Üzereyken tradutor Português
636 parallel translation
Ve tam uykuya dalmak üzereyken köpeklerin uluduklarını duydum.
E quando começava a cair no sono, ouvi cães a uivar.
Sorunlu yıllar bitmek üzereyken ülkenin borsası çıldırmıştı.
Com o aproximar do final da década vertiginosa, a Bolsa do país enlouquece.
Onu açlıktan ölmek üzereyken Liverpool'da bulduğumda tekmelenmiş, her tarafı çürümüş, nerdeyse ölmüştü.
Encontrei-o nas ruas de Liverpool... esfomeado, ferido e quase morto.
Şey adam çalarken ve bayan dans ederken ve ben de boğazıma kadar viskiye gömülmüşken... Kollarımı o güzel kıza doladım ve onunla dans etmek üzereyken o kadar insan içinde araya giren sen oldun.
Bem... com ele a tocar e ela a dançar... e eu cheio do whisky... bem, abracei aquela bela jovem... e estava quase a começar a dançar com ela... quando, entraram todos, e você interrompeu.
Sizi çaresiz bir halde, ormanda ölmek üzereyken bulduk.
Encontramos-o indefeso, a morrer na selva.
Şimdi tam rüyam gerçekleşmek üzereyken paramparça olmasına izin vermeyeceğim!
Agora que meu sonho vai se realizar, não deixarei que o destrua. - E se me negar a casar com ele?
Tam ayrılmak üzereyken, köydeki tamirciye tamir etmesini söylemiştim.
- Não, quando o experimentei. Quando eu deixei a localidade pedi ao técnico para o reparar.
Hiç birinin adını hatırlamaya çalıştığın neredeyse dilinin ucuna getirdiğin... - ve tam söylemek üzereyken unuttuğun oldu mu?
Já se tentou lembrar de alguma coisa, como o nome de alguém, chegando quase a tê-lo na ponta da língua, e depois quando o vai a dizer, perde-o?
Ben yemek yapmak üzereyken mutfağa gelip beni öpmemelisin.
Deixaste-me alterada. Não devias entrar na cozinha e beijar-me quando estou a preparar o jantar.
Beyler, alay bu sabah, kışın olacak çatışma için yola çıkacakken, kadın ve çocuklar Fort Bliss'e gönderilmek üzereyken, eminim yerine getirmeniz gereken hayli zorlu işleriniz vardır, lütfen sizi işinizden alıkoymama izin vermeyin.
Cavalheiros, como o regimento irá partir para uma campanha no Inverno pela manhã e as mulheres e crianças serão enviadas para Forte Bliss, tenho a certeza de que tem muitas tarefas árduas e difíceis a executar. Não quero ocupar-lhes o vosso tempo.
Muharebeyi kaybetmek üzereyken ondan kuvvetlerimi geri çekmeyi talep ettim... Bana Afrika Kolordusu'nun.. artık umrunda olmadığını söyledi.
Quando o fim estava próximo, e eu pedi para tirá-los de lá, ele disse que não queria mais saber do Afrika Korps.
Onbaşı o siyahileri dün gece tutuklamak üzereyken bize saldırdılar.
Quando o cabo estava a arriar a bandeira, ontem á noite, atacaram-nos.
Kafan kesilmek üzereyken sakalın için endişelenmen ne işe yarar ki?
Porque estás preocupado com a tua barba,... quando estás prestes a ficar sem cabeça?
Hep yaşlanıp ölmek üzereyken karşıma çıkarlar.
Parece que só me chegam às mãos velhos e prontos para morrer.
İkimiz birlikte, o meydanda, yattığımız yerde soğuktan donmak üzereyken, giysilerini çıkarıp üzerime örttüğünü, kendisinin ise gecenin donduran ayazında neredeyse çıplak kaldığını söyleyen oldu mu bana?
Quem me contou, quando estávamos nós ambos deitados no campo, quase mortos pelo frio, que ele me cobriu com suas próprias roupas, e se entregou magro e nu à noite mui fria?
Ama yine de, büyük bir pazardaki 5000 kişi içerisinde ölmek üzereyken size geliyor.
E no entanto, das 5 mil pessoas no mercado, foi consigo que ele veio ter quando ia morrer.
Vurulmak üzereyken, yapılacak fazla birşey yoktur.
Quando se está prestes a ser fuzilado não se pode fazer grande coisa.
Bir Kızılderili kabile reisi, ölmek üzereyken bir saç toniği açıklamış.
Um tónico capilar transmitido pelo chefe moribundo de uma tribo índia?
Tam ona sahip olmak üzereyken... Roma'ya tecavüz etmeyeceğim.
Não violarei Roma... no momento de a possuir.
Konuşmuyorlar, birbirlerine yaklaşıyorlardı. Şafak sökmek üzereyken birbirlerinin oldular.
Eles não falavam, aproximavam-se, à alvorada estavam mais juntos.
7. raunt bitmek üzereyken...
Com o tempo a esgotar-se no Assalto 7,
Bir kızın peşinde dolaşsın diye ona günde 10 dolar vermiyorum üstelik yanındaki ihtiyar onu vurmak üzereyken.
Não lhe pago 1 dólar diário para que fique de olho a uma jovem cujo pai o espantaria aos tiros.
Ama sonunda, verilen emeklerin karşılığı alınmak üzereyken, artık kuleye kimse kabul edilmez olmuştu.
"Mas, por fim " com o aproximar da conclusão do trabalho " mais ninguém foi autorizado a entrar na torre,
Her şey harap oldu, tam da başarmak üzereyken.
