Zına tradutor Português
88,138 parallel translation
Listede daha yukarıdaysanız, daha fazla para ister. Aynı...
Quanto mais acima na lista, mais dinheiro pede.
Belleğindeki hiçbir şeyi riske atamayız.
- Não podemos arriscar... ter algum do seu conteúdo na memória dela.
Ben Aida'nın kitabı okumasına memnumum. Aksi hâlde, ikiniz şu anda burada canlı duruyor olmazdınız.
Pessoalmente, fico contente que a Aida o tenha lido, caso contrário... vocês os dois não estariam aqui, vivos... neste momento.
Bu da daha gizli bir yol bulmamız gerektiği anlamına geliyor.
Por isso é que precisamos de uma entrada mais subtil.
Senatörün kardeşinin o kabuktan çıkmasına yardım eden bilim insanını hatırladınız mı?
Lembra-se da cientista que ajudou o irmão da Senadora a sair daquela casca?
- Başarısız olmasına şaşmamalı.
Não admira que ele falhasse.
O hâlde standart bir kurtarma ekibinden daha fazlasına ihtiyacımız olacak.
Isto deve ser a Fase 2. Então... talvez precisaremos de mais do que, apenas, a uma normal equipa de resgate.
Kaza alanına ulaştık ama taradığımız 100m ²'lik alanda Quinjetten iz yok.
Chegamos ao local do acidente mas... já verificamos uma área de 260 metros quadrados e não há sinal do "Quinjet".
- Aslında Ajan Johnson'ın babasından aldığınız formülün değiştirilmiş versiyonunu kullandık.
Na verdade... utilizamos uma versão modificada da fórmula que vocês confiscaram ao pai da Agente Johnson.
Fırsatınız varken beni ormanda bırakmalıydınız. Yardımcı olmuyorsun.
Devia-me ter deixado na floresta quando teve oportunidade.
Bütün bunlar bitince o şişeyi açacağız.
Quando isto acabar... Estará na altura. Vamos abrir aquela garrafa.
- Bunun hızlı ve acısız olacağına söz veriyorum.
Prometo tornar isto rápido... e indolor.
Ölmemiş olmasına şaşırdınız galiba?
Surpresa por não o ver morto, quer dizer?
Bunun aramızı açmasına izin vermeyeceğim.
Não vou deixar que isto se intrometa entre nós.
- Tony Stark'ın zırhına güç veren şeyi biliyor musunuz? - Tanrım.
Sabem qual é a fonte de energia da armadura do Tony Stark?
Programına nasıl ulaşacağımızı biliyorum.
Sei como contornar a programação dele.
Seni hayal kırıklığına uğrattığımız için üzgünüm.
Lamentamos tê-lo desiludido.
Şimdiye kadar şanslıydınız ama bir dahaki enjekte, ani kalp durmasına yol açabilir.
Teve sorte até então, mas... a próxima injecção... poderá causar-lhe uma paragem cardíaca.
Sonuçta bunu onlar yaptı ve morgdaki üç cesetten biri Shockley değilse bombacımız o demektir.
Seja lá como eles fizeram isto... o Shockley não é um dos três corpos na morgue. - Ele é o nosso bombista.
Simülasyonu elimden geldiği kadar gerçek yapmaya çalıştım. Üsteki klimaları sürekli açık bıraktığınız için biraz abartayım dedim.
Bem, tentei fazer a simulação o mais real possível e como deixa sempre o ar-condicionado ligado na Base, exagerei.
Bu durum bilimi sürdürmeyi bırakmamız anlamına gelmiyor.
- Isso não significa que não continuemos.
Kendimizi bütün yönleriyle göreve adamımızı öğretiyorlar.
Ensinam-nos a concentrar na missão... até ao fim.
Yöntemlerim seni rahatsız mı ediyor?
Os meus métodos incomodam-na?
İş arkadaşıyız.
colega de trabalho, na verdade.
Güzel kızım sevgide, öfkede, merakta ve neşede mantık yoktur.
Doce rapariga... não há nenhuma lógica... no amor, na raiva... na imaginação... - Entendo os conceitos, mas... não os sinto. - na alegria...
Aslında bakarsanız, aynı durumdaki tek kişi o değil.
