Zincirle tradutor Português
116 parallel translation
Hava Kuvvetleri'ne zincirle bağlı değilim.
Não sou obrigado a ficar na força aérea.
Platforma vardığımda, orada yirmi dört kişi vardı. Genç-yaşlı, kadın-erkek, çocuk. Zincirle birbirlerine bağlıydılar.
Cheguei à plataforma e estavam lá 24 pessoas, jovens e velhas, mulheres, crianças, homens, acorrentados a uma corrente de ferro.
Bu yüzden zincirle bağlanmamaya karar verdim.
É por isso que decidi não trazer as linhas "tether".
Hayatım boyunca ne zaman altın zincirle oynayan birini görsem düşünürüm.
Pensei em ti, ao longo de todos estes anos. Sempre que via alguém a brincar com uma corrente dourada, dizia a mim própria :
Büyük bir zincirle kilitlenmiş.
Está trancado com uma enorme corrente.
- İşte orada. Zincirle bağlı.
- Está aqui, acorrentado.
Bak burada, Nick'in, sevgilisi için aldığı bir yüzük var. Bir zincirle boynuna bağlıyor yüzüğü.
Vês, neste, o Nick, ele tem este anel aqui... para a querida dele e usa-o à volta do pescoço preso numa corrente.
- Zincirle bağlılar, değil mi?
Estão acorrentados?
Kurbanın elleri, gemi depolarında kullanılan 7 cm zincirle bağlanmış.
As mãos da vítima estavam atadas a uma corrente usada nos barcos.
- O zincirle ne yapıyorsun?
- O que vais fazer com essa corrente?
Onu zincirle bağlayın.
Prendam-no.
Yürürken kemerinden bir zincirle banka defterini sarkıtmalısın.
Devias andar com o livro de cheques à mostra.
Zarif boynunda altın bir zincirle çok güzel dururdu.
Ficava sensacional num colar de ouro.
O zincir. Jimmy hep o zincirle Turbit'in neler yapabileceğini merak ediyordu.
O Jimmy sempre se questionou quanto ao que o Sr. Turbit poderia fazer com aquela corrente.
Ama o havada yüzerken zincirde etrafına dolaşmıştı. Biliyorsun, ağacımın üzerinde, rüyadaki zincirle aynıydı.
A corrente que a amarrava quando flutuava sobre a minha árvore, era a mesma corrente que vi no meu sonho.
Zincirle.
Acorrenta-o.
Onlar kendilerini zincirle bir terraformer bağladılar... Damn şeydi daha büyük bir gemiyle sevk etti.
Fizeram uma corrente á frente de um Terra-planador... aquilo era maior que esta Nave.
Zincirle bağlı.
- Ele está acorrentado.
Zincirle kendimizi güvende hissettik.
Sentíamo-nos mais seguros quando ela tinha a corrente posta.
Hiç kimse onu hiçbir zincirle bağlayamazdı.
" Nenhum homem podia detê-lo.
O üniformayı giyiyorsun diye, seni ayağında zincirle Florida'ya giden mahkum trenine bindirmezler mi sanıyorsun?
Achas que só porque estás a usar esse casaco, eles não te vão pôr num comboio de prisioneiros para a Florida, com correntes nas pernas?
"Zencolar" ise boyunlarında altın zincirle kulüplere takılırlar.
"Nigg-as" são aqueles com cordões de ouro que se penduram nas discotecas.
6 ay boyunca ayağımda zincirle yol inşaasında çalıştım.
trabalhei acorrentado por seis meses, a construir estradas.
Er MacDonald'ın denizin dibinde göğsünde zincirle bulunması kadar.
As mesmas de encontrarmos o MacDonald no fundo do mar com correntes à cintura.
Neden ağırlıklar göğsüne zincirle bağlanmıştı?
Porque tinha pesos à cintura?
- Kıçını bu ağaca ben mi zincirle bağladım, ha?
- Acorrentei-te a esta árvore?
Ağaçtan üzerime elinde zincirle saldırdı.
Ele saltou da arvore e veio contra mim com uma moto-serra
Buradan hemen gitmeniz için size son bir şans veriyorum! Ya da bu zincirle sizi sürüklerim!
Estou a dar-vos uma última oportunidade de dispersarem... ou serão arrastados por essa corrente.
Zincirle döver, sigara basar, cenaze aletleriyle işkence ederdi.
Fósforos. Instrumentos de embalsamamento.
Kapıyı zincirle kilitle.
Tranca a porta com a corrente.
Jenkins'in ona göz kulak olabilmesi için yakınına zincirle.
Acorrenta-a onde o Jenkins possa ficar de olho nela.
Hepimizi ortak bir zincirle acı içinde bir araya getirdi.
"Ele uniu-nos num sentimento de tristeza."
Bu zincirle birkaç tane kolye alabilirsin.
Podia trocar esta corrente por vários colares.
Şu zombiyi zincirle.
Acorrenta o zombie.
Zincirle bağlı. Bir erkek ve D sınıfı bir android.
Vê-se a pegada, homem e andróide desconhecido.
Sonra kilit yap ve sonra da üzerini zincirle.
Vá lá, bate aqui! Agora é só pôr o cadeado e a corrente.
Kurban zincirle burada tutulmuş.
A vítima ficou presa por essas correntes.
Karşında zincirle bağlanmış bir kadın bulacaksın.
Bem, encontrou uma mulher na sua frente acorrentada.
Zincirle bağlıyım!
Estou acorrentada!
Zincirle boğulmuş, biliyorsun, beyaz altın.
Ele foi estrangulado com uma corrente, ouro branco.
Bir zincirle daha bağlayın.
Prendam-na com mais correntes.
Onu yakalamış ve zincirle bir arabanın motoruna bağlamışlar.
Apanharam-no, e acorrentaram-no ao motor de um carro.
Buraya girip çıkmanın tek bir yolu var. Ve o yol da zincirle kilitlendi. Kimse gitmeye çalışmasın!
Só há uma forma de sair e está acorrentada, portanto ninguém sai, perceberam?
"Gladyatör" takıntısı yüzünden, Georgie'nin gözüne zincirle vurmuştu. Heh heh heh!
A obsessão dele pelo Gladiador, aquela vez em que deu com a corrente no olho do Georgie...
Uzaktan kumanda zincirle bağlı değil!
O comando da televisão não está preso!
Böbreğini adi bir zincirle asmış.
Pendurou-o com uma corrente barata.
Bunun cezası genelde gümüş zincirle sarılmış bir tabutta beş yıl kalmaktır.
A sentença habitual são cinco anos num caixão acorrentado em prata.
Onu duvara zincirle!
Acorrentai-a à muralha!
Küba, sayın delegeler, özgür ve bağımsız bir şekilde hiç kimseye zincirle bağlı olmadan kendi topraklarında yabancı yatırımlar olmaksızın politik durumları belirleyen işgalci ordu patronlarından uzak bu toplantıda dimdik ayakta durabilmekte ve adı konulmuş bir haykırışın doğruluğunu ortaya koyabilmektedir.
Cuba, caros delegados, livre e soberana, sem correntes a ligá-la a ninguém, sem investimentos estrangeiros no seu território, sem ocupacionistas a orientar a sua política, pode erguer-se orgulhosamente nesta assembleia e demonstrar a justiça da frase com que foi baptizada :
Hepsi zincirle ve hepsi de aynı tarz.
Sempre correntes, sempre do mesmo tipo.
onu zincirle bağladım ve kendisini boğdu.
Eu coloquei-lhe uma corrente... e ela estrangulou-se.