
Nunca pensei quando, estudava Direito nos USA que, teria que falar com alguém, para ter acesso aos meus clientes, ou perguntar se, o tinham torturado.
Avukatlarım sana ulaşır.
Vai ter notícias dos meus solicitadores.
Sarmaşık sağ, anladınız mı? Ulaş oraya!
Força.
Hayır, ben ona ulaşırım.
Não, vamos despachar isso duma vez!
Bence, Kadimler'in okyanusun bu bölgesini seçmiş olmalarının sebebi, altımızdaki yer kabuğunun çok ince olmasıydı, böylece hızlıca yeri delip magmaya ulaşıyorlardı ve jeotermal güç çıktısını azami miktara yükseltiyorlardı.
OK, parece que os Antigos escolheram esta seção do fundo do oceano... porque a crosta é incrivelmente fina abaixo de nós, permitindo que eles perfurassem diretamente até o magma... e maximizassem a saída de energia geotérmica.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]