Yaşlanmış tradutor Português
338 parallel translation
Çok genç yüzler ve acıdan çokca yaşlanmış.
Rostos tão jovens e tão envelhecidos pelo sofrimento.
Yeniden ortaya çıktığımda, yaşlanmış çocuklar için küçük masallarımızdan bir başkasını anlatabileceğim.
Quando eu reaparecer, será para trazer outro conto de fadas para meninos crescidos.
Nicodem der ki : 'Yaşlanmış bir adam nasıl doğabilir? '
Nicodemos diz-lhe "Como pode um homem velho nascer, reentrar no ventre da mãe e nascer?"
İki yıl içinde yaşlanmış.
Está em mau estado.
Böyle şeyler için yaşlanmışım.
Estou a ficar velho para isto.
Yaşlanmış gözüküyorsun Thomas.
Você envelheceu, Thomas.
Nasıl da yaşlanmış hissediyorum.
Oh, sim, de repente me sinto velho.
" Bu gece bir yıl yaşlanmış olsam gerek korkudan öleceğimi düşünerek
" Devo ter envelhecido um ano esta noite Äs vezes pensei que morreria de medo
Bayan Prentice, aynı kocası gibi oğlunun kızımı nasıl sevdiğini hatırlayamayacak kadar yaşlanmış, geçkin bir adam olduğumu söyledi.
E Mrs. Prentice diz que, tal como o marido... sou um velho gasto, que nem se lembra de como é... amar uma mulher como o filho ama minha filha.
Yaşlanmış mıyım? Gözüne daha mı yaşlı görünüyorum?
Pareço-te mais velho?
Çok yaşlanmış, biliyor musun?
- Olha que está bem conservado.
O'nu yaşlanmış, kırışıklarla, ak saçlı hayal edemiyorum.
Não posso imaginá-lo velho, com rugas e cabelos brancos.
Görünüşe göre, ben çok yaşlanmışım.
Parece que me tornei velho demais.
Oldukça yaşlanmış görünüyor. Akıllı bir şey, değil mi?
Eu diria que é adulto.
Ne kadar da yaşlanmışız!
Como envelhecemos!
Bana yaşlanmış görünmedin. Sence ben nasılım?
Mas não te acho mais velho.
Çok yaşlanmış.
Ela envelheceu bastante...
Oh, evlat, yaşlanmış hissettim.
É pá, sinto-me velho.
Peki bunlardan ilkine ulaştığımızda bizler ne kadar yaşlanmış olacağız?
E que idade terás quando chegarmos ao primeiro destes planetas parecidos com a Terra?
Bu yaşlanmış aletin için harikadır.
Isso é muito bom para o libido.
Yaşlanmış Mike.
O velho e chato Mike.
O zamana porsuklar biraz yaşlanmış olabilirler.
É fácil. Claro que os texugos já devem ter desaparecido nessa altura.
Yaşlanmış hissediyor musun sen?
Sentes-te velho?
Bu koleksiyonun bir parçası olmadan geri dönmelisin. Yoksa gerçekten yaşlanmış olacaksın.
Volte antes que se torne parte desta mobília, antes que envelheça mesmo.
Kendini bir yıl daha yaşlanmış ama hiç zenginleşmemiş bulduğun bir zaman.
É uma época em que ficamos mais velhos e não mais ricos.
İyice yaşlanmış.
Acho-a envelhecida.
Gemilerde sağlıklı erkekler ve genç çocuklar görmüştüm... büyümüş ve yaşlanmış olarak geri gelmişlerdi.
Já vi naves com homens saudáveis e até crianças pequenas... a regressarem velhos e senis.
Araba hırsızlığı, ehliyetsiz sürüş, haneye tecüvüz... - Dışarı çıktığımızda yaşlanmış olacağız.
Drogar a mãe, roubar o carro, condução sem carta, invasão de propriedade.
