Complete tradutor Russo
17 parallel translation
Eğer bir yakınıysanız, You can complete an application bir dilekçe yazabilirsiniz.
— эр, вы можете заполнить форму, если вы родственник.
- Aşkımız eksiksiz. ~
- Our love's complete.
Başkana ülkeyi savaşa götürme tam yetkisi veren bir tezkere sundu.
И он выдвинул предложение, смысл которого... And he put forward a resolution, the language of which дать президенту право обьявлять войну. ... gave complete authority to the president to take the nation to war.
"Sete gittim. Ancak görevi tamamlayamadım." Son yolladığına bakın.
"Made it onto the set, but didn't complete the mission." Look at the most recent post.
Çözünme özelliği beklenmedik bir şeydi.
The dissolving property was a complete accident.
Tamamen yanlış yoldayız, politikacı afişleri içeren hiçbir şey ilgi çekmez.
We're going about this the complete wrong way. Nothing that involves poster board and Sharpies is ever gonna get anyone stimulated.
Benim için tamamen bir gizemsin.
You are a complete mystery to me.
İstediğiniz parayı veririm ancak ailemden tamamen saklı kalmalı.
I'll pay you whatever you want but it has to be a complete secretfrom my family.
"Complete Weddings" mi? *
Полная свадьба?
Tam anlamıyla başarısızım galiba.
So I guess I'm a complete failure.
Bu bizi kötü starlar gibi gösterir.
That makes us complete star you-know-what-ers.
Ama aynı zamanda okulda tam bir ineğim.
But I'm also a complete dorkus about school.
Bu gece birileriyle takılmak için geldim ama tam bir hüsran oldu.
I came here tonight to hook up, but it's been a complete fail Mary.
Bu kulağa tam olarak vakit kaybı gibi geliyor.
Well, that sounds like a complete waste of time.
When I first took you under my wing, you were a complete disaster, your desk was, like, a buffet, you were living under the tyranny of your sister.
Когда я только взял тебя под крыло, ты был ходячей катастрофой, твой стол был похож на буфет, ты жил под тиранией своей сестры.
Temizlik tamamlandı.
Wipe's complete.
Dikkatim Dan yüzünden dağılmıştı once again proving my complete inability to choose the right thing,... üstelik o doğru karşımda durup bana bakıyorken bile.
вновь доказывая свою полную неспособность сделать правильный выбор, даже когда этот выбор стоял передо мной и смотрел мне в лицо.