Beaches traducir turco
890 traducción paralela
Four hundred thousand men are crowded on the beaches under bombardment from artillery and planes.
Kumsaldaki dört yüz bin asker topçu ve uçak bombardımanı altında.
They left them on the beaches to die or to be captured.
Onları sahilde ölüme ve esarete terk ettiler.
It sprawls out horizontally over 452 square miles of valleys and upland... of foothills and beaches.
Vadileriyle, tepeleriyle, bayırlarıyla 730 kilometre kareye ulaşıyor.
There are two possible landing beaches, one on the east side, one on the west.
Yanaşabileceğimiz iki olası sahil var. Doğu ve batı sahilleri.
They'll try and keep us off the beaches.
Bizi sahilden uzak tutmaya çalışacaklar.
I had ten days coming to me, and I looked forward to going into a happy coma on one of your beaches.
Önümde 10 günüm var ve bir plajınızda yan gelip yatmak için can atıyordum.
Nothing at all is being done about the beaches.
Sahiller için hiçbir tahkimat yapılmamış.
And the greatest armada and the vastest movement... of men and arms in the history of the world, rose from England... and set out for the assault on the beaches of Normandy... and the German fortress of Europe.
İngiltere kıyılarından ayrılıp... Normandiya sahillerinden Alman kalesi haline gelmiş olan Avrupa'ya... çıkarma yapmak üzere yola koyulmuştu.
The 15th Army is sitting on those cold beaches up there... waiting for an invasion that has already taken place... is an excellent example of war by horoscope.
15. ordu o soğuk plajlarda oturup... falcılar tarafından horoskopta görülen... çıkarmayı bekliyor.
I had thought to Cut the reeds desolate Beaches of Naniwa
Sazları kesmeyi düşünmüştüm. Naniwa'nın ıssız sahilleri...
Our paths separated desolate Beaches of Naniwa
Yollarımız ayrıldı. Naniwa'nın ıssız sahilleri.
desolate Beaches of Naniwa yearned more and more
Naniwa'nın ıssız sahilleri gittikçe daha çok özlüyorum.
Drive carefully, and don't swim from unpatrolled beaches.
Dikkatli araba kullanın ve cankurtaran olmayan sahillerde yüzmeyin.
So you hit the high spots and the gay beaches trying to forget him?
Onu unutmak için mi, çapkınlara ve eğlence düşkünlerine takılıyorsunuz?
She moved among all these crazy people through the casinos and beaches and brawls, from Marseille to Monaco as if she were loaded with Novocaine
Marsilya'dan Monako'ya kadar uzanan kumarhaneleri plajları ve meyhaneleri dolduran bu çılgın insanların arasında Uyuyormuş gibi dolaşıyordu.
They have since reembarked safely, but your men will avoid unnecessary spreading out across the beaches.
Sorunsuz bir şekilde geri döndüler. Ama adamlarınız kumsallarda gereksiz yayılmalardan kaçınacak.
Now, this thing can't be assaulted like regular beaches. It's on a 90-foot cliff.
Buraya sıradan bir kumsal gibi saldıramayız. 30 metrelik bir tepede.
It's got to be taken by a small force just before the main landings hit the beaches on either side, in darkness, and by surprise.
Ana çıkartma kuvvetleri iki taraftaki kumsallara varmadan hemen önce karanlıkta ve sürpriz bir saldırıyla alınması gerekiyor.
Towering mountains, white gold beaches... coconut palms and hot tropical sun.
Heybetli dağlar, beyaz altın rengi sahiller Hindistan cevizi ağaçları, ve kavurucu güneş.
- Pick them off the beaches.
- Onları plajlardan toplayacağız.
Pick an army off the beaches?
Bir orduyu plajlardan toplamak mı?
Get your men to the beaches.
Adamlarını plaja getir.
It won't be much like home on them beaches.
O plajlarda olduğunda eve de hiç benzemeyecek.
It's open beaches all the way along here.