Na verdade, ela não era a única naquele barco em particular.
İcabına bakmamızın zamanı geldi.
Está na altura de o eliminarmos.
Ama hikâyeme inanmıyorsanız Daisy'yi kurtardığımızda ona sorabilirsiniz.
Mas, se não acredita na minha história, pode perguntar à Daisy... quando a salvarmos.
Sana yardım etmeye geldim. Kızımı rehin tutan kadına yardım etmek için değil.
Estou aqui para te ajudar... não a mulher que fez a minha filha refém.
- Küçük kızımın yanına gitmeliyim.
- Tenho que ir ver a minha filha.
Belki onunla konuşmamızın zamanı gelmiştir.
- Talvez esteja na altura de falarmos com ele.
Daisy ve Simmons'ı uyandırmanın bir yolunu bulmamızın zamanı gelmiş olabilir.
Talvez esteja na altura de descobrir uma forma de acordar
Ekip arkadaşıyız aslında.
Somos colegas de equipa, na verdade.
Ayrıca bir Nainsan olarak oraya gitmek çok kötü bir fikir. Sen burada lazımsın. Gerçek Mack'in hayatta kaldığına emin olmalıyız yoksa bütün bunlar boşa gider.
Tirando o facto de entrares naquele mundo como não-humana ser a pior ideia de todas, precisamos de ti aqui, a assegurar que o verdadeiro Mack permaneça vivo, ou tudo será em vão.
Bu hususta, biz de aynı durumdayız.
Na verdade, nem nós.
Savunmaya çekilmekten nefret ediyorum ama Aida onu nasıl durduracağımızı bulmadan önce tepemize çökerse işimiz biter.
Odeio jogar na defensiva, mas, se a Aida nos apanhar antes de descobrirmos uma forma de impedi-la, é o fim do jogo.
Sunucu odasındayız Daisy.
Estamos na sala dos servidores, Daisy.
Neden bu fikirleri küçük kızımın kafasına sokuyorsun?
Porque é que estás a pôr essas ideias na cabeça da minha pequenina?
Seçimlerimizi yapıp sonuçlarına da katlanırız.
Tomamos as nossas decisões e lidamos com as consequências.
Seri numarasına yakınlaştırırız sonra da sahibini buluruz.
Fazer zoom sobre o número de série e localizar o proprietário.
Bence kaçmamız gerektiği çok bariz.
Acho que está na cara que devemos fugir.
Ama korku filmlerindeki kızı aklımdan çıkaramıyorum. Elektrikler gittiğinde bodruma inen kızı.
Mas não consigo deixar de pensar na rapariga dos filmes de terror que desce à cave quando a luz não funciona.
Dün gece Kumandanla ne yaptığımızı biliyor mu?
Saberá o que eu e o Comandante fizemos na noite passada?
Gelecek hafta şehir dışındayım. Döndüğümde oynarız olur mu?
Estarei fora na próxima cidade, mas quando eu voltar?
Beklemeye devam etmek istiyorsanız lütfen bire basınız ya da bir deyiniz.
Se quer continuar a guardar, carregue na tecla 1 ou diga "Um".
Bunun bir önemi yok çünkü ona ihtiyacımız var.
Eu quero sociedade na firma.
Nereden bulduğum önemli değil. Buldum işte. Neil'in bunu bildiğinden emin olamayız.
Tentei focar na minha vida professional ao invés de na pessoal, e tem sido um maldito desastre.
Ve tam tüm umutların tükendiği anda kurtarıcımız, korkmuş insanların karşısına çıkacak.
E no momento exato em que a esperança for abandonada o nosso salvador irá revelar-se às massas assustadas.
Bir et dondurucu alıp depoya koyarsak birini öldürdüğümüz zaman ben acıktığımda ondan parçalar koparırız. Ziyan olmaz.
E se arranjarmos uma arca, pusermos na arrecadação e, quando matarmos alguém, talhamos bocados para quando eu precisar de comer, sem desperdícios.
Arabasına dokunmadık, o yüzden burada bırakacağız.
Como não tocámos no carro, fica aqui.
O piknik masasına baş harflerimizi kazıdığımız günden beri seviyorum.
Amo-te desde que gravámos as iniciais naquele banco.