Taş ya da kozalak gibi bir şeye çarpıyorlardı. Sonra baba yaşlanmış, çocuk da büyümüştü ve onu aradı.
Estavam a dar pontapés numa pedra ou uma pinha ou assim, e o pai era velho, e o filho era crescido e ele ligou-lhe.
Zayıf, yaşlanmış, kurumuş ve ölmek üzere.
Uma velha... fraca... moribunda a morrer.
Nedeni çok yaşlanmış olmam.
Sou demasiado velho.
- Yaşlanmış. Eskisi gibi koşamaz.
- Está velho.
- Yaşlanmış, değil mi?
- Está velho, não está?
Yaşlanmış olmama aldırmıyorum.
Não me importo de envelhecer.
- Evet. Şimdi çok yaşlanmış görünüyor.
Ele olha apenas um lote mais velhos.
Ben bu iş için yaşlanmış olan babanım.
Sou apenas o teu velho pai.
Kendimi yaşlı hissettiğimde yaşlanmışım demektir.
Sinto-me mais velho. Estou mais velho.
Yaşlanmış olmalı.
Deve ser velha.
Brezilyalı bir kadınla evlenmiş, yaşlanmış olması dışında hiçbir şey bilmiyorum ki bu daha da vahim. İki çocuğunun eğitimiyle ilgilenen çok çekici bir mürebbiyesi varmış.
- de quem só sei que não era nova - e o pior é que uma preceptora muito atraente é que ensinava os filhos.
- Yaşlanmış her tarafı pislikle kaplanmış, düdüğü de yok.
- Está mais velho. ... todo sujo. Não tem apito, mas acho que é ele.
Yaşlanmış mıyım Norman?
Estou envelhecida, Norman?
Babam yaşlanmış ve hastalanmıştı. Artık tarlada çalışamıyordu.
O meu pai envelhecera e adoecera e não podia trabalhar a terra.
Çok yaşlanmış olmalı. Bir yerde, bir karav an parkında yaşıor olmalı.
Bem velho, morando num trailer ou algo assim, em algum lugar.
Gerçekten yaşlanmış, bir karav an parkında yaşıyor olmalı.
Bem velho, morando num trailer, ou algo assim, em algum lugar.
Bir geminin küpeştesine yaslanmış, denize ve yıldızlara bakarken gördüm ayışığında, tropikal bir kıyıda dururken üstümüzde palmiye ağaçları hışırdarken.
Vi-nos inclinados sob o parapeito de um barco, olhando para o mar e para as estrelas. Numa praia tropical, ao luar, com as palmeiras em cima de nós.
Yaşlanmış olmalı. Sakıncası yoksa, İngilizce kitabımı geri alabilir miyim?
Devia estar bêbado.
Nilüferler birbirine yaslanmış özlemle
As de lótus encontram-se umas com as outras tendo desejos
Ring ipine yaslanmış.
Se conseguir outro recorde, obtém o recorde mundial.
Biz burada arkamıza yaslanmış emir beklerken kaç İngiliz gemisinin geçip gittiğini bilmek isterdim doğrusu.
Gostaria de saber quantos dos seus navios estão a passar por nós neste exato momento... Enquanto nós estamos sentados à espera de ordens.
Dere kıyısına yaslanmış bir söğüt var hani... Suyun cam gibi yüzünde, yaprakları gözükür. Çeşit çeşit çelenkler yapmş kızcağız kendine...
Há um salgueiro Nas margens de um arroio... que reflete as esbranquiçadas folhas na corrente cristalina... adornada com estranhas guirlandas... de botões de ouro, urtigas... margaridas e aquelas largas flores púrpuras.
İki tarama arasında 23 dakika yaşlanmış olman gerekiyordu ama bu seviyelere göre sadece 20 dakika yaşlanmışsın. - Bu tutarsızlığı nasıl açıklarsınız?
Temos um aviso de falha nos reatores...