Zeytin tradutor Português
589 parallel translation
Bir zeytin alıyorum, şu bardağın içine atıyorum, ama işte burada.
Pego numa azeitona e deito-a para dentro do copo. Aqui está.
Joe bana bir numara gösteriyordu ki zeytin elimden kaçtı.
O Joe estava a mostrar-me um truque e a azeitona escapou.
Bir zeytin düşürüyorsunuz ve şapkamın üstünde oturuyorum.
Deixa cair a azeitona e eu caio em cima do chapéu.
Evet ama yere biraz zeytin düşürmeden bu numarayı öğrenemezsiniz.
Não se faz o truque sem deixar cair azeitonas.
Alo, Zeytin Sokak'taki Pasifik Binası'na bir ambulans gönderin.
Ouça, envie uma ambulância a Seguros Pacífico na rua Onze.
10 : 35, tarım organizasyonunu teftiş, - bir zeytin ağacı hediye edecekler.
10h35 : a Organização de Alimentos e Agricultura oferecer-lhe-á uma oliveira.
Bir kavanozdan bir zeytin bile çıkaramıyorsun.
Nem consegue tirar uma azeitoninha dum frasco.
2.000 ölçek tahıl, 1.000 kap zeytin yağı ve büyükbaş hayvan, 800 tane işçi.
Duas mil medidas de grãos, mil de azeite, e de gado, 800 cabeças.
Vali'nin sarayında ve İngiliz bayraklarını tutan direklerin zeytin ağaçları üzerine döküyor.
Ele molha as árvores sagradas, os suportes da bandeira... e o cupinzeiro "Palácio do Governo".
Zeytin mi yoksa soğan mı?
Cebola ou azeite?
Bir zeytin tanesiyle. bol miktarda buz, lütfen.
Com uma azeitona e imenso gelo, por favor.
Oh, zeytin yemediğini unuttum.
Vê se está a teu gosto. Esqueci-me de que não gostas dele com azeitona.
Ben sürekli buradayım ve plastik çiçeğime zeytin yağı döküyordum.
Estive aqui o dia todo, a pôr azeite nas folhas da minha planta da borracha.
Barış için bir zeytin dalı uzattığına inanmak bana zor geldi.
Não acredito que tenha vindo trazer um ramo de oliveira.
Zeytin.
Azeitonas.
Ayrıca Gibildolce'de 500 hektar üzümbağı ve zeytin ağacı.
E quinhentos hectares de olivais e vinhas em Gibildolce.
- Dua etmek için Zeytin Dağı'na gidiyorum.
- Vou ao Jardim de Getsêmani rezar.
Tuzlu balık, rendelenmiş zeytin, baharat ve soğanlı hamur.
Leva peixe salgado, azeitonas, especiarias e massa de cebola.
Biraz da zeytin ve kuruyemiş lütfen. Ve bolca buz.
Traga azeitonas e nozes e muito gelo.
- Zeytin koymuyor musunuz?
- Não usam azeitonas?
- Zeytin mi?
- Azeitonas?
Zeytin olmazsa... anlamı kalmaz.
Caso contrário, percebem, não é..... propriamente a mesma coisa.
Sadece tuzlu kraker ve yeşil zeytin kaldı.
Tenho bolachas de água e sal e azeitonas verdes. E é tudo.
Karıma sandöviçi getir, ben de kraker ve yeşil zeytin alayım.
Traga uma sanduíche à minha mulher. Eu quero bolachas e azeitonas.
Zeytin çekirdeği yutup yutmadığımı anlarım herhalde.
Sei que engoli o caroço de uma azeitona.
"... süslü bir tabakta tost bir kat havyar kenarı bir kat zeytin limon dilimleri, kaşar peyniri ve şekerle bezenmiş.
"... acompanhado de uma bandeja adornada com pão torrado... num leito de caviar de esturjão... os extremos com uma guarnição sobre uma base de azeitonas... rodelas de limão, cidra e açúcar. "
Bezelye, zeytin, karpuz çekirdeği!
