Appease traducir turco
236 traducción paralela
To appease her, I'll treat you to this dinner.
Onu yatıştırmak için yemekleriniz benden.
All this to appease public opinion!
Bütün bunlar kamuoyunu yatıştırmak için!
They had to appease rivalries, prevent quarrels, distribute food and blankets, care for the sick, find milk for the children...
Rakiplerini doyurmak, kavgaları engellemek, yiyecek ve battaniye dağıtmak, hastalara bakmak ve çocuklar için süt bulmak vs. zorundaydılar.
With my job, I have other kinds of hunger to appease!
Benim işim, başka bir çeşit açlık, yatışmaya açlık!
Oh, God, if my deep prayers will not appease thee... but thou wilt be avenged on my misdeeds... yet execute thy wrath on me alone. Oh, spare my guiltless wife and my poor children.
Tanrım, dualarım yetmiyorsa bağışlanmak için, yaptıklarımın cezasını mutlaka çekeceksem ne olur, yalnız bana yönelsin gazabın ; masum karımı, zavallı yavrularımı esirge.
For your mother is a religious woman and seeks to appease the gods.
Annen dindar bir kadın olduğu için, tanrıları yatıştırmak istemiş.
Think not to appease the wrath of Israel with remorse. Neither will God's anger be turned aside.
Pişmanlığını dile getir ve İsrail'in acılarını biraz olsun hafiflet,... yoksa tanrının öfkesinden kurtulamazsın.
Appease your hunger, sir.
Açlığınızı dindirin efendim.
Not for survival, nor to secure shelter nor to appease hunger.
- Hayır. Sağ kalmak için değil, Emniyetimizi sağlamak, veya açlığı önlemek için de değil.
We'll have one quick one to appease the natives.
Herkese çabucak bir merhaba diyelim.
To love nature and to fear it, and to rely on it and to appease it where necessary.
Doğayı sevmek ve ondan korkmak, ona güvenmek ve gerektiğinde onu sakinleştirmek.
... to reverence the music, the drama, the rituals of the old gods, to love nature and to fear it, to rely upon it and to appease it when necessary.
"Müziğe, dramaya ve eski tanrılara yapılan törenlere saygı duymak, doğayı sevmek ve ondan korkmak, ona güvenmek ve gerektiğinde onu sakinleştirmek."
We shall say "Ni" again to you... if you do not appease us.
Bizi tatmin etmezseniz..... size tekrar "Ni" deriz.
He simply wanted to appease Mrs. Wormser.. ... to buy a little time.
Bayan Wormser'i biraz zaman kazanmak için oyalamak istemiştir.
You're saying his only goal was to appease her.
Tek amacının bayanı sakinleştirmek olduğunu mu söylüyorsun?
The Nagas usually sacrifice their prisoners to appease their volcano god.
Nagalar genellikle tanrıları yatıştırmak için esirleri volkana atıyorlarmış!
I thought it might be wise if I would take a jaunt out there and see if I can't appease the girl... The Colonel, sir.
Oraya kısa bir ziyarette bulunmam ve kızı--şey, albayı teskin etmem bence çok yerinde olurdu, komutanım.
In order to appease the gods, the druid priests... held... fire... rituals.
Tanrıları tatmin etmek için papazlar ayin ateşleri yaktılar.
When they build a factory or a skyscraper, they begin with a ceremony to appease the god who owns the land.
Ne zaman bir fabrika ya da bir gökdelen yapilacak olsa ; ise, topragin sahibi tanriyi hosnut edecek bir törenle baslaniyor.
I'll need you to appease Shaheen.
Şahı sakinleştirmek için size ihtiyacım var.
The god I must appease in order to regain my heart, my blood.
Canımı ve kanımı yeniden kazanmam için ödün vermem gereken tanrı.
In order to be whole again, he had to find this certain girl of his prophecy, and marry her to appease the God of the East.
Tekrar bir bütün olabilmek için kehanetindeki kızı bulmak, ve Doğu Tanrısı'nı teskin etmek için onunla evlenmek zorundaydı.
