Fırsat tradutor Russo
11,956 parallel translation
Viziteye çıkmam gerek. Fırsat bulur bulmaz seni görmeye geleceğim.
Я должна вернуться на обход, но я скоро вернусь навестить тебя.
Elindeki en iyi fırsat ayağa kalkıp o baltayı kapmak ve kafamın arkasına geçirmektir.
Твой единственный шанс - встать, схватить этот топор и проломить им мне затылок.
Ona kaçması için fırsat yarattık ancak köpeği de ancak bir yere kadar oyalayabildik.
Мы дали ей фору, но её хватило только чтобы задержать его.
Fırsatı kaçırıyoruz bence.
Я просто думаю, это упущенная возможность.
"Kaçırılmış Fırsat" Salty Dog'daki striptizcimin adıydı.
"Упущенная Возможность" было моим стиптизерским именем в Salty Dog.
Bunu kesinlikle Periscope'a koymalıyım ki insanlar bizim büyük bir fırsat olduğumuzu düşünsün.
Я должна выложить это на Перископ, тогда люди подумают, что мы большие шишки.
Eline en iyi olduğu şeyi yapmak için bir fırsat geçti.
Он получил шанс снова заняться тем, в чем он хорош.
Bu fırsatı değerlendirmeliyiz tatlım.
Милая, нам нужно это обдумать.
Acaba A.J.'yi görme fırsatın oldu mu?
Тебе... удалось увидеться с ЭйДжеем?
Kız kardeşimin arabaya ihtiyacı vardı. Ama bu bana, söylediğin şey hakkında düşünme fırsatı verdi ve evet, birini unutmaya çalışıyorum ve bu bazen biri çıkıp geldiğinde daha kolay hale geliyor, ama bu onu unutmak için kullanılacak kişi olduğu anlamına gelmez, tamam mı?
Но это дало мне шанс подумать над тем, что ты сказала, и да, я еще не выбросил из головы кое-кого, и иногда это проще сделать, когда появляется кто-то еще, но это не значит, что этот человек будет тем,
- Jim Paulsen. Donna'nın bahsettiği fırsat için buradasınız sanırım.
Полагаю, вы по поводу той возможности, о которой вам рассказала Донна.
Eğer birkaç sıfır daha eklenseydi fırsat olurdu ama değil.
Это была бы возможность, если бы цифры сходились, Джим, но это не так.
Bugün davayı düşürecek bir fırsat yakaladık ve işe yaramadı ama Donna'yı bu işten kurtardık ve ilk kez bundan kurtulabileceğimize inanmaya başladım.
У нас был шанс разобраться с этим делом, но не вышло. Зато мы отмазали Донну, и впервые я стал верить, что мы сможем выпутаться.
Eline her fırsat geçtiğinde kendi açılış ifadende saldıran sendin.
Это ты давал показания во вступительном слове и при любом удобном случае.
O kadar hızlıydın ki konuşmak için fırsat bile bulamadım.
Вы так быстро убежали, что я даже не успел с вами поговорить.
Bu toplantılar nadiren yapılır Lizzy. Bu az bulunur bir fırsat.
Это не рядовая встреча, Лиззи, что представляет редкую возможность.
Shell Island, bu ölümcül suç örgütünün tepesindekileri yakalamak için eşi benzeri bulunmaz bir fırsat sağlayacak.
Собрание Шелл Айланд даёт редкую возможность схватить лидеров самых опасных синдикатов организованной преступности.
Gün yüzüne sadece muazzam bir fırsat, finansal kazanç gördüğünde çıkıyor.
Он выходит на поверхность, только когда видит возможность получить огромную финансовую выгоду.
İkinizin konuşmaya fırsatı olmamasını anlıyorum.
Как я понимаю, у вас была возможность поговорить.
Pek alçak gönüllü bir misafir değilim ama lütfen kadeh kaldırmama izin verin olması neredeyse imkânsız bu önemli fırsat anlaşması için. - Ne yapıyor?
Я просто смиренный гость, но позвольте мне поднять бокал за, думаю, все согласны, самое невероятное, но важное событие.
