Yaratık tradutor Português
5,308 parallel translation
Efendim! Yaratık burada.
Senhor... a criatura está aqui.
"Yaratık" değil, "Adam."
Um homem. Não uma criatura.
Hayvanlar hariç değil.. ve bir tahmin var... Bu tür hastalıklarda en küçük yaratık bile göç edebilir.
Os animais não estão imunes e supõe-se que estas doenças possam migrar da criatura mais pequena, como uma...
Ateşten yaratılmış, inananlara bir ışık şeklinde görünen yaratıklar.
" E do meio do fogo saiu a semelhança de quatro seres vivos.
Diğer Moors Krallığı'ndaysa her çeşit tuhaf ve göz kamaştırıcı yaratık yaşarmış.
Pois, no outro reino, o dos Moors, viviam vários tipos de seres estranhos e maravilhosos.
Karanlık yaratıklar!
São as criaturas do mal.
Küçük yaratık uçurumdan düşmek üzere.
A pestinha vai cair do penhasco.
Ama köpek dişleri olan çoğu yaratık gibi Moroiler de kanla yaşarlar.
Mas, sim, como a maioria das criaturas com presas, os "Moroi" vivem de sangue.
Ufak ellerimle onun boğazına sarıldım ve sıktım ta ki o yaratık geberene kadar.
Agarrei-a com as minhas mãozinhas e apertei-a, até aquele demónio deixar de resistir.
Gün ortasında kum çok sıcak olduğundan, çoğu yaratık üzerinde duramaz.
Ao meio do dia a areia está tão quente que a maioria das criaturas não suportam.
Peki sen kimsin, küçük salyalı yaratık?
E quem és tu, sua monstrinha babona?
Bu yaratık olağanüstü.
Esta criatura é extraordinária.
Seni deli yaratık!
Maníaco!
Bütün bu masum yaratıklar artık bizim korumamızda.
Todas estas inocentes criaturas estão agora ao nosso cuidado.
Ürpertici küçük yaratık!
Criatura estranha!
- Etrafta serbest dolaşan bir yaratık var.
- Whitmore! - Há algum tipo de criatura a solta aqui. Ele matou toda a gente.
Ayrıca, Nasıl bir kindar yaratık Blake'in aklını daha iyiye götürür?
Além disso, que motivo tem uma força malévola para fazer o Blake mais inteligente?
Hint atalarından bahsetti, bir yaratık biliyorlarmış ve...
Ele disse algo sobre os seus ancestrais indígenas, - que conheciam uma criatura...
- - Bu yaratık son zamanlarda... bir kaza mahallinden kurtarıldı.
- esta creatura foi recentemente recuperada do local do acidente.
Yaratık mutfağı mahvetti ve bütünüyle video oyunu stüdyosunu yoketti.
A criatura deu cabo da cozinha e obliterou o estúdio do videojogo.
Ama bu güçlü yaratık ikisini de yere seriyor.
Mas esta poderosa criatura inverte-lhes a situação.
- Yaratık.
- Uma besta.
Ben aynaya baktığım zamansa çirkin bir yaratık görüyorum.
Quando me olho no espelho vejo uma gárgula.
Hadi artık, seni hantal yaratık. Birileri geliyor!
Vem aí alguém!
Ancak şimdi Versay'a taşındığımızda insan bir denizanası hâline gelip sefil, şekilsiz bir yaratık olacağım.
E agora que vamos para Versalhes, irei tornar-me uma alforreca humana, uma forma de vida miserável. Vamos com todo o gosto, Mestre Le Notre.
Karar veremedim. İki hörgüçlü yaratık mı yoksa eşek dayağı mı alsam?
Estou indecisa entre a Besta com Duas Costas e o Murro do Burro.
Yaratığın izine rastlayamadık.
Não há sinais da criatura. Pode estar em qualquer lado.
Saygısızlık olarak algılamayın efendim ama Frankenstein'in yaratığı yaşıyor.
Com todo o respeito, a criatura de Frankenstein está viva.
