Beach traducir turco
14,281 traducción paralela
About the same, but with a beach.
Aynı sayılır. Tak farkı sahili.
It's... a picture of you on a beach... naked.
Bu... Senin sahilde çekilmiş bir resmin çıplak olarak.
Well, I've got a speech in Laguna Beach.
Laguna Beach'de söylevim var.
We'll not go to the beach.
Sahile gitmeyeceğiz.
If we go to the beach, the Masters will take the pyramid.
Sahile gidersek, sahipler piramidi alır.
I ever tell you about the time I caught an octopus on the reef outside of our hut and Bianca cooked it on an open fire right on the beach?
Kulübemizin dışındaki kayalıklarda yakaladığım ahtapotu anlattım mı size hiç? Bianca ile sahilde ateşte birlikte pişirmiştik.
I will be on the beach with a towel.
Ben de kumsalda havluyla bekleyeceğim.
We were at that little red cabin by the beach.
Sahildeki küçük kırmızı kulübedeydik.
The Club International of Brighton Beach
Brighton Beach Uluslararası Kulübü.
Imagine you're on the beach... lying in the sand.
Sahilde olduğunu hayal et kumun üstünde yattığını.
All the way down to the beach, as far as you can go, then it's on the right.
Sahile doğru tüm yolu git, tam sağ tarafta.
"Barefoot she walked along the beach, " To the old cottage where the hero awaits. "
Kahramanın beklediği eski kulübeye sahil boyunca yalınayak yürüdü.
From what, some kids running away on the beach?
Sahilde koşan çocuklardan mı?
You go to the beach hut and we will regroup.
Sahildeki kulübeye gidin. Orada buluşuruz.
I'm strolling along the beach here, eating a Strawberry Mivvi, which... is the king of ice lollies, as far as I'm concerned.
Şu anda sahilde yürüyorum ve vişneli dondurma yiyorum. Fikrimi sorarsanız şimdiye kadar yediğim en lezzetli dondurma.
After that, my credibility with crews on the beach Was in good order.
Sonra, sahildeki mürettebatla olan güvenirliğim iyi durumdaydı.
Provide a stipend to the crews on the beach, In exchange for their agreement to follow our lead in battle, Should the need arise to defend the island.
Sahildeki tayfalara para vererek adayı koruma gereği duyulması durumunda savaşta bizimle olacaklarını temin ediyoruz.
So you're just going to sail into the harbor, row yourself onto the beach, and read this?
Yani öylece o limana yelken açıp, sahile doğru kürek çekip bunu okuyacaksınız?
He would then mount a full-scale invasion of the beach, costing me any chance I might have of a peaceful transition.
Sonrasında adada tam çaplı bir istila başlatacak tabii ben barışcıl bir intikal sağlarsam olay değişir.
If the Navy took over, stormed the beach and cleared it, and why would that be such a bad thing?
Donanma orayı ele geçir ve sahile saldırır ve orayı temizlerse bu niye kötü bir şey olsun ki diyorum?
If the Navy takes the beach, there is no way I will recapture the trust of the men who would otherwise have surrendered.
Donanma sahili ele geçirirse yakalanan adamların güvenini bir daha asla kazanamam.
Why the fuck could you want to live in a world that says that fat pig on the beach is a man to be respected?
Sahildeki şişman domuzun saygı duyulan biri olduğu dünyada neden yaşamak isteyesin?
Then I'll go to the beach myself.
- O zaman sahile kendim gideceğim.
If you send someone else to read the pardon address, someone known to the men on that beach, it might work.
Eğer afları teklif etmek için başkasını gönderirsen o sahildeki adamları tanıyan birini, işe yarayabilir.
I have too many enemies between here and that beach.
O sahil ve burası arasında çokça düşmanım var.
If you send someone known to the men on that beach, it might work.
Eğer afları teklif etmek için başkasını gönderirsen o sahildeki adamları tanıyan birini, işe yarayabilir.
Because I suggested sending Hornigold to the beach?
