All lies traducir turco
1,429 traducción paralela
I suppose that's all lies and bullshit too, isn't it?
O da palavraydı herhâlde.
It all lies in a nutshell, my dear, in a nutshell.
Aslında hepsi çok basit, canım.
So... it was all lies?
Yani... Hepsi yalan mıydı?
Lt's all lies! Lies!
Yalan bunlar, yalan!
Your love affairs, your homes... They're all lies!
Aşklarınız meşkleriniz, eviniz meviniz hepsi yalan!
I miss you, "I don't want to break up" Wasn't that all lies?
Seni özlüyorum, "ayrılmak istemiyorum" Hepsi yalandı değil mi? !
They're all lies.
Hepsi yalan söylüyor.
Love is a lie, Laughter's all lies.
Aşk yalan, gülüşler yalan.
They're all lies.
Hepsi yalan.
They were all lies.
Hepsi yalandı.
What's he been saying? It's all lies.
Dediklerinin hepsi yalan.
Oh, all lies, I'm sure.
Oh, hepsi yalandır, eminim.
Everything they said to us, feeling sorry, wanting to reform, all lies.
Bize söyledikleri her şey, üzgün oldukları, uslandıkları, hepsi yalanmış.
Those are lies, all lies.
Hepsi yalan. Yalan söylemeyi bırak.
It's lies. All lies.
Hepsi yalan.
All battles and lies all music and noise...
Savaşlar yalanlar, müzikler ve ışıklar.
Well then tell me something if shes always so brutally honest then why did she tell all those lies to me?
Peki madem o kadar dürüst.. .. neden bana yalan söyledi?
" From this day forth, all Jungars and enemies of our people must know that from the tianshan Mountains to the Aral Sea lies a land that has been inhabited by the Kazakhs since ancient times.
" Bugünden sonra Çungarlar ve halkımızın düşmanları bilsinler ki Tienşan dağlarından Aral gölüne kadar uzanan topraklarda Kazaklar eski çağlardan beri yerleşiktir.
You can tell the police all the lies you want, but you and me both know you killed her.
Polise istediğin yalanı söyleyebilirsin Martin ama onu öldürenin sen olduğunu ikimiz de biliyoruz.
Otherwise, all their own lies - everything that runs Sin City - it all comes tumbling down like a pack of cards.
Öbür türlü, Günah Şehri'nde yaşadıkları bütün yalanlar bir deste kart gibi dağılır.
As the fraud is perpetuated, all the various lies and artifices begin to convince the ringmaster, if you will, himself that it's thi own bizarre reality.
Aldatmaca sürerken tüm yalanlar ve sahtekarlıklar. ... patronun kendisini de. ... bu çarpık gerçekliğe.
He lies on the couch, eating sweets and watching TV all day.
Bütün gün, kanepede yatıp, abur cubur yiyor ve televizyon seyrediyor.
A truth that's told with bad intent Beats all the lies you can invent
Kötü bir doktorla söylenecek gerçek üreteceğin bütün yalanları aşar.
Sameer, why did you tell all those lies?
Sameer, neden bana bu kadar yalan söyledin?
And why did Naina stand By you in your lies, all the while?
Neden Naina'yı yalanlarına alet ettin?
Just because they consider all our truth as fibbing... will they consider our lies as truth?
Çünkü onlar gerçeği tüm ayrıntılarıyla öğreneceklerdir. Peki sence o zaman inanacaklar mı?
Truth or lies, I take them all
# İster gerçek olsun, ister yalan.
In all these lies the one truth is that I did it for my father. There he is!
bu yalanların içinde tek bir gerçek vardı bunları babam için yaptım işte babam!
My girl was left to die in this place where all the waste in Seoul lies
Kızım burada öldürülürken Seul kanunları neredeydi?
All lies.
... tamamı yalan olan.
Within lies the power to destroy cities, crumble empires, devastate all that is good in the world.
Içinde şehirler yok etmek güç yatıyor, imparatorluklar çökmeye, harap dünyada iyi olan her şeyi.
Then it all turns out to be lies.
Derken, her şeyin yalan olduğu ortaya çıkıyor.
Of all the lies you've told... That's the worst.
Söylediğin bütün yalanların içinde... bu en kötüsüydü.
The fate of Atlantis and all of mankind lies in your hands.
Pekala, Atlantis'in ve tüm insanlığın kaderi senin ellerinde.
I fell for all the lies.
Bütün yalanlarına kanıyorum.
Now, let's look at the five lies you tell yourself that prevent you from being all that you can be!
Seni olabileceğin kişi olmaktan alıkoyan beş yalana bir göz atalım.
And a chance to testify against all her other lies.
Ve onun diğer tüm yalanlarını test etme şansı bulacağız.
First of all, I would like to say that most of those stories First of all, I would like to say that most of those stories are out-and-out lies - total exaggerations.
Öncelikle, yayınlanan bu resim ve haberlerin yalan olduğunu söylemek istiyorum.
But we have to face it. We haven't been able to recreate that here, not with everything that's happened, not with the stones or your mom and all of the lies.
Ama kabul etmeliyiz ki tüm olanlardan sonra, onu tekrar yakalamamız mümkün değil.
But that's just more secrets and more lies, and at some point, it's all gonna blow up in our faces.
Daha çok sır ve daha çok yalan. Bir noktada hepsi yüzümüze patlayacak.
And all these things that you do to me... all the digging, all the tests, all the lies... it was just to get me out of the way so you could have her all to yourself.
Bana yaptığın bunca şey... Bütün araştırma, Bütün testler, tüm yalanlar...
'But we all know that the political future lies with us.'
Fakat hepimiz biliyoruz ki politik gelecek bizim elimizde.
Especially when you've given your heart to someone who barely knows you exist. Who insists on plowing through strange, stupid women who could never love him the way you do leaving you to stand outside alone in the night wishing with all your heart that he would come to his senses and realize that his true happiness lies with you and no one else but knowing all the while that it will never happen because he's a selfish, immature, heartless jerk.
Özellikle de senin var olduğunu bile bilmeyen, onu asla senin gibi sevemeyecek yabancı ve aptal kadınlarla düşüp kalkmakta ısrar eden, aklı başına gelir de gerçek mutluluğun başkasında değil sende olduğunu anlar diyerek geçirdiğin geceler boyu seni dışarıda tek başına bekleten, ama bir yandan da o, bencil, olgunlaşmamış kalpsiz bir serseri olduğu için...
All the lies.
Bu yalanlar.
And all your lies are going to kill me.
Ve yalanların yüzünden de ben öleceğim.
At the top lies something which reveals just what happened to imagery all those thousands of years ago,
Tepenin üzerinde gerçekler hakkında önemli bilgiler bulunuyor. araştırmacılar Göbekli Tepe'ye
But this place may contain an even bigger secret because, remarkably, it seems to reveal that it was images which created the world we live in today, It's all down to the immense effort that lies behind these images,
ama bu yerin büyük bir sırrı daha vardı çünkü bugünkü modern dünyamıza ışık tutuyorlardı bu görüntülerin altında yatan büyük çabaya bağlıydı,
I must determine where her devotion lies and then have her mend her ways at all costs.
Henüz denizdeyken bu konudaki düşüncelerini öğrenmek istiyorum. Ve mutlaka doğru karara vardığına emin olmak... Bu neye malolursa olsun.
But it was all lies, because in a place like Auschwitz,
Ama hepsi bütünüyle yalandı.
Evidence of what the Nazis did lies all around here.
Burada her yerde Nazilerin yaptıklarına dair kanıtlar var.
All are lies!
Hepsi yalan!