Yakısıklı tradutor Português
9,296 parallel translation
Ne kadar yakışıklı bir oğlan.
Que rapaz bem parecido que ele é.
Okuldan sonra, kırmızı bir El Camino'nun park ettiğini göreceksin içinde bu yakışıklı dostun olacak.
Está um El Camino vermelho estacionado com um preto jeitoso no interior.
Vay be. Hem yakışıklı hem zeki.
Bonito e inteligente?
" Havadaki ilk kış hışırtısından mı porselen gibi cildi ve tuhaf giysileriyle yerde yatmakta olduğunu fark edeceği yakışıklı baygın bir adamdan ötürü mü bilinmez.
" Talvez fosse o primeiro sussurro do inverno no ar, ou talvez fosse um bonito homem inconsciente com pele de porcelana e roupa estranha que ela estava prestes a encontrar estendido no campo.
Geç kalkardım, biraz yoga yapar ve yakışıklı plaj garsonları bana içecek getirirken kumsalda uzanırdım masaj yaptırıp geceyi dans ederek kapatırdım.
Bem... Provavelmente dormia, fazia um pouco de Yoga, depois deitava-me na praia enquanto gajos bonitos das cabanas traziam-me bebidas, recebia uma massagem e encerrava a noite com um pouco de dança.
Bir kez daha söyle yakışıklım.
Diz mais uma vez, bonitão.
Ne kadar yakışıklı olduğunu.
Ele era muito bonito.
Nereye gidiyorsun güzelim? Şişkodan yakışıklı değil miyiz biz?
Não somos mais bonitos do que o gordo?
Yakışıklı bir genç.
Um belo jovem.
Adamın olayı bu, güneşi örtmeden önce, gün batışında tüm onları cezbedici şeyler, yakışıklılık, gençlik.
Era o esquema dele em "Sunset" antes de ter ido dentro, Tinha uma cocheira cheia delas, bonitas, jovens.
- Benny. Çok yakışıklı görünüyorsun.
Estás tão bonito.
Yakışıklı bir ihtiyar gördüm. Sırtı hâlâ dikti. Üfle.
Vi um homem bonito, mais velho, de costas ainda direitas.
Hani yakışıklıydı?
Pensei que tinhas dito que ele era bonito.
Yakışıklılık, kaslar ve üç sörf şampiyonluğu dışında mı?
Além de ser atraente, ser musculado e ter ganho três campeonatos de surf?
Bu mesajı iletmek için senin gibi güçlü, yakışıklı birinden daha iyi kimi bulabiliriz?
E quem melhor para passar essa mensagem do que um homem forte e elegante como o senhor?
Yatakta iyi olan yakışıklı bir adamdan bahsediyoruz.
Um quarentão desse tamanho e bom na cama?
Yoksa hâlâ Jimmy'yi mi seviyorsun? Sean da olabilir. Yoksa yoldan geçen başka bir yakışıklı adamı mı?
Ou ainda amas o Jimmy, ou se calhar o Sean, ou algum rapaz bonito com quem esbarraste na rua?
Sanırım bu yakışıklı itfaiye erleri onlar çocukken Backstrom küçük, tombul, kötü anlamına geliyordu.
Acho que aqueles belos bombeiros foram malvados com o pobre, gorducho, pequeno Backstrom quando eram crianças.
Yakışıklısın sadece.
É só bonito.
Yakışıklı mı?
Bonito?
- Yakışıklı delikanlının fiyatı ne kadar?
- Quanto pelo rapaz? - Eu não trabalho aqui!
"Yakışıklı gâvur."
A encantadora "shaygetz".
- Adam senden daha yakışıklıymış.
Ele é muito mais bem-parecido. Obrigado.
Basketbol oynamak, burs almak ve daha fazla Calculus almak için neden Calculus'u geçmek zorundayım anlamıyorum. - Çünkü Will, bu dünyada seni çok ileriye götürecek olan şey sadece yakışıklılığın. - Her neyse.
Não percebo porque tenho de fazer Cálculo para obter uma bolsa e fazer ainda mais Cálculo.
Yakışıklı öğretmenin kız öğrencilere biraz fazla ilgili olduğunu umursaman gerek.
Deves preocupar-te se a brasa do professor de literatura parece demasiado interessado nas alunas.
Afiyet olsun, yakışıklı.
Aprecia a bebida, jeitoso.
Eğer yakışıklı öğretmen kız öğrencilere biraz fazla ilgiliyse bunu umursaman gerek.
Deves preocupar-te se a brasa do professor de literatura parece demasiado interessado nas alunas.
Gerçek hayatta, yakışıklı bir çocuk değil.
Na vida real, ele não é um menino bonito.
Gayet yakışıklı, aynı senin gibi.
Ele tem muito bom aspeto, tal como tu.
Ama birimiz diğerinden daha yakışıklı.
Mas há um que é mais bonito.
Kendine bir bak. Çok yakışıklı bir adamsın.
Olha para ti, és bem-parecido.
Bir içim su resmen. Evet, yakışıklı diye duydum.
Sim, ouvi dizer que ele era demais.
Yakışıklı bir çocuk ve arkadaşlarımın birini bile becermeye çalışmadı.
É um tipo giro e nunca tentou foder nenhuma das minhas amigas.
Fazla yakışıklıyım.
Ele... Sou demasiado atraente.
Yakışıklı birisin eminim milyonlarca erkeğin kalbini kırmışsındır.
És um tipo atraente. De certeza que partiste o coração a um milhão de tipos.
Şehrin merkezine kızlara bakasın diye gelmedik. Bu gece en az sekiz erkeğin telefon numarasını alırsan iyi olur ve yakışıklı olsunlar. Evet.
Não vim tão longe para olhares para raparigas.
- Yakışıklı biri, değil mi?
- Quero dizer, é um tipo atraente, certo?
Çok yakışıklıydı.
Era lindo.
Kardeşim epey yakışıklıydı.
Ele era muito bonito, o meu irmão.
Yani... En yakışıklı Demon's Head olmayı reddedeceksin demek?
Então... isso significa que é um passo para te tornares no chefe demónio mais bonito de sempre?
Hastane yatağındayken bile gördüğüm en yakışıklı erkeksin.
Até numa cama de hospital, és o homem mais lindo que já vi.
Hey yakışıklı.Tekrar hoşgeldin.
Olá, giraço. Bem-vindo de volta.
- Hey yakışıklı.
- Olá, giraço.
Çok yakışıklı oldun.
Estás muito elegante.
- Amma yakışıklı çocuk.
- Que miúdo tão giro!
Ne zaman bu hayatını bırakıp, durulup evlenmek için yakışıklı birisiyle tanışacaksın sen?
Quando é que deixas essa vida? Quando arranjas um namorado que valha a pena e te casas?
Yakışıklılığın bir işe yarasın.
Usa essa carinha laroca.
Benim burada olmamla, flörtleşmek arasındaki fark erkeğin ne kadar yakışıklı olduğuna bağlı.
Existem diferenças, tais como, a razão de eu estar aqui, e estar a tentar engatar alguém só pela aparência.
Yakışıklı bir beyazsın.
És um homem branco tão jeitoso.
Çok yakışıklı.
Ele é muito bonito.
Selam yakışıklı.
Olá, jeitoso.