Bütün bu kıyı açık bir plaj.
There are 30,000 men on the open beaches at this moment.
Şu anda 30.000 asker açık plajlarda bekliyor.
We wouldn't have made the beaches if it hadn't been for you.
Eğer başımızda sen olmasaydın plajlara bile gelemezdik.
Over a third of a million men were lifted from the mole and the beaches.
Mendireklerden ve plajlardan 3 milyonun üzerinde adam toplandı.
There wasn't much resistance on the beaches, not at all like the day we got to Sicily or Salerno, or...
Plajlarda fazla direnişle karşılaşmıyorduk. Sicilya ya da Salerno'daki durum yoktu.
He dreamed of the golden beaches and the white beaches so white they hurt your eyes.
Altın sarısı sahillerin ve gözünüzü alacak beyazlıktaki sahillerin hayalini kurdu.
Volcanoes surrounded by tropical palms and sandy beaches.
Tropik palmiyelerin ve kumsalların çevrelediği volkanlar...
We shall fight them on the beaches.
Onlarla plajlarda savaşacağız.
( clears throat ) We survive them on the beaches.
Onlarla plajlarda savaşırız.
Not a single AngIo-American shall set foot on the beaches.
Müttefik askerlerinden bir teki bile sahile varamayacak.
High winds, clouds, and some fog over the beaches.
Şiddetli rüzgar, bulutlu, sahilde biraz sis var.
I must remind everybody... ... that the American convoy for the Omaha and Utah beaches... ... they've farthest to go...
Hatırlatmak isterim Omaha ve Utah plajlarının Amerikan konvoyu en uzun yolu kat edecek.
Has anything been observed on the beaches?
Sahilde herhangi bir şey görüldü mü?
If we can hold them on the beaches... ... the invasion will collapse.
Onları plajlarda tutarsak istilayı püskürtürüz.
- Anything from the other beaches?
- Diğer plajlardan ses var mı?
Nowhere else in the world can you see beaches with pink sand.
Dünyanın başka hiçbir yerinde pembe kumları olan kumsallar göremezsin.
In the French beaches, vacationers, Europe as a whole, observe.
Fransız sahillerindeki tatilciler ve tüm Avrupa olanları izledi.
The movement to the mountains, lakes and beaches continues.
Dağlara, göl kenarlarına ve plajlara hareket devam ediyor.
You fought him in the cave, on the beaches, you fought him on the plains.
Mağarada boğuştun, kumsalda boğuştun, Ovalarda onunla boğuştun.
They're stringing barbed wire on the beaches and pouring concrete for pillboxes.
Sahil boyu dikenli tel koyuyorlar, küçük istihkamlara beton döküyorlar.
Among the great gallery of rogues and heroes thrown up on the beaches and ports no man was more respected or more damned than...
Kıyılara ve limanlara bırakılan o büyük sefiller ve kahramanlar yığını içinde kimse ondan fazla saygı görmemiş ve ondan fazla lanetlenmemişti.
I was alone face to face with the sea, far from cruises and beaches, fulfilling a childhood dream put off year after year.
Tek başıma denizle karşı karşıyaydım. Teknelerden ve plajlardan uzak yıllardır ertelediğim çocukluk hayalimi gerçekleştiriyordum.
Summers, far from the beaches.
Yazları kumsallardan uzakta.
If I were Kesselring, I'd have them on the beaches in two hours.
Eğer Kesselring'in yerinde olsaydım, onları iki saat içinde sahile naklederdim.
See you on the beaches.
Sahilde görüşürüz. - Evet, efendim.
But the difference between a real success and failure will be spelled out after we hit the beaches.
Ama başarı ve başarısızlık arasındaki hakiki fark sahile çıktıktan sonra belli olacaktır.
All our moves will be made down here on the beaches.
Bütün hareketlerimiz buradaki sahillerde olacak.
- Stop them on the beaches.
- Onları sahillerde durdurmalıyız.