Almost traducir turco
58,216 traducción paralela
Here in the United States, we have at least four cases of mad cow disease, but, I'm almost positive there's more cases than that, but, the government isn't looking for it.
Birleşik Devletler'de en az dört deli dana hastalığı vakası görüldü. Daha çok vaka olduğundan eminim ama devlet bunları araştırmıyor.
Comparing the anatomy of true omnivores like bears who eat both meat and plants to frugivores like primates who eat almost exclusively plants, the differences are pretty clear.
Hem et hem de bitki yiyen ayılar gibi gerçek hepçil anatomisini hemen hemen yalnızca bitki yiyen benzer primatlar kıyaslandığında farklılık oldukça belirgindir.
Did you almost die?
19 KM YÜZME, 210 KM KOŞU, 900 KM BİSİKLET
I feel like a 20-year-old, I'm almost 50.
Ve herkesin böyle hissetmesini istiyorum.
You almost went a whole session
Neredeyse tüm eğitim boyunca sormadan durdun.
It's almost over.
Bitti sayılır.
We are almost done here.
İşimiz bitmek üzere.
- We're almost done.
- İşimiz bitmek üzere.
You moved it up almost three weeks.
Neredeyse üç hafta öne çekmişsin.
It's almost 11 : 30.
Saat neredeyse 11 buçuk.
it's almost like... ♪ Taunting me a memory ♪
Bu sıcaklıkları çok seviyorum... # Aklımdan gitmiyor bu anı #
I've been in the hospital until today, and I almost died in the same fire that he did, which is why I never got the, you know, the chance to say goodbye.
Bugüne dek hastanedeydim ve neredeyse onun öldüğü yangında ben de ölecektim. Bu yüzden hiç bir zaman anlarsınız ya, vedalaşma şansım olmadı.
Plus your pants are almost always on fire, so...
Bir de pantolonların hep yakıyor.
Are you almost there?
Sen oraya vardın mı?
Almost there!
Neredeyse oldu!
The firm could choose to buy me out for an amount that is almost certain to bankrupt it.
Firma payımı ödemeyi seçebilir. Ancak bu meblağ çok büyük ihtimalle iflasa yol açacaktır.
I, um, I used to drive that highway every weekend to visit my brother and his kids, and I saw an accident almost every single time.
Önceden kardeşim ve yeğenlerimi görmek için her hafta sonu o yoldan giderdim. Neredeyse her seferinde yolda bir kaza görürdüm.
Thanks, honey. I'm almost done here.
Burada işim neredeyse bitti.
Yes, it was. But he almost died.
- Ama neredeyse ölüyordu.
Almost all of it.
Neredeyse hepsini.
Almost.
Neredeyse ölüyordum.
We're almost halfway there.
Yolu yarıladık neredeyse.
I almost traded your lives to do it.
Bunu yapmak için neredeyse hayatlarınızı takas edecektim.
You're worried about getting stabbed by a little scrub, meanwhile $ 350,000 almost walks out the fucking door.
350,000 dolar neredeyse kapıdan çıkıp giderken sen ufak bir şeyle şişlenmekten endişeleniyorsun.
she got some new furniture, so it almost feels like a totally new place.
Sadece... Yeni mobilyalar almış. Yepyeni bir yer gibi olmuş.
It's almost too fucked up to be real.
Gerçek olamayacak kadar boktan.
He's almost too cool with it.
Hatta hiç takmadı bile.
I will almost certainly make things worse.
Kaş yapayım derken mutlaka göz çıkarırım.
- Why not? The last time you used a rune to track Jace, it almost killed you.
Jace'i bulmak için mühürü son kullandığında az kalsın ölüyordun.
It's almost dawn.
Güneş doğmak üzere.
We almost had him back. - You don't understand.
- Onu az kalsın geri getiriyorduk.
Izzy was almost deruned.
Izzy az kalsın mühürlerinden oluyordu.
Like that vamp, Maria, who almost killed you?
Seni az kalsın öldüren Maria isimli vampir gibi mi?
Almost too confident.
Hatta fazla eminsin.
Almost.
Sayılır.
Almost to his detriment.
Kendine zarar verecek kadar.
Almost came to me, but just... just ran right away.
Az kalsın ilham geliyordu ama elimden uçup gitti.
- I almost died!
- Az kalsın ölüyordum!
You said angels were rare, that almost no one had ever seen one.
Melekler o kadar nadirdir ki neredeyse kimseye görünmezler, demiştin.
That was... - Wow. That was almost a century ago.
Üstünden neredeyse bir asır geçmiş.
Hah, I've almost forgotten how to perform a median sternotomy.
Az kalsın median sternotomimi yapmayı unutuyordum.
You were almost killed.
Az kalsın ölüyordun.
It's like I said. You know me better than almost anyone.
Dediğim gibi, beni herkesten daha iyi tanıyorsun.
We almost got Prometheus.
Prometheus'u neredeyse yakalıyorduk.
This is almost like- - what was that word that you used?
Sanki bu... Kullandığın kelime neydi?
It almost sounds like you'd be willing to give her a look.
Sanki ona bakmayı ister gibi konuştun.
It was almost disappointing.
Neredeyse hayal kırıklığına uğradım.
Oh, it's almost like you don't trust me, Nyssa.
Sanki bana güvenmiyorsun Nyssa.
I almost forgot.
Unutuyordum.
They're almost on us.
Bizi yakalamalarına az kaldı.
Almost there.
Bitti sayılır.