Müşterilerimize sadece bir internet sitesi ile tüm ticaret işlerini gerçekleştirme mali haberleri ve tüyoları öğrenme fırsatını sunuyoruz.
Мы обеспечиваем клиентов на одном портале торговой площадкой, финансовыми новостями, исследованиями.
Sana seçmen için fırsat vereceğim.
Поэтому выбирайте :
- Bulunmaz bir fırsat gördün
Нашли золотое дно.
Konuşmaya fırsat bulduğum herkese seni ne kadar çok sevdiğimi anlattım.
Рассказывал всем подряд, как сильно я тебя люблю.
Bu fırsatı değerlendirelim.
Я на него согласилась.
Fırsat bulunca iletişeme geçeceğim.
Свяжусь с тобой, как смогу.
Çoğu ajanın hayatı boyunca beklediği bir fırsat teklif edilmişti.
Ей предложили возможность, которую большинство агентов ждёт всю жизнь.
Hiç fırsat vermemişler ki sürekli izliyorlarmış.
У неё не было ни шанса. Они преследовали её по пятам.
Gerektiğinde bazı şeyleri görmezden gelebileceğini çok iyi biliyorum çünkü uluslararası bir suçluyla çalışmak sana dünyaya iyilik yapma fırsatı veriyor.
Я слышала, вы смотрите сквозь пальцы, когда необходимо, ведь работа с международным преступником позволила привнести в мир добро.
Hepiniz fırsat bulunca ahlaki değerlerinizi çok iyi ifade ettiğinizi kanıtladınız.
Вы, все вы показали, что способны договориться с совестью, когда это необходимо.
Ona bu kadar fırsat vermezdim.
Не стоит винить её во всЁм.
- Sence fırsatı ganimet mi biliyorum?
Ты думаешь, я ухватился за возможность?
Bekle, bu kendine yeni bir hayat seçme fırsatın.
- Стой! Это твой шанс выбрать новую жизнь.
Sana yardım etme fırsatı sunuyorum.
Я просто даю вам шанс помочь.
Ne zaman ciddi bir fırsat yakalasak parmaklarımın arasından kayıp gidiyor.
Каждый раз, когда я подбираюсь к ответу, он просто ускользает от меня.
Arkadaşlar CIA'nin seni kaçırıp sana işkence etmesine fırsat vermez.
Друзья не позволяют ЦРУ поймать тебя и пытать.
Sürücü pencereden vurulmadan önce çıkmaya fırsat bulamamış.
Водитель даже не успел выскочить из грузовика, как его застрелили сквозь окно.
Bitirmeden önce bir şeyler paylaşmaya fırsatın olduğunu hatırlatmak istedim.
Просто хотел убедиться, что ты воспользуешься шансом поделиться с нами, прежде чем мы закончим.
Büyük bir kariyer fırsatıydı.
Это была отличная возможность для моей карьеры.
Ayrıca bu ona kendi web sitesini açma fırsatı verdi.
Плюс это помогло ей запустить свой новостной сайт.
Ve muhtemelen onu alt etmek için en iyi fırsatım.
И, наверное, моя лучшая возможность покончить с ней. М :
- Ne istiyorsun? - Sana bir fırsat sunacağım.
У меня к тебе есть предложение.
Fırsat bulduğumda kazı alanlarında çalışırdım. Etrafıma uzmanları alır.
Когда мог, работал на раскопках, в окружении экспертов.
Çağın harikalarını görmek için bu son fırsat.
Джентльмены, ваш последний шанс увидеть Чудо Века!
- Bakma fırsatın oldu mu?
Ты его посмотрела?
Bu bizim için bir fırsat.
Это возможность.
Böylece onu öldürme fırsatım olduğunda fikrimi değiştiremeyecektim.
Чтобы когда у меня будет шанс убить его, я бы не сомневался.
Bu iş olursa, pek çok fırsatın daha olacak zaten.
Если всё сложится, то возможностей у тебя будет много.
Fırsatım varken seni öldürmeliydim.
Надо было убить тебя, пока была возможность.
Fırsatın vardı ama emirlerime uymadın.
У тебя был шанс, но ты ослушался моих приказов.
Fırsatını bekle.
Дождись подходящего момента.