Feijões! Azeitonas! Sementes de melão torradas!
Bezelye, zeytin, karpuz çekirdeği!
Feijões, azeitonas, sementes de melão torradas!
Bu gece, İsa'nın Zeytin Dağı'ndaki ıstırabının kederli gizemini tefekkür edelim.
Meditemos, esta noite, sobre o mistério da dor e sobre a agonia de Jesus no monte das Oliveiras.
Çünkü o zamanlar sen hala altına sıçıp zeytin diye koyun boku yiyordun!
Porque naquela época tu ainda cagavas nas calças e comias merda de pato ao invés de framboesas!
Öncelikle, zeytin yeşili örtülü ve Macar işi şeritlerle süslü bir karyola, aynı kumaşla kaplı altı sandalye, hepsi de çok iyi durumda ve yanar döner renkli tafta astarlıdır.
Primeiro, uma cama de quatro pés, com bandas húngaras, bem aplicadas sobre um pano cor-de-azeitona, com seis cadeiras e a colcha do mesmo tecido, tudo bem acondicionado e forrado a tafetá vermelho e azul.
Uyanınca zeytin ağacı altındaydım. Zeytin ağacı?
- Acordei debaixo de uma oliveira -
Zeytin koruluğunda da kadınların olduğunu görmüştüm.
Eu vi mulheres nos olivais.
Sadece zeytin ve pirinç gevreği ile burada ne kadar hayatta kalırız sanıyorsun?
Quanto tempo achas que sobrevivemos aqui com azeitonas e Rice Krispies?
İlgi çekici zeytin yağlarının ve tanrıların ülkesi.
É o meu destino, a Grécia.
- Birazda zeytin yağ?
- E óleo vegetal.
- Zeytin varmı?
- Tem azeitonas?
Bulabildiğin en kötü çöpleri alırsın. Kokmuş artıklar, terlemiş sosis parçaları biraz domates, güzel, taze spagetti eski bir peynir kabuğu, iyi ve çürümüş kıvırcık bir zeytin ve tamam!
Escolhemos a pior porcaria que encontramos, lixo mal cheiroso, bocados de salsicha gordurenta, um bocado de tomate, espaguete fresquinho, uma casca velha de queijo, alface bem podre,
Çekirdeksiz zeytin istemiyorum.
As com caroço não me interessam.
- Bir zeytin.
- É uma azeitona.
- Biliyorum, zeytin satıcısıyım.
- Eu sei, sou vendedor de azeitonas.
Tabii ki, sarımsağım ve baharatım yok... çok önemli... ve zeytin yağı, ama yine de iyi, ha?
Hein? Claro, eu não tinha alho, rosmaninho Muito importante nem azeite, mas é bom, não?
Hem sonra, elli zeytin ağacı savaştan önce...
E, depois, 50 oliveiras antes da guerra...
Bu derenin tekrar akmayacağını, zeytin ağaçlarının kuruduğunu, toprağın verimsizleştiğini, söylüyorum.
Eu digo que essa água nunca mais voltará. Digo que essas oliveiras estão perdidas... e que essa terra está apodrecida pela erva daninha. Eis o que eu digo.
Şu böğürtlenlere, zeytin ağaçlarına ve vahşi biberiyelere bak!
Olhe para os espinheiros gigantes. Estas oliveiras, esses alecrins arborescentes.
Zeytin ağaçları vahşi.
As oliveiras entraram em selvageria.
Soğanları, zeytin ağacının etrafına dikti!
As cebolas, plantou-as em torno das oliveiras grandes.
Zeytin, kraker, ezme.
Azeitonas, bolachas, paté...
Zeytin taneleriyle numaralar yapan genç bir bayanla çok eğlenceli bir sohbet yaptım. Fritz, el çantam nerede?
- Fritz, a minha mala?
Evet bana zeytin getir.
- Não.
Biraz zeytin yağına ne dersiniz?
Mais um pouco de óleo?