Zanaat tradutor Português
160 parallel translation
İyi bir ailenin üçüncü oğluydum. ve hiç bir zanaat eğitimi almamıştım.
Por ser o terceiro filho de uma família abastada não fui educado para os negócios.
Belki zanaat işlerinin birinde yardım edersiniz.
Possivelmente com um dos artigos.
O hâlde Usta Granacci'nin burada olmasına daha da sevinmeliyiz. Keza resim yapmak Michelangelo'nun zanaatı değil.
Então, o Mestre Granacci é duplamente bem-vindo já que a pintura não é a arte de Miguel Ângelo.
Resim senin zanaatın değil ama?
Mesmo no sendo a pintura o seu ofício?
- Zanaatım olacak. - Güzel.
- Farei com que seja o meu ofício.
Yalnız olduğuna inanıyorum. Zanaatından bir manastır yaratmışsın kendine.
Acredito que se sinta sozinho... que fez do seu trabalho um mosteiro.
Hâlâ zanaatımın resim olmadığını düşünüyorum.
Continuo a dizer que as pinturas não são o meu ofício.
Bu zanaat 200 yıldır varlığını sürdürmektedir.
E esta é uma arte que sobrevive aqui na fábrica há quase 200 anos.
On yaşında bir zanaat öğrendim...
Aos dez, aprendi um ofício
Zanaat, Danny!
A confraria, Danny!
- Bizi zanaat kurtardı.
- Foi o que nos salvou.
Polis olmak zor zanaat.
É difícil ser polícia.
Bak, bu zanaatın sırrı kazığı bu şekilde...
Vês, o segredo da arte é manter as estacas...
Senin rehberliğin ve zanaatın olmadan ben ne yaparım?
O que será de mim sem a tua mão para me guiar, sem a tua capacidade?
Ama sonra, Karanlıklar Efendisi yüzük yapma zanaatını öğrendi... ve Hükmeden Yüzüğü yaptı.
Mas, então, o Senhor do Escuro aprendeu a arte de fazer anéis... e fez o Anel Mestre.
Zengin olmak zor zanaat, evlat.
Ficar rico é duro, miúdo. Vamos lá.
Onda, bir Arabî'nin dolambaçlı zarefeti, bir Etiyopyalı'nın ateşi, bir Fransız'ın korkmuş samimiyeti, bir Hintli'nin yüksek zanaatı, bir Yemenli'nin utangaçlığı ve bir Çinli'nin dar dehlizi vardı.
Tinha a sensualidade da mulher árabe, o ardor das etíopes... A franqueza inocente das Francesas, a ciência das indianas, a "coquetterie" das mulheres do Iémen, A exiguidade dos órgãos das chinesas.
Size sordukları zaman, işe yarar bir zanaatınız olduğunu söyleyin.
Quando eles te perguntarem, diz-lhes que tens uma troca.
Baloların bununla alakası, dans pistinin zanaatımı biraz daha mükemmelleştirip yeni şeyler öğrenmeye, yeni fikirleri gerçek dünyaya taşımaya vesile olması.
E quanto à relação disto com os bailes, ajuda-me a ser um pouco mais perfeito aprender coisas novas, novas ideias, e a levá-las para o mundo real.
İşimden nefret ettiğini biliyorum, ama bu da diğerleri gibi bir zanaat işte.
Sei que não gostas do meu ofício, eu não sou artista.
Ben sanat ve zanaat kanalına üye olmak istemiştim.
Eu queria aderir ao canal de Artes.
Savaş çabasına yararlı olacak bir zanaatın olduğuna...
Tens de os convencer que tens uma profissão...
50'li yıllarda bu tutkum iyice büyüyerek bir zanaat hâline dönüştü. Film sektörü yeni bir çağa giriyordu. "The Searchers" ın, "The Girl Can't Help It" in,..
