Vardık tradutor Português
10,747 parallel translation
Kız kardeşim ölmeden birkaç hafta önce doğumgünü için Virginia Beach'e gitmiştik. Sadece ikimiz vardık, kumsalda yatarken ne düşündüğünü sormuştum.
Sabes, algumas semanas antes da minha irmã morrer, fomos a Virginia Beach para o aniversário dela, só nós duas, e quando estávamos deitadas lá e perguntei-lhe o que estava a pensar.
Neredeyse vardık.
Estamos quase a chegar.
Menajeri arayalı 10 dakika bile olmadı. Anlaşmaya vardık.
O agente dele ligou há dez minutos para fechar o acordo.
Hayır, anlayışlı bir tartışmadan sonra uzlaşmaya vardık.
Não! Chegámos a um entendimento após uma discussão moderada.
Yani ilk önce sen ve ben vardık şimdi ise...
Quero dizer... primeiro há tu e eu, e agora...
Los Angeles'a vardık beyefendi.
Já chegamos a Los Angeles, Senhor.
O maskelerin arkasında biz de vardık.
Estávamos no meio desses homens mascarados.
Neredeyse vardık çocuklar.
Estamos quase lá, miúdos.
Kağıt işlerinde mutabakata vardık mı?
Está tudo pronto com a papelada?
Yalnızlık ve uykusuzluk çeken 50 kişiye falan vaaz etmem için haftalık bir saatim vardı.
Todas as semanas tinha uma hora para pregar a uma audiência de talvez 50, tudo solitários que não conseguiam dormir.
Başarı için ufacık bir pencere vardır ve nasıl kazanacağımızı biliyorum.
Há uma pequena janela para a vitória, e eu sei como ganhar.
Onlardan birinde bu garip kılıç ve bıçak dövmesi vardı.
Um deles tinha uma tatuagem esquisita de uma espada e uma faca.
Fazlasıyla yapmacık ellerim vardı, değil mi?
Eu tinha mesmo mãos macias, não tinha?
Onunla alakalı bir varlık vardı, sanki o daha fazlasıymış gibiydi.
Havia uma presença nele, como se ele fosse algo mais.
Vurulduğu yerden üç kilometre geride 24 saat açık bir benzin istasyonu vardı.
Ele passou por um posto de gasolina aberto 24 horas mesmo aqui, cerca de 3 km antes de ser alvejado.
- Taliban gibi terör gruplarında sık kullanılan bir yöntem vardır. Yetim çocukları alıp beyinlerini yıkarlar. Eğitip yeni isimler verirler.
É prática comum de grupos terroristas como os Talibã apanhar crianças órfãs, doutriná-las, treiná-las e dar-lhes novos nomes.
Bir kızım vardı.
Tive uma filha.
Dünya dışarıda yıkılırken, orada yer altında saklanmanın garip bir şeyi vardı.
Algo em ficar lá escondido, no subsolo, enquanto o resto do mundo era despedaçado lá fora.
Tehdidi yok etme şansımız vardı ama botlarımızı boğazlarından çektik ve artık hiç bir yerde güvenli değiliz.
Tivemos a oportunidade de neutralizar a ameaça, mas, tiramos os nossos pés das gargantas deles e agora... Não nos sentimos seguros em lugar nenhum.
Sanrım Peter tuvalete vardı çünkü artık o yürüyüşünü hissetmiyorum.
Acho que o Peter conseguiu chegar à casa de banho, porque já não o sinto a andar.
Peter, bugün üstü açık bir alışveriş merkezindeydim ve uzaktan kumanda araba satan bir stant vardı.
Peter, hoje estive num centro-comercial exterior, e havia um quiosque a vender pequenos carros telecomandados.
Yaklaşık 1000 tür arısı vardır.
Ele tem quase mil espécies.
Birazcık anladım çünkü Rus bir dadım vardı.
Ele não vem. Percebi um pouco porque tive uma babysitter russa.
Ön tarafta kırmızı bir kamyonet vardı.
Tinha uma camioneta à frente.
Ayrıca o günlerde parlak kızıl saçları vardı.
Mas, naquela altura, também tinha o cabelo ruivo forte.
İçerde bir kız vardı.
Lá dentro, estava uma rapariga.
O zaman kaçıranın stüdyodaki kıyafet ve dekor odasına erişimi vardı.
Então, o nosso sequestrador tinha acesso à sala de adereços e figurinos do estúdio.