Sırf Hornigold'un sahile gönderilmesini önerdim diye mi?
With the beach secured and no escape possible, they have no means to replenish supplies.
Tüm olası kaçış yollarının tutulmasıyla erzaklarını tazeleyemeyecekler.
When you reach the beach, make no attempt into the trees.
Sahile vardığınızda ormana girmeye çalışmayın.
Then I get in close to the queen and make it clear that either everyone on this crew is released with a guide to take them safely back to the beach, or the queen dies within days of the king.
Kraliçeye yaklaşacağım ve açıkça ya bir rehberler beraber bütün tayfanın serbest bıraklıp güvenle sahile döneceğini ya da kraliçenin de kralla beraber birkaç güne öleceğini söyleyeceğim.
The streets are swept, industry is in fashion, you're dressed like a Turkish whore, and all because a man arrived, stood on the beach, and said please.
Sokaklar temizlenmiş, Modada gelişme var, Orospu gibi giyinmişsin, tüm bunların sebebi de
You know, when I called Nassau home, most of the men on this beach weren't even men.
Biliyorsun ben, Nassau'ya "evim" dediğim zaman, bu sahildeki adamların çoğu, daha adam bile değildi.
It doesn't deserve anything else from me or the men on this beach.
Benden ya da bu sahildeki adamlardan .. daha fazla şeyi hak etmiyor.
And get the fuck off my beach.
Ve benim sahilimden siktir git.
Without means to engage them, their heavy guns would repel any attempt to defend the beach.
Onlarla karşılaşmanın yolu olmadan, ağır silahlarıyla kumsalı korumaya çalışan herkesi geri iteceklerdir.
And let's say somehow you're able to eliminate some of their numbers on the beach.
Diyelim ki bir şekilde, kumsalda bir kısım düşmanı haklayabildin.
Well, if Flint is alive, if he arrives at that beach, I can't have him finding 200 men waiting there for him.
Eğer, Flint yaşıyorsa o kumsala geldiğinde, karşısında 200 kişi bulmasına izin veremem.
- I'll station men on the beach to...
- Adamlarımı kumsala yer...
If tomorrow 100 men appear on the beach intending to join Captain Flint's crew, it will be a problem for the governor and it will be a problem for me.
Eğer yarın 100 adam kumsala Kaptan Flint'e katılmak için giderse, bu vali için sorun çıkaracak ve benim için de.
Ah, can't see how many men on the beach yet.
Kumsalda kaç kişi var daha göremiyoruz.
If he keeps the men off the beach with guns, he only enflames their curiosity.
Adamları kumsaldan silah zoruyla uzaklaştırırsa, sadece meraklarını canlandırır.
Well, Mr. De Groot says that from this position, when viewed from the beach, our hull sits beneath the horizon while our masts are above it.
Bay De Groot bu noktada sahilden bakıldığında gemi gövdemiz ufkun altında kalıyor gemi direğimiz görünse bile.
Thus, our lookout has a view of the beach, but the beach has no view of him or us.
Bu sayede biz sahili görebiliyorken sahilin bizi görmesine olanak yok.
Take the chest to the beach.
Sandığı kumsala götür.
I walked that beach today.
Bugün o sahilde yürüdüm.
The terrain inland may be to her advantage, but that beach is not.
Sahilin iç kısımları onun lehine olabilir ama sahil lehine değil.
I've just come back from the beach, and I couldn't help but notice the three additional ships anchored in the bay being outfitted for this battle right along with mine.
Sahilden yeni döndüm ve limanda demirlenmiş bu savaşta benim yanımda savaşmaya hazır üç gemiyi fark etmeden geçemedim.
I love living by the beach, you know...
Sahile yakın yerlerde yaşamayı seviyorum.
They spent weekends at the beach and went to the movies almost every night.
Hafta sonlarını sahilde geçiriyor ve neredeyse her akşam sinemaya gidiyorlardı.
- It's on the beach?
- Sahilde mi?
Go home along the beach.
Eve sahilden yürüyüp git.