Yamı tradutor Português
667 parallel translation
Seni neredeyse tanıyamıyorum.
Quase não te reconheço.
Kımıldıyamıyorum.
Não consigo mexer-me.
Diğeri ise, doktorun yardımı olmadan yaşıyamıyacak olan bir hasta... O da soyuyor ve yalan söylüyor.
Ou um homem cai doente e morre sem um médico... mas se o médico o cura volta a roubar e a mentir.
Çocukluğundaki kadar tanıyamıyorum artık seni.
Já näo te conheco täo bem Ç como quando eras criança.
Seni tanıyamıyorum.
Nem estou te conhecendo.
En kötüsü de kafam kaşınıyor ve ben kaşıyamıyorum.
O pior é que tenho comichão na cabeça e não me posso coçar.
Kimse tanıyamıyor zaten.
Ninguém o faz.
Seni artık tanıyamıyor gibiyim.
Não te reconheço.
Seni tanıyamıyorum Melba.
Não sei, Melba...
Bu duyguları taşıyamıyorum.
- Não aguento esses sentimentos.
Kendimi tanıyamıyorum.
Mal me conheço.
Halen o merdivenlerden nasıl düştüm anlıyamıyorum.
Continuo sem perceber como caí.
Bir kesiğin çok ciddi hale gelmesini anlıyamıyorum.
Não entendo como é que um golpe se tornou tão grave.
Seni tanıyamıyorum.
É como se fosse a primeira vez que te vejo.
Seni artık tanıyamıyorum.
Quase que já não te reconheço.
Yanımızda taşıyamıyoruz ancak bu size bir fikir verecektir.
Não dá pra carregar, mas dá pra ter uma ideia.
Ancak, dediğim gibi, tüm seti yanımızda taşıyamıyoruz.
Encontra-se na letra C, mas, como já disse, não dá pra carregar.
Deli olduğunu söylüyorlar ama kanıtlıyamıyorlar.
- Sim! Dizem que o seu irmão é louco mas não o podem provar.
Ama içimdeki bir ses, General bu tabancaya hiç kıyamıyacağınızı söyledi.
Mas, por algum motivo, general, algo me dizia que o senhor nunca conseguiria desfazer-se da arma.
Mesa yamı yoksa vadiye doğru mu gittiler?
Vão cruzar Mesa ou irão pelo vale?
Sana baktığımda kendimi artık tanıyamıyorum.
Espantais-me, mesmo no estado em que me encontro.
Seni tanıyamıyorum.
Não o reconheço.
Ölüm saatinde nerede olduğunuzu açıklıyamıyrsunuz.
E não consegue dizer onde estava à hora da morte.
Nereye baksam, hiçbirşeyi tanıyamıyorum.
Para onde quer que olhe, não reconheço nada.
Ev taşıyıcıları bekliyor. Mobilyaları yukarı taşıyamıyorlar.
O pessoal da mudança está à espera.
Onu tanıyamıyorum artık.
Já não o conheço.
Adamı tanıyamıyorum.
Não conheço o homem.
İşimi bitirdiğimde tanıyamıyacaksın bile.
Quando eu acabar, nem o vais reconhecer.
Burnu büküldü babası bile onu tanıyamıyor artık
O nariz dele ficou tão torto que nem mesmo pai o reconheceu.
Anası bile tanıyamıyacak. Köpek yemi olacak.
Vou fazer com que a mãe deseje que ele nunca tivesse nascido.
Bugünlerde ben seni tanıyamıyorsam kim tanıyabilir?
Se agora eu não te conheço, então quem te conhecerá?
Artık kendimi bile tanıyamıyorum.
Já nem sei mais quem sou.
Onu tanıyamıyorum bile.
Já nem a reconheço.
Kendi ruhumu bile tanıyamıyorken, onunkini nasıl göreceğim?
Mas se não conheço minha própria alma, como poderei ver a dele?
Kalbimi kırıyorlar ve kendimi tanıyamıyorum.
Eles partem-me o coração, e eu fico mauzinho.
- Ben seni tanıyamıyorum artık.
Não te reconheço.
Mektup almamış. Ama düzinelerce yamıştım.
Devo ter escrito uma dúzia.
Tanrım, sizi tanıyamıyorum bile millet.
Deus, eu nem conheço qualquer um de vós, gente.
* Tüm bu yeni duygularımı * neredeyse tanıyamıyorum... * onları açığa çıkaran sır ne?
Que difícilmente reconheço como meus. Que são estas novas sensações? Que segredo me revelam?
Seni tanıyamıyorum, Sagessa.
Nem parece teu, Sagessa.
Taşıyamıyorum.
Não consigo segurá-lo.
Seni tanıyamıyorum.
Ela acertou na mosca.
Sadece Crown Peynirini tosta süreceksiniz. Bir parça ısırıp, yam yam diyeceksiniz, 10.000 dolar sizin.
É só barrar uma tosta com o queijo Crown, dar uma mordida, dizer "Yum Yum" e os 10.000 $ são seus.
Ezberlemenize bile gerek yok. Tabloda yazılı olacak, yam yam.
Nem precisa memorizá-las, estarão escritas num quadro!
Yam yam kelimesinin değeri 10.000 dolar.
"Yum Yum"... Vale 10.000 $.
Edith, seni tanıyamıyorum.
Não a estou reconhecendo.
Sanırım, seni tanıyamıyorum artık.
Sinto que já não te conheço.
Artık- - Artık seni tanıyamıyorum.
Já não te conheço.
Onları tanıyamıyoruz bile.
- Assim não os reconhecemos.
Seni tanıyamıyorum, meslektaşım..
Claro que você está!
Müsait olduğum her an onu görmeye gittim. İlk zamanlar, beni tanıyamıyordu.
Fui vê-lo logo que pude.