Sen, yaratıcın ve tüm insanlık tarafından dışlanmış, yalnız, emsalsiz bir varlıksın.
És um ser único e solitário, rejeitado pelo teu criador e pelo resto da humanidade.
Kıskançlardı. Hâyâl gücümüzün kapasitesine, inanılmaz yaratıcı kapasitemize.
Estão com inveja da nossa imaginação, da nossa incrível capacidade de criar.
Aranızda kim layık? Kanatlı yaratığı öldüren, intikamımı alan ben öldükten sonra tahta geçecek.
Quem de vocês for capaz... de matar a criatura alada, e vingar-me... com a minha morte, vai receber a coroa.
"Vetno'da daha şimdiden özgür bir ifade kendini hissettiriyor ve bu yaratıcılık girdabının içine atlamak için sabırsızlanıyorum."
Em Vetno, a liberdade de expressão já se começa a sentir. E mal posso esperar para mergulhar nesse turbilhão de criatividade.
Artık krizde yaratıcı fırsatlar görüyorum. "
Agora, em momentos de crise, vejo possibilidades criativas.
Ve 50 yıldan kısa bir sürede pek çok mutantı yok eden makineler yaratıldı.
E, em menos de 50 anos, as máquinas que destruíram tantos da nossa espécie foram criadas.
"Sonuna kadar açık olmanın verdiği bu deli gibi şehvetli his çok hassastı ve kesinlikle bir anda gelen sevişme isteği yaratıyordu."
A insanidade sensual e o sentimento erótico de ser aberto, tão vulnerável e absolutamente cravado na selvageria e inflexibilidade da foda...
Hile sayılmaz. Yaratıcılık.
Não é batota, é criativo.
Yaratıcılık dolu.
Incrivelmente criativo.
Bence bu iki varlık birbirlerine dayanarak mükemmel bir denge yaratıyor.
Eu acho que... São dois seres... Encostados um ao outro, num perfeito equilíbrio.
- Yaratıcılık böyledir dostum.
Vamos!
♪ Birbirimiz için yaratılmışız ama yine de ♪ Dokunursak, azıcık bile
Somos tão perfeitos, e contudo Se nos tocarmos, apenas um pouco
"Sen ve ben sonsuza dek birlikte olmak için yaratıldık."
"Tu e eu fomos feitos para ficar juntos para sempre."
Emirlere itaat eden 20 adam büyük bir farklılık yaratır.
20 homens a seguir ordens fariam uma grande diferença ali fora.
Yani, az şekerli ve az yağlı diyet yiyecekler çok zararlı ve ayrıca hastalık yaratıyorlar.
Portanto, os produtos "diet" ou com pouca matéria gorda também são perigosos e fonte de várias doenças.
Aslında, şeker kokainden sekiz kat fazla bağımlılık yaratıyor.
O açúcar é oito vezes mais viciante do que a cocaína.
Kadere inanmam, bence herkes kendi kısmetini kendi yaratır.
Nem acredito no destino, apenas no destino que somos nós a construir.
Alacakaranlık Kuşağı'nın yaratıcısı Rod Serling, burada doğup büyümüştür.
Rod Serling, criador da "Quinta Dimensão" cresceu e foi lá criado.
Yalnızca hikâyenize sadık kalın ve özgün bir şeyler yaratın.
Excepto ser verdadeiros à vossa história. Façam-na a vossa única voz.
Eğer yaratılış 1 : 3 te "Işık olsun."
Deus diz no Génesis 1 : 3, "Faça-se luz".
Bölüm... Yaratıcı yazarlık.
Para tirar o curso... de escrita criativa.
Muhtemelen yaratıcılık falan yüzünden bizden bunu yapmamızı istemişindir.
Está a ficar óptima, talvez nos tenhas pedido como fonte de inspiração ou assim.
Uzmanlık alanımın yaratıcı olmadığımı düşünebilirsin, ama öyleyim.
Pensas que o meu trabalho não é criativo?