Zorluk tradutor Português
1,750 parallel translation
Sylvia zorluk çıkarırsan, daha kötü olur.
- Sylvia, se te mexeres só vai ser pior.
Sana zorluk çıkarmayacağız. Bunu Amerikalılar öğrenirse, başın büyük belaya girer. Ve sana yardım bile edemeyiz.
Se os americanos descobrem, vais estar metido em grandes sarilhos e não poderemos ajudar-te.
Burada zorluk çekiyorsun galiba? Dil bakımından...
Estás a ter dificuldades por aqui, com o idioma?
Her raund bitiminden sonra zorluk düzeyi artırılr.
Após cada rodada, o nível de dificuldade aumenta.
Evet, peki, New York Times'ı ya da Dünya Bankasını tazılar yönettiğinde, sana inanmakta zorluk çekmeyeceğim.
Sim, bem, quando galgos começarem a mandar no New York Times... e no Banco Mundial, estarei mais inclinado para acreditar em ti.
İsviçre suçlu iade etmekte oldukça zorluk çıkarır.
A Suiça tem fortes leis de extradição.
İçki vermeyi reddettik ancak bize zorluk çıkartıyor.
E já lhe cortámos o abastecimento, mas ele recusa-se a sair.
Efendim zorluk çıkartırsanız polis çağırmak zorunda kalırız. Onlarda sizi zorla çıkartırlar.
Ouça, senhor, ou sai do hotel ou vou ter de chamar a Polícia e eles expulsam-no daqui.
O da, buna alışmakta çok zorluk çekiyordu.
Ela estava a ter problemas devido a isso.
Lütfen! Yeterince zorluk çektik.
Por favor, já passámos o suficiente.
Zorluk çıkartma dostum?
Não te armes em estúpido.
Dr. Cox, göğüs tüpü takmakta zorluk çekiyoruz.
Dr. Cox, estamos a ter trabalho a colocar a linha central.
Turk, Carla bunu atlatmakta zorluk çekiyor, sanırım yardıma ihtiyacı var.
Turk, a Carla está a passar um mau bocado com tudo isto e penso que ela precisa de apoio.
Daha fazla zorluk çıkartmadan götür onu Harry.
Vai Harry antes que ela dê outro puxão na tua trela.
Onu için elimden geleni yaptım ama son zamanlarda zorluk çektim.
Criei-a da melhor forma que pude, mas ultimamente não tem sido fácil.
Siz lezbiyenler neden bu kadar zorluk çıkarıyorsunuz?
Porque é que vocês, lésbicas, estão a ser tão difíceis?
Yalnızca okume ve yazmada biraz zorluk çekmekte.
Apenas tem um problema com a leitura e com a escrita.
Eğer adamlarınızdan biri Kralın askerlerinin görevlerini yapmasında zorluk çıkarırsa, onlar da vatana ihanetten tutuklanır.
E se qualquer um de vossos homens atacar os servos de Sua Majestade... no cumprimento dos seus deveres, isso também é traição, como Vossa Graça deve saber.
Unuttun mu yoksa, ben zavallı bir kadınım. Anlamakta biraz zorluk çekiyorum.
Sou apenas uma pobre mulher, desprovida de saber e entendimento.
Yakında yüzü şişer ve nefes almakta zorluk çekmeye başlar!
Ela vai ficar com a cara inchada e não vai conseguir respirar bem.
Anne uyumakta zorluk mu çekiyorsun?
Mãe, você tem problemas para dormir?
Zorluk çıkarma.
Não ofereças resistência.
Zorluk konusunda uzmanımdır.
Sou perita em fases difíceis.
Çünkü senin kahrolası savcın bana zorluk çıkarıyor.
Porque o teu maldito Procurador tem uma paixão por mim.
Bölge savcısı, ona ve adamlarına zorluk çıkarıyordu.
O Procurador atirou-se forte a ele e ao seu bando.
Neden David'in, ben işleri düzene sokmaya çalıştığımda zorluk çıkardığını anlamıyorum.
Não sei porque o David é tão difícil quando ponho um pouco de ordem nas coisas.
Fransızcayı doğru kullanmakta biraz zorluk çekiyorum.
Tenho dificuldade em usar o francês correctamente.
Çoğu anne bunu anlamakta zorluk çekecek.