But to appease the emperor, he had to kill her.
Fakat imparatoru yatıştırmak için, onu öldürmek zorundaydı.
And then I will sacrifice Gracie Law to appease my emperor, and live out my earthly pleasures with Miao Yin.
Ve imparatorumu yatıştırmak için Gracie Law'ı kurban edeceğim, ve dünyevi zevklerimi Miao Yin ile yaşayacağım.
" If that'll appease
" Eğer mutlu olacaksan
I think it's time that we stopped trying to appease... a liberal New York-Washington lobby and concentrate on the future... not on the past.
Sanırım, artık Liberal New York-Washington lobisini yatıştırmaya çalışmaktan vazgeçip, geçmişe değil geleceğe yoğunlaşmalıyız.
According to our School's rules, we have to destroy their martial arts and send them away to appease our predecessors
Kurallara göre.... sizi felç edip... atalarımıza layık olmalıyız!
And enough people to buy them, to appease their rage.
Ve öfkelerini bastırmak için onları satın alacak yeterince de insan.
- And given half the chance, you'd appease the Kaiser as well.
Azıcık fırsat verilse Kaiser'i de memnun ederdiniz herhalde.
So was sacrificing virgins to appease the gods but we don't do that anymore.
Tanrılar için bakireleri kurban etmekte bir gelenek... -... ama artık yapmıyoruz.
It must appease my gnawing hunger.
İçimi kemiren açlığı yatıştırmalıyım.
You know, appease the gods of war.
Biliyorsun, savaşın Tanrılarını yatıştır
If you must hang someone, to appease your anger and fear, then hang me.
Birisini asmanız gerekiyorsa öfkenizi ve korkunuzu bastırmak için o zaman beni asın.
Who are you trying to appease... foreign governments, foreign bankers?
Yatıştırmaya çalıştıkların.. yabancı hükümetler, yabancı bankerler mi?
the only way we'll appease, the only way we'll appease these people when the ideas are diluted and watered down till they mean absolutely nothing.
tek yolumuz bu insanları dizginlemekse ne olacak? İdealler sulandırılıp, içi boşaltıldığında hiçbir anlam ifade etmezler.
That may appease him.
Bu onu yatıştırabilir.
We need to appease the Titans.
Titan'ları yatıştırmalıyız.
And now you'll go to appease him?
Sen ise ondan özür dilemeye mi gidiyorsun?
Come on... go and appease her.
Git. Oraya git ve onu buraya getir.
Throw the boy and girl into the river to appease the Dragon King.
Ejder Kral için bir erkek ve bir kız çocuk sunulacaktır.
To appease, to make feel better.
Dindirmek, iyi hissettirmek.
Believers protect themselves by leaving gifts of food and hell money outside their homes to appease the ghosts, to keep them from coming inside and causing trouble.
İnananlar da hayaletleri bastırmak, içeri girip, kendilerine musallat olmamaları için evlerinin dışına hediye yiyecekler ve "Cehennem Parası" bırakırlar.
We appease their conscience.
Vicdanlarını susturuyoruz.
Anyone who can appease a man's conscience can take his freedom away from him.
Birinin vicdanını susturabilen bir kişi, onun özgürlüğünü de alabilir.
And if you can't appease their conscience, you kill them.
Ve eğer onların vicdanlarını susturamazsan,... onları öldürüyorsun.
A proper marriage would appease the nobility.
Doğru bir evlilik soyluları tatmin eder.
We need a good sacrifice to appease the gods.
Tanrıların açlığını gidermemiz için iyi bir şey kurban etmeliyiz.
To appease your wife,... we'll have to pretend to be man and wife?
Bu nasıl şaka! Senin karın... Biz karı koca görüneceğiz?
Don't try to appease me.
Ben, seni sıkmayacağım.
But Chamberlain went determined to appease Hitler.
Ama Chamberlain, Hitler'i yatıştırmaya kararlı şekilde gitti.
We must appease his wrath! Volcano God!
Volkan tanrısı Quixiquoddal sinirli.