A minha paixão era alimentada por toda a espécie de filmes e não necessariamente os culturalmente corretos, filmes de que talvez nunca tenha ouvido falar :
Umarım daha sonra Vanessa'ya zanaat odamızı gösterirsin.
Esperava que.... depois pudesses mostrar à Vanessa a oficina.
- Eğitim ve torna dersi alıyorum. Zanaat ve hatta din dersi de. Bir şeyler öğreniyorum.
De pedagogia, metalurgia, artesanato... até de teologia.
Alman zanaatı işte!
Boa engenharia alemã.
Kendi şirketimi kurdum ve Alman zanaatını tüm dünyaya pazarlayacağım.
Comecei com a minha empresa. Vou exportar... engenharia alemã para todo o mundo.
Sanat ve zanaat döneminden sandalye.
Cadeira do período de Artes e Ofícios. Mesa de mogno com padrão "cloud-lift".
Ve zanaatını öğrenecek onur ve disiplinin yoksa, burada olmayı haketmiyorsun.
E se não tiver a honra e a disciplina de aprender teu ofício então, francamente, não mereces estar aqui.
Dedim ki : "Bu çocuk birisi olmak istiyor, bu çocuk zanaat öğrenmek istiyor".
Pensei : este "zé-ninguém" quer ser alguém. Este rapaz quer aprender do ofício.
Zor zanaat.
Não é fácil.
Lokantacılık zor zanaat.
É um negócio duro, o negócio dos restaurantes.
"Yeni cadılar takip ve rehberlik Enchanted yaratıklar . Onlar zanaat öğrenirken onları korumak için"
"Criaturas encantadas que seguem e guiam bruxas novatas paras as proteger, enquanto elas aprendem a arte."
Çünkü pezevenk olmak zor zanaat.
Porque isto aqui é duro para um chulo, meu.
"Pezevenk olmak zor zanaat."
"Isto aqui é duro para um chulo."
Pekala. " Pezevenklik zor zanaat, zor...
" Isto aqui é duro para um chulo
Pezevenklik zor zanaat, zor
Isto aqui é duro para um chulo
Tamam. Pezevenklik zor zanaat, zor
Isto aqui é duro para um chulo
Pezevenklik zor zanaat, zor Denkleştirmeye çalışırken kirayı
Isto aqui é duro para um chulo a tentar fazer dinheiro para pagar a renda
Pezevenklik zor zanaat, zor
Isto aqui é duro para um chulo.
Bak, zanaat bölümünde biraz gerideyim tamam mı?
Olha, estou um pouco atrasada no departamento das artes, está bem?
Doktorluk zor zanaat. Tüm güç sende.
É complicado ser médico e ter esse poder todo.
Lisedeyken, siyahlardan nefret eden George adında bir zanaat dersi hocam vardı.
Quando eu andava na faculdade, tive um professor chamado George que detestava pessoas negras.
Yeni bir zanaatı mükemmelleştirmek zaman alıyor tabii.
Ei, aperfeiçoar uma nova arte leva tempo.
Onları liseden alın ve onlara su tesisatçılığı ya da mezarcılık gibi bir zanaat öğretin.
Tirem-nos do Secundário e ensinem-lhes uma profissão como Canalizador ou Cangalheiro.
Ben, biz de istedik bir zanaat sahibi olsun kendisi.
Eu... Nós queríamos dar-lhe um ofício.
Zanaat?
Ofício.
Zanaat ha, zanaat.
Arte... Arte.
"Deb'e zor gelmişti." "Harry'nin tüm vaktini bana zanaat öğretmek alıyordu."
A Deb sofreu, o Harry estava ocupado a ensinar-me o ofício.
Yukarıda zanaatı üzerinde çalışıyor.
A trabalhar lá em cima.
Bir ressamın ellerinin, daima zanaatının malzemelerinin izleriyle dolu olduğu söylenmişti bana.
Vi três barcos a passar às três e meia da manhã.