Her şeyde bir karanlık ve aydınlık vardır.
Há luz e escuridão neles todos.
İki tür kış uykusu vardır.
Existem dois tipos de hibernação, está bem?
Onunla önceden nasıl bir anlaşman vardı bilemem ama artık arkadaş olduğumuza göre sınırımıza saygı duyacağına güveniyorum.
Não sei qual é tipo de relação que tinhas com ela antes, mas agora que somos amigos, espero que respeites os limites.
Burada karşılaşırız dedim çünkü İnsanlık için Habitat'la alakalı birkaç sorum vardı. Hiç olmadı ki.
Pedi-lhe para vir ter comigo aqui porque eu...
Vardı ama Callie ile sattık.
Eu tinha uma casa. A Callie e eu vendemos.
Booth'un kalkaniasında paraşüt eğitiminden kalma yapılandırılmış kırıklar vardı.
O Booth possui fracturas modeladas nos calcanhares, dos treinos de para quedas.
- Mesela hoşlandığım bir kız vardı. Kalbim için e-davetiye yolladım.
Por exemplo, eu gostava muito de uma miúda e mandei-lhe um e-vite para o meu coração.
Her küçük kız gibi onun da prenses olma hayalleri vardı.
O sonho de qualquer futura princesa.
Gitmek için bir şansımız vardı daha önce ama onu kullanmadık.
Tivemos a oportunidade de partir uma vez e não a aproveitámos.
Oh, onun kız arkadaşı vardı.
Ele tem namorada.
Silahlar, çocuk pornosu, hatta kiralık katiller vardı.
Armas, pornografia infantil, até assassinatos por encomenda.
Bilemiyorum, senden öğrendiğim bir şey varsa Ash, o da şayet bir şey gerçek olamayacak kadar güzelse sıkıntı vardır, ki öyle görünüyor.
Não sei. Quero dizer, se aprendi alguma coisa contigo, Ash, é que se algo parece demasiado bom para ser verdade, provavelmente é.
Diğerleri de bazı sıkıntılar yaşayan insanlardı işte. Senin gibi travma geçirmişlerdi ama iyileşme şansları vardı.
E outros estavam só danificados, traumatizados, assim como tu, mas podiam curar-se.
Öyle sıkı yapışırlar ki nefes alamazsın ve sonra tek bir çıkış yolu vardır.
Eles abraçam-se a ti tão... tão apertado que não consegues respirar, e... E, depois, só há uma maneira de sair.
Tanıdığım bir kız vardı, öldü diyeceğim.
"Conheci uma miúda que morreu".
Her zaman tıkırdayan saatler vardır.
Há sempre relógios a fazer tique-taque.
Sokağın ortasında üzerinde pijamalarla yalın ayak dolaşan bir kız vardı.
- Ligue para o meu escritório. Vestida com um pijama e descalça, e que entrou nesse hotel. Apareceu uma miúda no meio na rua.
Yanlarında Tanrının meleği vardı ve Tanrının ışık halkası etraflarında parladı. Dehşete düşmüşlerdi.
Depois o anjo de Jeová apareceu diante deles... e a glória do Senhor envolveu-os com a sua luz... e eles assustaram-se.
Benim de... kızım vardı.
Ou... tive.
Eminim diğer tarafta tıkılı kalmanın da etkisi vardır. Ama Fitz ve seni denizin 20,000 fersah altına göndermem tüm bunları başlattı bence.
Claro, estar presa noutro mundo pode ter muito a ver com isso, mas gosto de pensar que largar-te a ti e ao Fitz a vinte mil léguas submarinas começou a tornar-te assim.
Çoğunlukla kırmızı şarap vardı ve bilirsin kırmızı şarap sevmem adamım ama günü kurtaran bir Rosé vardı ki müthişti.
Havia vinho tinto, sabes que não gosto. Mas tinha um rosé que salvou o dia, delicioso.
Köylüler çığlık çığlığadır, gözlerinde korku vardır çocuğun tüm hayatı, cenaze ateşi misali yanmaktadır.
Aldeões a gritar, com terror espelhado nos seus olhos. Todo o seu mundo a arder como uma pira funerária.
Karanlık Olan var olduğundan beri, bize engel olan bir şey vardı.
Desde que existem os Negros, houve uma coisa que sempre nos controlou.
Oraya vardığımızda ilk Karanlık Olan'la uğraşmak zorunda kalacağız.
Quando chegarmos lá, teremos que lidar com o primeiro Negro.