Zarafet tradutor Português
236 parallel translation
Çöreği kahveye banmayı zarafet okulunda mı öğrendin?
Onde aprendeste a ensopar o donut, no colégio?
Zarafet ve gururla taşı
A vança com graça e orgulho
Zarafet sahibi bir kadın.
Ela é muito elegante.
Lüks içinde, güzellik, zarafet içinde yaşamalısın.
Devia rodear-se de luxo e elegância.
Birazcık rom ve ona özgü zarafet.
um pouco de rum e teria sua graça.
Ne zarafet.
Que requinte.
Bu gösterişsiz zarafet niteliğini.
Aquela qualidade afável.
"Tanrısal zarafet bu güzel yüzde görünmekten onur duydu..."
"Nunca uma graça divina abrilhantou este rosto encantador..."
Artık zarafet düzeyine ulaşamam.
Já não tenho capacidade para o estado de graça.
Güzellik ve zarafet içinde takman için bir taç bu senin hakkın ve görevindir.
Uma coroa para usar com graça e beleza, o que é por seu direito e dever real.
Nesnelerde sevimlilik ve incelik insanlarda kişisel cazibe ve fiziksel zarafet konusunda züppeydi.
Mas desdenhava quem näo tinha beleza charme pessoal ou graciosidade física.
İyi zevk, iyi giysiler, zarafet, farklılık.
Bom gosto, boas roupas, bons modos, elegância.
"Zarafet ve güzellik abidesi o muhteşem şehri yıkan yangını."
Os combates que destruíram aquela grande cidadela de elegância e beleza.
Zarafet desen zarafet, şıklık desen şıklık. 18'lik çıtır kızlar, bir içim su!
Material fino, material chique... todas raparigas de 18 anos, material especial.
# Benim için piyano akorunda Sonsuz zarafet bulunurdu #
Quantas vezes me extasiei por um acorde de piano
Güzellik, zarafet.
A beleza, a graça.
Zarafet ve kabalık bilmişlik ve yanardöner tavırların arasında mücadele vermeni görmek beni çok heyecanlandırıyor.
Você sabe que isso me erotiza sempre, nâo é? quando vejo que luta entre o chinelo e a sofisticação, entre a elegância e a vulgaridade.
"Sosyal buluşmalar ayarlanır." "Bir kibarlık ve zarafet ortamında."
Combinadas num ambiente elegante e refinado.
Ne zarafet, ne yetenek, bu ayaklarla bir servet kazanabilir.
Que graça, que talento,... que vida magnifica ele poderia ganahr com aqueles pés!
Kültür ve zarafet Amerika'nın doğusuna ulaşmıştı.
A cultura e o requinte chegaram ao Leste dos EUA.
ZARAFET VE İNCELİKLE
NÃO PODE SER feita COM...
"İşte bu..." dedi, "... zarafet ve azametin en yüksek seviyedeki birliğidir.
Dizia, -'É a união, da graciosidade e da majestade elevadas ao mais alto grau.
Jim, sen bu spora bir zarafet kazandırdın.
Jim, trouxeste um toque de classe a este desporto.
Ailemde zarafet yok.
Não é coisa de família.
Aynen Üç İlham Tanrıçası, Üç Zarafet Tanrıçası, Üç Kader Tanrıçası, Üç Şirret Cadı'da olduğu gibi.
Assim como há 3 musas, 3 graças, 3 destinos e 3 fúrias.
* Şaşırtıcı zarafet... * * Gel yüzüme bağır. *
" Amazing grace... come sit on my face
İşte baskı altında zarafet diye ben buna derim.
É aquilo que se chama graciosidade sob pressão.
O zarafet değildi. Delilikti.
- Isso não era graciosidade, era loucura.
Konuşman gibi yazında da hiçbir zarafet eğilimi yok!
Na sua escrita, tal como no seu discurso, não mostra qualquer sinal de bom gosto!
Zarafet dağıtılırken ben ortada yokmuşum.
Estava ausente no dia em que ensinaram a graciosidade.
Yani tarz ve zarafet, bu şeyler zaman alır.
Estilo e graça. Estas coisas levam o seu tempo.
Zarafet dolu yüce meryem, efendimiz seninle...
Ave Maria, Mãe de Jesus, que estejas connosco...
Bu yüzden siz Harflew'un insanları... kasabanıza ve insanlarınıza acıyın... askerlerim hala benim emrimdeyken... hala serin ve ılıman bir zarafet rüzgarı... pis ve sert bir şekilde bozulmuş... hain vahşet bulutlarını taşırken.
Portanto, homens de Harfleur... tende piedade de vossa cidade, de vosso povo... enquanto meus soldados estão sob meu comando. Enquanto o vento moderado da misericórdia... afasta as nuvens torpes e contagiosas... da matança, do saque e da vilania!
Doğrusu istersen, Wendy doğuştan yetenekli. - Tanrı vergisi bir zarafet ve çekicilik.
Para ser absolutamente sincero, ela vai conseguir, tem talento e encanto natural!
Dişiliklerini geri kazandırıp zarafet ve endam katmaya çalışıyorum.
Tento dar-lhes feminilidade, graça e elegância.
Yavrucuğum, bilirim, siz ancak güzel sözler, zarafet, seversiniz... Ya bu vurdum duymazın, vahşinin biriyse!
Minha pobre menina, vós que não amais senão a bela linguagem, e se ele fosse um profano, um selvagem?
Ruhum her zaman zarafet kisvesine bürünür korkusundan.
Sim, o meu coração tem sempre o espírito a cobri-lo, por pudor.
Bu da geceye zarafet katar. Böyle şeylere... biraz zaafım olduğu doğrudur.
Dá-lhe elegância, pela qual confesso ter um certo fraco.
Kendine gel Shannon, o hanımlar nezaket ve zarafet timsalidir.
Mente-se, Shannon, Essas senhoras são modelos de maneiras e comportamentos.
Zarafet ve güzelliğin böyle bir alegorisini hiç gördün mü?
Alguma vez viste tal alegoria á graça e á beleza?
Poppy güzelim böyle incelik ve zarafet gerektiren bir işe nasıl girdin sen?
Como tens um emprego que requer tacto?
Zarafet yoksunu, ama iyi bir köpek gibi kokunun izini sürebilir.
Não é belo, nem gracioso, mas fareja as pistas como um bom cão de caça.
Muz ailesinen bir zarafet örneği.
É um tipo de banana.
Bu ne zarafet.
Que imponência!
- Zarafet! - Zarafet her insanda olmaz.
- Não são muitas as pessoas... que têm graça.
Zarafet zor bir şey.
Olhe que ter graça não é fácil.
Kendimde biraz zarafet olduğunu düşünüyorum.
Gosto de pensar que tenho um bocadinho de graça.
- Biraz zarafet diye bir şey yoktur.
- Não se pode ter... um bocadinho de graça.
Ya zarafet sahibisinizdir ya da değil.
Ou se tem graça ou não se tem.
Bende zarafet yok.
Eu não tenho graça nenhuma.
Kendisi zarafet timsalidir.
Ela própria é o paradigma da delicadeza.