A maioria das mães tem dificuldade em compreender.
Yatakta zorluk çekiyorsun, bütün o doğurganlık testleri, yumurtlama tedavileri.
É difícil na cama, só pensa em provas de fertilidade e kits de ovulação.
Bir insanın, başka bir insanı sevmesi veya nefret etmesi için zorluk çekmeyeceğini çok iyi biliyorum.
Não, sei bem que tu não podes forçar alguém a amar-te ou a odiar-te contra a sua vontade.
Bu olayın çözümündeki en büyük zorluk her biri suç oluşturan, ikincil öneme sahip olayların en önemli ipucunu gizlemesiydi.
Ao longo deste caso, o problema foi retirar do caminho os assuntos alheios que apesar de criminosos, obscurecem a ameaça mais importante, a ameaça que nos leva a um assassino,
- Onu aradım ve sabıkalarının ona başvurusunda zorluk çıkarabileceği hakkında uyardım.
- Então, eu chamei-o e avisei-o... que acusações recentes poderiam complicar o seu pedido.
Kaskın siperliği olmadan da, bu ekranı okumakta yeterince zorluk çekiyorum zaten.
Já me custa o suficiente ler este ecrã, sem precisar do brilho do capacete.
Bert, biliyorum, hiç zorluk yaşamadığımı düşünüyorsun.
Bert, sei que achas que não subi a pulso.
Bu zorluk, vatandaşlarını sadece ekonomik olarak değil en temel insan haklarından da yoksun bırakmaktadır.
O direito que todos os homens têm de viver... mas negando-os de direitos humanos.
Todd ondan ayrılmakta hiç zorluk çekmeyecek, Ve benim olacak, doğum günüme de yetişecek.
Assim que eu o provar, o Todd não terá problemas em acabar com ela e ele será meu.
Bu onlar için çok zorluk demek.
Dá muito trabalho para eles.
Önce bir meslektaşımıza zorluk çıkarmamız gerekti şimdi de ne söylememizi istediğini bulmaya mı çalışacağız?
Primeiro, temos de tramar uma colega. Agora temos de adivinhar aquilo que quer ouvir de nós?
Bilirsin, burada zorluk çıkarmak istemem, ama bu ürünleri bir bedel karşılığı aldım, ve sana birşeyi hediye etmeyi pek umursamasam da,.. ... bütün ticaret stoğumu açmak...
Sabe, eu não quero ser difícil, mas adquiri essa mercadoria por um preço, e como eu não me importo presenteá-la com um item, de uma visão puramente comercial, não faz sentido para mim
Ronon gönüllüler bulmakta zorluk çekmedi.
O Ronon não teve muitos problemas em arranjar voluntários.
Anlamaya çalışırken biraz zorluk çekiyorum.
Estou a ter alguma dificuldade em assimilar isto.
Kimseye zorluk çıkarma!
Queres parar aqui?
Tamam. Bunu anlamakta zorluk çekiyorum.
Tudo bem, estou com dificuldades em percebê-lo.
Zorluk çıkaran biri olmak istemiyorum. Önemli değil.
Não quero parecer ser duro.
Ürkek ve sinirlidir, odaklanırken zorluk çeker
Ela está a agir sem propósito, está nervosa, tem dificuldade em concentrar-se.
Buradaki yerel pazar, bölgedeki en büyük ve bereketli kalabalığı bir araya getiriyor. Ancak pazara şöyle bir bakınca gerçekten Çin'de olduğunuza inanmakta zorluk çekiyorsunuz.
O mercado aos Domingos é um dos maiores e dos mais exuberantes acontecimentos em toda a Ásia.
- Mesele zorluk değil.
Isso não interessa.
Her neyse işte. Yeter ki sen de zorluk çıkarma.
E não contribuas para o problema.
Bu oldukça sıra dışı bir görüş ve buna varırken ne kadar ayrılık ve zorluk yaşadıklarını gösteriyor. ... her şeyden çift anlam çıkarmak mümkünken...
Sim, preciso de falar com o governador, por favor.
Ama okumakta pek zorluk çekmedin.
Pensei que tinhas problemas em ler-lo.
Bakın, bunları zorluk çıkarmak için söylemedim.
Rabino, eu não pedi que fosse... difícil.