Yaşayacagım tradutor Português
1,819 parallel translation
Deniz kenarında yaşayacağımızı söylemiştin.
Tu prometeste-me que iriamos viver junto do mar
Nerede yaşayacağımı bile bilmiyorum.
E não tenho onde viver
Kuzeyde seninle yaşayacağım!
Quero ir viver contigo, lá no Norte!
Ve Annabelle'le birlikte yaşayacağım
E vou viver com a Annabelle.
Ben sadece Teis ile yaşayacağım için öyle söyledim.
É para que não pensem que moro com Teis.
Bu, sevebilmemizi ve incinebilmemizi sağlayan ve en sonunda verilmiş zamanımızın nasıl yaşayacağımıza ilham veren şeyin bir parçası.
É parte do que nos permite amar e magoar, e no final inspira-nos para fazermos o melhor possível do tempo que nos é dado.
Birlikte yaşayacağız ama mutfaklarımız ayrı olacak.
Viveremos juntos mas com cozinhas separadas.
Hayatımı Junpei san için yaşayacağım.
Viverei a minha vida também pelo Junpei-san.
Muhteşem değilim, ama yaşayacağım.
Não lá muito bem, mas sobrevivo.
İki ayrılık yaşayacağımı ve oğlumu yılda bir kez göreceğim aklımın ucundan bile geçmezdi, tabii o da eğer şanslıysam.
Nunca esperei acabar duas vezes divorciada e ver apenas o meu filho uma vez por ano se tiver sorte.
Yaşayacağım.
Viva.
Bana tekrar nasıl yaşayacağımı öğreten adam.
Foi ele que me ensinou como viver outra vez.
Küçükken bana böyle bir macera yaşayacağımıza söz vermişti.
Prometeu-me uma aventura as que me contava quando era criança.
Müziğimle sonsuza kadar yaşayacağım.
Vou viver para sempre através da minha música.
buraya gelmeden önce ne yaptığımı biliyordum, ben yaşlı bir adamım yaşayacağım kadar yaşadım.
Eu sabia o que estava fazendo quando vim para cá, sou um velho, vivi minha vida.
♫ Ve bilemem nasıl böyle yaşayacağım?
* E não sei como vou viver desse jeito *
? Ve ben bilmem sensiz nasıl yaşayacağımı?
* E não sei como vou passar minha vida sem você *
? Ve ben bilmem nasıl böyle yaşayacağım?
* E não sei como vou viver desse jeito *
? Ve ben bilmem sensiz nasıl yaşayacağım?
* E não sei como vou passar minha vida sem você *
Bundan 10 yıl sonra nerede yaşayacağım?
Ou aonde vou viver daqui a dez anos?
"Ya gidip yaşayacağım ya da kalıp öleceğim."
"Tinha que ir e viver ou ficar e morrer".
Eğer daha iyiye gitmeyecekse, yaşayacağım durum böyle bir şey demek ki.
Se nunca melhorou, é porque é assim.
Yaşayacağım.
Sobreviverei.
Yine bildiğim gibi yaşayacağım.
Vou voltar a viver a minha vida.
Ne için yaşayacağım ben?
Para o que viverei agora?
Artık kendi hayatımı yaşayacağım.
Mas agora tenho de viver a minha vida.
Sanırım bir sürpriz daha yaşayacağız.
Acho que teremos outra surpresa.
"Rita ile Syl hayatımı ve yaşayacağım yeri planlamakla meşgul olabilirler."
A Rita e a Syl podem estar ocupadas a planear a minha vida e onde vou morar.
Ölümünü izlemek için yaşayacağım. Düzensiz ruhsal durumunun boku yediğini söylediğimde "Mark Fuhrman" bile diyemeden kıçına tekmeyi basacaklar.
É uma táctica padrão de interrogatório usada para confundir o suspeito com desinformação para conseguir a verdade.
Hayatımı ne zaman yaşayacağım?
Quando é que chega a hora de eu viver a minha vida?
" Senin içinde yaşayacağım.
" Eu viverei em ti.
Şey, eğer yapmam gerekiyorsa, Bay Jefferson, görüşlerimi, yaşayacağım tecrübeler bana bilgeliğimi ya da düşüncemdeki hataları gösterdikten sonra sunmayı yeğlerim.
Bem, se já o tivesse feito, Sr. Jefferson, só lhes daria a conhecer, após uma maior experiência ter demonstrado... a sabedoria ou a incorrecção das minha impressões.
Böylece M.J.'in yaşayacağı dönüm noktalarında onun yanında olabilme fırsatı yakalayacağım.
Assim posso estar presente sempre que o M.J. precisar de mim.
Sıradan birşey yaşayacağımız konusunda anlaşmıştık.
Tínhamos um acordo para manter as coisas informais.
O acıyla, hayatım boyunca yaşayacağımı düşünüyordum ki eşiniz beni iyileştirdi.
Pensava que ia viver com essa dor o resto da minha vida. Então o seu marido curou-me.
Stres dolu bir süreç yaşayacağım.
Estou passando por um momento muito tenso.
Ben de beş tane konuşkan çocuğum, düşük çeneli kocamla doğanın ortasındaki evimde yaşayacağım.
Terei cinco filhos conversadores, um marido conversador e viverei numa casa no meio do nada.
Şimdiye kadar yaşayacağım en harika kayıp bu olacak.
Isto pode ser a pior derrota que alguma vez verei.
Peri masallarındaki gibi bir son yaşayacağımı sanmıyorum.
Não parece que vou ter um final feliz.
Bak. Neden bu yaşayacağımız gariplikleri geçip arkadaş olmuyoruz?
Por que não saltamos a parte da estranheza e somos amigos?
Yaşayacağım.
Sobrevivo.
Kırpma sonrası yaşayacağımız ilk güvenli / güvensiz romantik patlamayı çekici kılmaya çalışıyorum.
Estou a seduzir-te para a nossa primeira explosão de romance.
Yaşayacağımı bile düşünmemiştim ki.
Eu não achava que estaria vivo.
Şimdi nerede yaşayacağım, ne düşünüyorsun?
Onde é que vou viver agora, o que acha?
Yaşamasına, yaşayacağına söz verdiğim 19 yaşındaki bir çocuğa yardım ediyorum.
Estou a ajudar um rapaz de 19 anos ao qual prometi que sobreviveria, a sobreviver.
Yaşayacağım.
Eu vou viver.
Üzgünüm, kirazım ama artık krallar gibi yaşayacağız!
Desculpa, vais ver como agora te darei uma vida de rainha!
Galiba bir gün daha yaşayacağım...
Acho que vou viver mais um dia.
Ben orada yaşayacağım işte.
Hei-de ir viver mesmo ali.
Anne, ben daha ne kadar yaşayacağım?
Mãe, quanto mais tempo tenho?
O fahişeyle aynı çatı altında mı yaşayacağım?
Esperas que viva sob o mesmo tecto que a tua rameira?