Uçak tradutor Português
7,949 parallel translation
Başka bir uçağın jet akımına yakalanırsanız olur ama yakınlarda uçak yoktu.
Ser apanhado na corrente de jato de outro avião, mas não havia qualquer outro voo nas imediações.
Bu önemli çünkü bir uçak yükselmek ister.
Isso é importante, porque o nariz de um avião deve estar levantado.
Uçak, yapısal ekler ve eklem noktalarından büyük parçalara ayrıldı.
O avião partiu-se em grandes partes, ao longo das costuras estruturais e pontos de ligação.
Yani işin aslı, uçağın parçalara ayrılma şekli... Bence uçak kazasına sebebiyet veren şey dahili bir şeydi.
Portanto, o facto é que, pela forma como o avião se partiu, acho que a queda foi provocada por algo interno.
Çocuklar, bu biraz uçuk bir şey gibi. Boeing ; uçak sistemlerinin ve USB bağlantılarının hackerlara bir uçağın bilgisayarına girme fırsatı tanıdığından endişelendiğini açıklamıştı.
A Boeing manifestou preocupação em relação aos sistemas de entretenimento a bordo e às ligações USB que podiam dar aos piratas informáticos acesso ao computador de um avião.
Kaza alanına dönüyoruz şimdi de. Uçak kazasının görüntüleri geçti elimize. Ne buldun, Garcia?
"Vamos voltar agora em direto ao lugar da queda e obter informações atualizadas sobre o desastre."
Uçak yüklenir yüklenmez burayı terk edeceğiz.
Evacuamos assim que o avião estiver carregado.
Corto Maltese'den Caracas'a, sonra Cartagena'ya sonra tekrar Caracas'a dönüp Tijuana'ya giden bir uçak.
Frete privado de Corto Maltese para Caracas, depois para Cartagena, voltando novamente para Caracas, depois para Tijuana.
Bu uçak düşecek mi?
O avião vai despenhar-se?
Bir hafta sonra 5 nükleer mühendis bir uçak kazasında ölmüş.
5 engenheiros nucleares morreram na queda de avião 1 semana após.
Küçük bir uçak motoru çok da farklı olamaz.
O motor de um ultraleve não é assim tão diferente.
Yeleği giydiği için gayet mutlu Bay Berenson çünkü bir yıl önce siz CIA Amiri'yken bir insansız uçak babası ve ağabeyini öldürdü.
Ele está feliz em usar isto Sr. Berenson, Porque há um ano, quando você era director da CIA, um drone matou o pai e o seu irmão.
Yarın sabaha kadar buradan uçak yok.
Não tenho voos até amanhã de manhã.
Haritada da görebileceğiniz gibi, Snowden'in bulunduğu söylenen uçak...
Como pode ser visto neste mapa, o voo que provavelmente Snowden tomou, chegou praticamente ao seu destino, a Moscovo, no plano programado,
Ayrıca ikiniz için "first class" uçak bileti aldım.
Também reservei passagens de primeira classe para vós.
Uçak 45 dakika sonra kalkıyor.
- O voo sai em 45 minutos.
428 nolu uçuş için son çağrı Toronto'ya giden uçak için, lütfen A Kapısına doğru gelin.
Última chamada para o voo 428, destino Toronto. Favor seguir para o portão A17.
O uçağı karantinaya almak için uçak pistinde ekipler olsun.
Avisem o pessoal de terra para isolarem os aviões.
Ofisindeki tüm şu uçak saçmalıkları... ne hakkındalar?
Todas aquelas merdas sobre aviões no seu escritório, o que é aquilo?
- Uçak kazaları mı hobin? - Doğru.
Desastres com aviões, são o seu hobby?
St. Louis'de doğdum, iki tanesi farklı uçak kazalarında ölmüş olan üç erkek kardeşim var ve müziği severim.
Nasci em St. Louis, tenho três irmãos, dois dos quais morreram em quedas de aviões distintas, e gosto de música. Está bom?
