Born and bred traducir turco
138 traducción paralela
Born and bred out yonder.
Yalnız doğup büyümüştür.
Im an old Kansas man myself born and bred in the western wilderness premier balloonist par excellence to the Miracle Wonderland Carnival Company.
Ben, eski bir Kansas'lıyım ; vahşi batıda, doğup büyüdüm. Harikalar Diyarı Karnaval Topluluğunun baş baloncusuydum.
He was born and bred in Ireland
İrlanda'da doğmuş ve büyümüş
You know I like the boy. But this is something that's born and bred in me. I'm 56 years old.
Oğlunu seviyorum, ama ben doğduğumdan beri böyleyim, 56 yaşındayım.
You weren't born and bred in New Bedford, were you?
New Bedfordda doğup büyümedin değil mi?
Tipperary born and bred.
Doğma büyüme İrlandalı.
I was born and bred in the fishing port of Nantucket.
Nantucket'in balıkçı limanında doğup büyüdüm.
I'm Nantucket born and bred.
Ben doğma büyüme Nantucket'liyim.
Why these ladies have had, some of them..... most of them, if not all of them, for the first time in their lives..... contact, social contact, with a gentleman born and bred... .. whom under no other circumstances could they possibly have met.
Bu hanımefendiler, bazıları hepsi değilse de, pek çoğu, hayatlarında ilk defa hiç bir koşulda tanışma imkânı bulamayacakları doğma büyüme bir beyefendi ile ilişki, sosyal ilişki, kurdular.
We are Slovaks born and bred, none of us will come empty handed out of this.
# Doğma büyüme Slovakız,... # #... bu işten eli boş çıkmayacağız. #
We are Slovaks born and bred none of us will come empty handed out of this, fight to the death, fight hard, till Slovaks rule in Slovakia
# Doğma büyüme Slovakız,... # #... bu işten eli boş çıkmayacağız. # # Ölümüne savaşalım, ölümüne çarpışalım, Slovaklar kendi yurtlarını yönetene kadar. #
I'm a man of mechanics, a tinsmith, a worker born and bred.
Ben mekanik bir adamım, bir lehimci, doğma büyüme işçiyim.
It was your word against the Garrett boys, three of the finest men I know born and bred right here in this town.
Seninkine karşı Garrett Kardeşler'in sözü, tanıdığım en kaliteli üç adam bu kasabada doğup, büyümüş insanlar.
Well, Doctor, you don't exactly sound as if you were born and bred here.
Siz de pek burada doğup büyümüş birine benzemiyorsunuz, doktor.
She was born and bred here, Cal, and ready for city lights.
Cal, Burada doğup büyümüş ve şehir hayatına özlem duyuyor.
Every one country-born and bred, not a water ditch among'em.
Her biri doğma büyüme buralı.
Born and bred.
Doğma büyüme.
Acted like they was born and bred in Ohio.
Ohio'da doğmuş ve terbiye görmemiş gibi bi halleri vardı.
I'm an argentinean, born and bred.
Ben bir Arjantinliyim, doğma büyüme.
I'm a shoe man, born and bred, damn it.
Ben doğma büyüme bir ayakkabıcıyım.
I mean, even me, I'm born and bred in the city and even I can be vulnerable to it.
Şehirde doğup büyümüş olmama rağmen ben bile hedef olabilirim.
Born and bred.
Dogdugum ve yetistigim yer.
BORN AND BRED, STUYVESANT HIGH SCHOOL, FORDHAM UNIVERSITY.
Sorun. Buralı bir erkeksiniz.
- Yeah, born and bred there, tiny.
- Evet, doğma büyüme.
" I'm a Notting-ham man, born and bred.
"Ben Notting-ham'liyim, doğma büyüme."
As for me, I was born and bred here on the mean streets of New Orleans.
Bana gelince, New Orleans'ta doğdum ve sokaklarında büyüdüm.
Well, we're born and bred on ships...
Biz gemilerde doğduk ve yetiştik.
- Junuh's born and bred Savannah.
- Junuh Savannah'da doğdu ve büyüdü.
Born and bred in Savannah, Georgia!
Savannah, Georgia'da doğup büyümüş olmak!
- Born and bred.
- Doğma büyüme.
London born and bred.
Hayır. Doğma büyüme Londralıyım.
Nearly every gorilla in every zoo around the world... is a lowland gorilla brought from the Congo years ago... and now born and bred in captivity.
Yeryüzündeki hayvanat bahçelerinde bulunan gorillerin hemen hemen hepsi Kongo'dan yıllar önce getirilmiş ova gorilleridir, ve çiftleştirilerek, tutsakmış gibi beslenirler.
As in born and bred in Maine?
Doğuştan mı yoksa sonradan olma mı?
- Born and bred... in the same tank.
- Doğma büyüme... aynı tank içinde.
I'm an American of Polish descent, but born and bred in the United States.
Amerikalıyım. Ailem Polonya göçmeni. Ben Amerika'da doğup büyüdüm.
When I was young and trying hard to get a foothold in the world of overachieving Ivy Leaguers I quickly found that confessing to the fact that I was born and bred in a place like Suicide Slum wasn't gonna win anybody over at a cocktail party.
Ben gençken ve kan emici sarmaşıklar arasına ayak basacak bir yer bulmuşken Kenar mahallede büyüyüp yetiştiğim gerçeğini itiraf etmenin kimsenin kokteyl partisinde görmek istemeyeceği türden bir şey olduğunu çabuk fark ettim.
Always been that way. Born and bred to catch my man. Of course, Val isn't exactly a man, but the formula still applies.
Her zaman öyleydim Erkeğimi yakalamak için doğmuş ve beslenmiş Elbette, Val tam bir erkek değil ama formül hâlâ geçerli.
Probably because I'm a born and bred Canadian, like them.
Muhtemelen onlar gibi doğma büyüme Kanadalı olduğum için.
- San francisco, born and bred.
- San Francisco, doğma ve büyüme.
He's a person who collects loans, and cheats people off, with a face that looks like a geta ( wooden clogs ) Could it be, it's.. Born and bred?
Anne bir kimseye ciddi bir şekilde aşık olmanın terbiyesizce olduğunu mu söylüyorsun?
I miss it so much. Well, I only lived there for a short while, but my mama was born and bred.
- Eh, ben orada kısa bir süre yaşadım sadece ama annem doğma büyüme oralı.
- Born and bred?
- Doğma büyüme mi?
- Born and bred!
- Doğma büyüme.
Born and bred right here on the island.
Bu adada doğdu ve yetiştirildi.
The best lambs are born and bred here.
En iyi kuzular burada doğar ve beslenirler.
Vegas girl, born and bred.
Tepeden tırnağa Vegas kızıyım.
Ron Peterson, Ohio born and bred.
Ron Peterson, Ohio'da doğdum ve büyüdüm.
Born to screw and bred to sing.
Düzmek için doğdum, şarkı söylemek için varım.
I play officer Aeryn Sun, and she is born and bred to be a soldier.
Adım John Crichton, Astronot'um.
- Born and bred.
- Doğma büyüme. - Ben de.
And what's more, it's high time that the born-and-bred Canadians took their destiny into their own hands.
Üstelik artık doğma büyüme Kanadalıların kaderlerinin kontrolünü ele almalarının zamanı geldi.