Yüke tradutor Português
42 parallel translation
Bu yüke katlanamıyorum artık!
Não suporto mais continuar assim!
Bu saldırıları son yakıt damlasına, son gram yüke... ... sürenin son saniyesine göre planlamalısınız.
Os ataques terão de ser planeados até ao último litro de combustível... ao último quilo de carga, até ao último pormenor.
Kuzen Buckingham ve siz, sağduyulu, basiretli insanlar, madem siz, ben istesem de istemesem de kaderin yükünü sırtıma vurup onu taşımaya layık gördünüz beni, bana da bu yüke katlanmaktan başka çare kalmıyor.
Primo de Buckingham, e vós homens sábios e respeitáveis. Pois quereis afivelar-me a fortuna sobre o dorso para que lhe suporte o fardo, queira eu ou não, devo ser paciente e suportar o peso.
Yakıt azalıyor, Rommel'in ikmal kolları büyük bir yüke katlanıp 2.250 km. uzaklıkta Trablus'ta bulunan ana üslerine gidip gelirken Montgomery 100 km. ötedeki İskenderiye'den besleniyordu.
Sem combustível, as tropas de Rommel tinham de passar pelo inimigo, e estavam a 2300 km da sua base em Tripoli, enquanto Montgomery estava a 100 km da sua base, em Alexandria.
Ama kendinizi gerçekten tetik çekmenin getireceği duygusal yüke hazırlamanız gerekiyor.
Mas têm de se preparar para a carga emocional de premirem o gatilho.
Ve motor bu yüke daha fazla dayanamadı.
O motor avariou e caiu!
Alevler sistem genelinde aşırı yüke neden oluyor.
A chama está a causar uma sobrecarga do sistema.
Bu yükü almaya hazır mısın, sadece ve sadece sana ait olan yüke?
Estás pronta, para suportar este fardo? que, por direito, é teu e só teu?
Ölü yüke dönmüştü.
- Mas ele era um peso morto.
Bunu aşırı yüke ayarlayın.
Regula isto para sub carregado.
Herkes bu yüke dayanabiliyor mu? Bir şey söylemek istemedim ama Dr. Hawthorne göreve hazır değildi bu yüzden evine gönderdim.
Não quis dizer nada, mas o Dr. Hawthorne não esteva à altura, por isso mandei-o para casa.
Ve en büyük mücadelemiz bu yüke rağmen yaşayabilmek.
O maior desafio é viver apesar disso.
Omzundaki bu yüke hiç imrenmiyorum Dean.
Não invejo o peso que está nos teus ombros, Dean.
Sanki başka bir kaynak sisteme girmiş de voltajı ikiye, üçe katlayarak aşırı yüke sebep olmuş gibi.
É como se tivesse aparecido outro gerador, entrou no sistema e sobrecarregou-o com o dobro ou triplo da voltagem.
Ve bu yüke daha fazla dayanamıyorum.
E já não consigo aguentar esta pressão por muito mais tempo.
- Hiç bir yüke ihtiyacımız yok.
- Não precisamos.
Fazladan yüke ihtiyacımız yok.
Não precisamos de carga extra. Pensa.
Kanun namına bu yüke el koyuyoruz.
Este carregamento está confiscado!
Yüke bulaşmadan 2 saat içinde paketle demiştim.
Já disse para deixares a carga. Vai buscá-la em duas horas.
Bu yüke yalnız başıma karşı koymalıyım.
Devo suportar este fardo. Sozinho.
- Taşıdığı yüke bağlı.
- Depende do que ia lá dentro.
Şimdi işim bittiğine göre Seattle'ın atık sahasında fazla yüke engel olmak için bu şişeyi geri dönüşüm kutusuna atacağım.
Já que terminei, vou pôr esta garrafa no caixote de reciclagem, para evitar um esforço excessivo nos aterros de Seattle.
Hayatımız zaten dağılmış durumda fazladan bir yüke ihtiyacımız yok.
O nosso mundo vai cair aos nossos pés. Nós não precisamos de um fardo extra.
Dinle, daha önce söylediğim ekstra bir yüke ihtiyaç olmadığı...
Ouve, o que te tinha dito anteriormente acerca de não precisares de mais um fardo...
Yüke dayanım kapasitesinin zarar görüp görmediğine bağlı.
Depende se a capacidade de aguentar peso foi afetada.
Sonuç olarak Brody, değerli bir muhbirden ciddi bir yüke dönüştü.
O ponto é que Brody passou de espião a um problema.
Ve o gün geldiğinde omuzlarının bu yüke dayanabileceğine.
E que quando esse dia chegasse, serias capaz de suportar a carga.
Pil ne kadar güçlüyse o kadar büyük yüke dayanabilir.
Quanto mais potente é a bateria, maior é a carga que aguenta.
- Sen bir meleksin Kate ama şu an omzunda bir yüke ihtiyacın yok.
- Tu és um anjo, Kate... mas não precisas de carregar esse fardo.
Vücudunuz bu yüke daha fazla dayanamaz.
Os vossos corpos não conseguirão aguentar isto por muito mais tempo.
Vücudunuz bu yüke daha fazla dayanamaz.
Os vossos corpos não podem suportar isso por mais tempo.
Bu, yüke dayanım kirişlerinin sonuncusuydu.
É o nosso último pilar.
Kalanları patlatacağız, bu da yüke dayanamayacak.
Nós rebentamos os outros quatro, isto não mantém a carga.
Çukurlar volkanik kayalardan oyulmuş. Dolayısı ile bu duvarların yüke dayanımı yok.
As cavidades são de rocha de lava, portanto, estas paredes não suportam peso.
Orta ölçekli bir yüke sahip, 20 megaton.
- Carga útil média, 20 mega toneladas.
Seninle görülmek bir tür yüke dönüştü.
Ser visto contigo é prejudicial.
O gece Tom İşgalcilerin malzemelerini kamyona yüklerken kendi özel paketini de yüke eklemeye karar verdi.
Naquela noite, enquanto o Tom carregava outro camião com as ferramentas da Ocupação, ele decidiu adicionar o seu próprio pacote especial.
Niye Tanrı onları böylesi bir yüke tahammül etmeye mecbur etti?
Porque os fez Deus suportar tamanho fardo?
O kadar yüke dayanamadı ve iki insan öldü.
A Hannah queria fazer um grande roubo, mas não aguentou a pressão, e morreram duas pessoas.
Ben yüke dayanım kapasitesini hesaplarım.
Calcularei o peso máximo que pode suportar.
Taşıdığı yüke ne olmuş?
- E a mercadoria?