Satın aldığım uçak biletinin de öyle.
Como esta passagem aérea que acabei de comprar.
Çamur kayması yüzünden havalimanındaki uçak pisti kapatılınca Kolombiya gezisi iptal oldu.
A viagem de colombianos foi cancelada porque um deslizamento de terras apoderou-se da pista do aeroporto.
Ben bu ufaklığı yatağına götüreyim. Uçak onu çok yordu da.
Eu vou deitar este piolho, porque a viagem de avião deixou-o exausto.
Küçük bir hazırlık dönemine ihtiyacın var, uçak maliyetlerinin altında ezileceksin.
Precisas de um pouco mais de tempo, caso contrário, as passagens aéreas serão muito caras.
Ateş eden olursa uçak aşağı düşer.
Se alguém dispara, o avião cai.
Sabaha uçak biletimi ayırttım. Yani eğer benimle o içkiyi içmezsen otel odamdaki buzların israf olacağı anlamına geliyor.
Tenho voo marcado pela manhã, o que significa que o gelo no meu quarto vai desperdiçar-se, a menos que bebas um copo comigo.
Uçak çok alçaktan uçuyor.
O avião está a voar tão baixo.
Gerçek bir uçak değil o.
Não é um avião a sério.
- Uzaktan kumandalı uçak. - Vay.
Um drone com controlo remoto.
Uluslararası birkaç uçak değiştirdikten sonra ortadan kayboldu.
Desapareceu por voos internacionais.
Ve o sırada o uçak robot bombayla ona doğru geldi.
E foi quando aquele robot assassino louco veio com a bomba na nossa direcção.
Uçak bir uçağı havalandırmak için oldukça güzel bir yer.
É um óptimo lugar para lançar um drone pequeno.
Ama söylemem lazım o kazandığım uçak cambazlığı unvanlarından az biraz hep utanıyordum.
Tenho de te dizer, sempre fui um pouco tímida com aqueles títulos acrobáticos.
Tamam. Bu harika ama uçak 50 cm uzunluğundaydı.
Óptimo, mas o drone tinha 20 cm de comprimento.
Bu kadar küçük bir uçak için endüstri fırınına ihtiyacın olmaz ki.
Não precisavas de um forno industrial deste tamanho.
Bu büyüklükteki bir fırına anca daha büyük bir uçak yaparsan ihtiyacın olur.
Precisas de um forno deste tamanho... Se estás a fazer... Um drone muito maior.
Minas'ı öldüren uçak aynen buna benziyordu ama daha ufaktı.
O drone que matou o Minas era igual a este, - excepto por ser menor.
50 cm uzunluğunda karbon fiberden yapılmış uçak?
Um drone de 4 metros feito de fibra de carbono?
Şimdi, bu uçak da tıpkı Minas'ı öldüren uçak gibi 3G bağlantı ile kontrol ediliyor gibi duruyor.
Agora, este drone... está provavelmente a ser operado numa ligação 3G assim como o que matou o Minas.
Şehir o uçak için uygun hedefle kaynıyor.
A cidade está cheia de alvos viáveis para aquele drone.
Uçak hız kazanıyor! Havalanacak!
O drone está a acelerar!
Uçak batıya doğru gidiyor.
O drone vai para oeste.
Rafinerinin insansız uçak saldırısına karşı herhangi bir sistemi yok.
A refinaria não tem sistemas para deter drones.
Ki bu yüzden oraya ulaşamayacak o uçak.
É por isso que não vai chegar lá.
Uçak ulaşmak üzere.
O drone está a aproximar-se.
İrtifa kaybediyoruz. Uçak hızla yere iniyor.
O drone está a perder altitude muito depressa.
- Olmak zorunda. Bu uçak yakıtı değil, votka.
Terá que ser.
Uçak iki saat önce inmiş.
Pousou há duas horas.
Uçak sana ne söylüyor Nell?
O que é que conseguiste do drone, Nell?
Uçak dönüyor.
Está a virar.