Está tudo estragado e desgastado, justamente agora que estava a render.
Bu küçük hanımın kocası orda ölmek üzereyken bu poker oyununa devam etmeyi düşünmüyorum.
Não posso ficar preocupado com um jogo de póquer... enquanto o marido daquela Sra está morrendo.
Bu bir adam ölmek üzereyken yapılması yerinde olan bir iştir.
É a única maneira coisa que faz um homem quando está prestes a morrer.
Enkaz içinde ölmek üzereyken buldular.
Encontraram-me nos destroços, a morrer.
Bu sevgilinizin size tam evden ayrılmak üzereyken söyledikleri gibidir.
Como dizem as vossas namoradas quando estão de licença em casa, não?
Tam ben giriş yapmak üzereyken olmaz.
Não no momento em que vou entrar no salão.
Sadece bayılmak üzereyken mi içilir?
Só bebe quando vai desmaiar?
Ölmek üzereyken bu kadar çok soru sorulmaz.
Quando estás prestes a morrer, não deves fazer tantas perguntas.
Meksika'ya varmak üzereyken, geri dönmesi emredildi ama o devam etti!
A caminho do México, recebeu ordens para voltar. Mas ele prosseguiu.
Bir keresinde Londra bombalanmak üzereyken onunla birlikte Redhill'e gittim. Orada arkadaşım Jimmy Little komutasında bir birlik vardı.
Fui uma vez a Redhill com ele quando Londres estava a ser bombardeada ver um esquadrão comandado por um tal de Jimmy Little, e ele disse-me no carro :
Bir seyahata çıkmak üzereyken bir şey unuttuğun duygusuna hiç kapıldın mı?
Quando vai de viagem já alguma vez teve a sensação que se esqueceu de algo?
Ölmek üzereyken altını gizlediği yeri tarif eden telgrafı göndermeyi başaramamış.
estava prestes a morrer... Não conseguiu enviar o telegrama informando o lugar onde está escondido o ouro
İngilizlerin erzakları tükenmek üzereyken havadan gelen yardımla tamamen tazelendiler.
Quando as provisões escasseavam, os britânicos eram abastecidos pelo ar.
Fransız Hindiçini'nin güneyindeki askerî sorumluluğu ona bırakmak üzereyken Leclerc'le konuştuğumda yerel halkla ve isyancılarla arkadaş olmaya çalışmasını ısrarla tavsiye ettim.
Na minha última conversa com o general Le Clerc, quando estava prestes a entregar a responsabilidade militar pelo sul da Indochina francesa, pedi-lhe para se tentar entender com os habitantes e revoltosos.
Tam da atlamak üzereyken, bir delikanlı geldi ve bana dedi ki :
aconteceu uma coisa absurda. quando estava quase a saltar chega um tipo que me diz :
Harrison ikinciye doğru tam derin bir hamle yapmak üzereyken güzel bir alçak çalım yapan James Washington La Croix'den de.
James Washington La Croix, que fez um belo e seguro bloqueio, quando Harrison estava prestes a enterrar-se na secundária.
- Sonra o gitmek üzereyken...
Mais tarde, quando estava pronto a ir embora...
Dün gece... tam da güzel sarışınımı... öpmek üzereyken... patronunu camın dışında sarkarken gördüm.
Ontem à noite... Justo quando estava a ponto de... beijar a minha bela loira... Vi seu chefe pendurando pela janela.
Yani, tam ateş etmek üzereyken bir vatandaş çıkageliyor, ne diyecek? "Ben ateş etmek üzereyim, anlarsın ya" mı diyecek?
No meio de um tiroteio, um cidadão chega aqui, o que vai ele dizer?
Ben bir çarpışma yaşamak üzereyken siz bunu görmüyor olabilir misiniz?
Poderá parecer-me a mim que evito a colisão por pouco, enquanto que para si nem sequer estava perto?
Bir hafta önce Nairobi'den ayrılmak üzereyken... Mason'dan bir mektup aldım.
Recebi uma carta do Mason há uma semana, pouco antes de sairmos de Nairobi.
Neredeyse galip gelmek üzereyken barış yaptılar. Ve topraklarına geri döndüler.
Eles fizeram a paz quando tinham quase vencido e voltaram para casa.
Geçen hafta tam da işleri bitirmek üzereyken zenigin biri olarak, etrafta olduklarını farkettik saklanıyorlardı çalıların arasında...
Mesmo no instante que estávamos sobre um filão prometedor, demos conta que eles nos estavam a espiar.
Sigmund Freud ölmek üzereyken, bütün öğrencilerini toplamış, ve cevap bulamadığı tek soruyu, onlara yöneltmiş :
Quando o Sigmund Freud estava a morrer, os seus alunos reuniram-se à volta dele e perguntaram-lhe se existia alguma pergunta para a qual ele ainda não tivesse resposta. E ele respondeu,
Bitmek üzereyken neden beni uyarmadın?
Porque é que não me disseste que se estava a acabar a gasolina?
Kritik an gelmek üzereyken dalaşmaya değmezdi.
Os momentos antes da hora zero não podiam ser desperdiçados.
Dördüncü haftanın sonunda... tam da vazgeçip geri dönmek üzereyken... Münih'te büyük bir miting yapılacağı haberi ilgisini çeker.
A quarta semana passa e ela está prestes a desistir e voltar... quando notícias de um comício chamam a sua atenção.
Antony, kafanı bedeninden ayırmak üzereyken tir tir titriyordun. Örneğin, Farsalia'yı.
De Farsália, por exemplo.