Yere tradutor Português
66,924 parallel translation
Bir yere gittiğimiz zamanki babamın bağırışlarını hatırladım.
Faz lembrar-me do meu pai quando saíamos e ele gritava connosco.
Sensiz bir yere gitmiyorum.
- Não vou sem ti.
Seni iyi bakacaklarını bildiğim bir yere yolladım.
Enviei-te para um sítio onde sabia que cuidariam de ti.
Portal ile her yere yollayabilir, Idris'teki Meclis'e teslim edebilirdin ama bunu yapmadın.
Podias ter-me enviado para qualquer lado, entregavas-me à Clave em Idris, mas fizeste isso?
- Hayır, hiçbir yere gitmiyorsun.
- Não vais a lado nenhum.
Çeneni kapamazsan seni yere serecek olan adamım.
Sou o tipo que te vai magoar se não te calares.
Her yere baktım ama Jace'i bulamadım.
Procurei por toda a parte. Não o consegui encontrar.
- Hiçbir yere gitmiyorum.
- Não vou sair.
Hiçbir yere gitmiyorsun.
Não vai a lado nenhum.
Senin iyi olduğunu görmeden hiçbir yere gitmiyorum.
Não vou a lado nenhum a não ser que saiba que ficas bem.
Kızı yere bırak.
Pouse a menina.
- Her yere baktık.
- Procurámos por todo o lado.
Bir yere gittiğim yok.
Eu não vou a lado nenhum.
- Başka bir yere gidelim mi?
- Queres sair daqui?
- Getirdim ve iki eğitmeni yere serdim.
- Sim e derrotei dois instrutores.
Her yere bakmaya çalışın.
Temos de cobrir o máximo de terreno possível.
- Bir yere mi gidiyorsunuz?
- Vão a algum lado?
Hiçbir yere gitmiyorum.
Eu não vou sair.
Etmemekte de haklısın. Herhangi bir yere veya zaman düşebilirdi.
Ele poderia acabar em qualquer lugar e em qualquer período de tempo.
Her yere ateş et!
Dispara tudo!
Belki de projemizi daha özel bir yere götürsek daha iyi olur.
Talvez poderiamos levar o nosso pequeno projecto de pesquisa para um sitio mais privado...
- Bir yere mi gidiyordun?
- Vais a algum lado?
Thawne'u bir yere kapatıp olacakları görmeliyiz.
Teriam que fechar o Thawne num sitio e ver o que acontece.
Beni tutabilecek tek yere.
No único lugar que me segura.
O beni bir yere götürmüyor.
Ela não está a levar-me a lugar nenhum.
Kimse beyaz ışık falan görmedi, sen de bir yere gitmedin.
Ninguém viu uma luz branca, e tu não foste para lugar nenhum.
- Bir yere mi gidiyorum?
- E para onde é que eu vou?
Hiçbir yere gitmiyorum.
Não vou a lado nenhum.
Yere yat!
No chão.
Zaten Oliver ve oğlu olmadan hiçbir yere gitmeyeceğiz.
De qualquer modo, não vamos embora sem o Oliver ou o William.
Aslında, bir yere gidemiyoruz. - Kanadın 3 metre yanında buldum.
Na verdade, não vamos a lado nenhum.
Hanımın süs köpeğini her yere götürmesi için bahane işte.
É só uma desculpa para essa senhora levar o bichon dela para todo o sítio.
Havlamaya, inlemeye başladı ve yere kaka yaptı.
Começa a ladrar e a ganir e faz cocó no chão.
- Selam! Pardon, yanlış yere oturmuşum.
- Desculpe, lugar estúpido para me sentar.
Hiçbir yere gitmiyorsun.
Não vais a sítio nenhum.
Bombanın gittiği yere onlar gidemez.
Não lhe podem chegar.
Dinah'ı bir yere mı götürdün?
- Levaste a Dinah a algum lugar?
İstemiyorum ama iş benim sınırı geçmemle, ikinizin sınırı geçmesi arasında bir yere gelirse, bu çok basit bir seçim olur.
Não, mas se há escolha entre cruzar a linha ou um de vocês cruzar, essa é uma escolha muito fácil.
- Nükleer bombayı etkisizleştiremem ama belki daha az insan yaşayan bir yere götürebilirim.
Não posso desarmá-la. Vou levá-la para uma área menos povoada.
Bir yere mi gidiyordun?
Vais a algum lado?
Sizi güvenli bir yere götürmemiz gerekiyor.
Precisamos de levá-lo para um local seguro.
Bir yere mi gidiyorsun?
Vais para algum lugar?
Ellerinizi başınızın arkasına koyup yere yatın!
Deitem-se no chão com as mãos na cabeça.
Yayı yere bırak yoksa seni delik deşik ederiz.
Largue o arco, ou vamos atirar.
Çünkü SSB ensemde boza pişirirken hiçbir yere hamle yapamayacağımı biliyor.
- com a UCA atrás de mim! - Não podes desistir.
Hiçbir ipucunun sonu bir yere varmıyor.
Todas as pistas esfriaram.
Belki alındığı yere kadar tarayabilirim.
Talvez possa encontrar onde a comprou.
Bazı günler şehir olduğu yere yığılmak istiyormuş ve bizim tek yaptığımız ise kaçınılmaz sonu ertelemekmiş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyorum.
Há dias em que sinto que a cidade quer destruir-se, e só adiamos o inevitável.
Şu zincirlerden kurtulup beni yere yatırıp tıpkı Evelyn'e yaptığım gibi boynumu kırabileceğini düşünüyorsun.
Estás a pensar que podes livrar-te dessas correntes, derrubar-me no chão e quebrar-me o pescoço como eu fiz com a Evelyn.
Yere!
- No chão!
Yere yat!
No chão!