But not this time traducir turco
1,037 traducción paralela
But not this time.
Ama bu sefer değil.
But not this time.
Ama bu defa değil.
But not this time.
Ama bu sefer öyle yapmayacak.
- But not this time.
- Ama bu sefer değil.
You've cheated the executioner once, but not this time.
Celladı bir sefer kandırdın, ama bu sefer yapamayacaksın.
I can usually steer her where you want her to go, but not this time.
Onu hep istediğin şekilde ikna ettiğimi biliyorsun ama bu kez olmadı.
He's outsmarted me before, but not this time.
Önceden beni alt etmiş olabilir ama bu sefer değil.
Damn, okay Blice, but not this time
Lanet, tamam Blye, ama bu sefer değil
He's in North Room No. 3, but he may not recover this time.
3 nolu Kuzey Koğuşunda, ama bu kez kurtulamayabilir.
You know, this may not be the right time, but somehow, it seems that between...
Bu, doğru bir zaman olmayabilir ama nasılsa, öyle görünüyor ki...
I will lay a new egg, this time not a golden but a simple one. "
Ama bu sefer altından değil, normal bir yumurta yapacağım. " demiş.
This time you'll have a chance to shoot me, but not in the back.
Bu sefer bana ateş edebilirsin fakat arkadan değil.
Not as pretty as the first... but anyway, I took her hand and stroked it on the other side this time, just for a change.
Onun kadar güzel de değildi zaten neyse, elini tuttum ve bu sefer değişiklik olsun diye diğer taraftan okşamaya başladım.
After a number of successful trial flights a manned rocket was launched today at Cape Tacony that is not being sent along a fixed trajectory this time but is remote-controlled.
Bir kaç başarılı denemenin ardından sabit bir yörüngeye oturtulmayıp uzaktan kontrol edilecek ilk insanlı roket bugün Tacony üssünden fırlatıldı.
I know what's going through your mind, but this is not the time... or the place.
Yapma, aklından neler geçiyor biliyorum ama ne yeri ne de zamanı.
- But that they're not in any kind of hurry this time.
- Hiç aceleleri yokmuş. - Evet.
But this time? We do not have anything to give you.
Ama bu sefer size verecek hiçbir şeyimiz yok.
I know what's going on in your head, But do not you think it's time to forget this?
Aklından geçenleri tahmin ediyorum,... ama sence de artık unutma vakti gelmedi mi?
He is not taken to prison this time but to a road gang where his criminal behavior will cost him dearly.
Bu sefer hapse atılmaz ; ama kürek mahkumu olarak tutulur. Bu suç teşebbüsü ona pahalıya patlayacaktır.
But you're not allowed to come along this time.
Ama bu sefer yanımda gelmenize müsaade yok.
But I'm here on Sunday for the first time in my life, and for the very first time this KOW radio station begins, not only to DJ and to do my own thing, but to tell you a little story.
Ama bugün, bu Pazar sabahı, hayatımda ilk defa olarak ve bu KOW radyo istasyonu yayına başladığından beri ilk olarak müzik çalmayıp size küçük bir öykü anlatacağım.
Fred, I don't mean to interrupt you, but this is really not the time for negative thinking.
- Fred, Sözünü bölmek istemem ama, ama şimdi gerçekten olumsuz düşünecek zaman değil.
I've stood by and not said anything about all this, but now I think it's time it stopped.
Bak, şimdiye kadar bütün bu olup bitenler hakkında tek laf etmedim ama galiba dur demenin zamanı geldi.
You're not the boss in my house, Mr. Benedict... but I'll go along with you this time.
Bu evde patron siz değilsiniz Bay Benedict. Ancak bu seferlik izin vereceğim.
But this time, I am not going to tell you... what it is.
Ama bu sefer sana ne olduğunu söylemeyeceğim.
Today, in our prosperous society, work and bread already not they mean nothing, but, at the time, they were a basic necessity e this promise, that not it would make any direction today, at the time it seemed the promise of the Paradise.
Bugünlerde, refah içindeki yaşayan toplumumuz için, bu söylem artık çok birşey ifade etmiyor. Ama o dönemde, en temel ihtiyaçtı. Bugün önemsiz görülen bu vaat, o günlerde adeta cennet vaadi gibiydi.
But this is not the time to argue about it.
Ama şu anda bunu tartışmanın zamanı değil.
At this time, Japan it was not an industrial giant, but in this first year they had seen the spirit force and it disciplines of the Japanese soldier to take advantage on the English and the Americans, stronger the material level, but morally inferior.
Japonya o sıralar bir endüstri devi değildi. Fakat savaşın ilk yılında Japon askerlerinin ruhanî gücünün ve disiplininin silâhça üstün olan ancak moralman düşük olan Amerikalıları ve İngilizleri yenebileceğini görmüşlerdi.
But I'm not gonna let anybody stop me this time.
Ama bu kez kimsenin beni durdurmasına izin vermeyeceğim.
But not at this time.
Fakat bu kez değil.
It's not as graceful a phrase, I know, but I'm not looking to retire at this time.
O kadar incelikli değil, farkındayım. Ama emekli olacak gibi durmuyorum.
Maybe not, but this time it's gonna cost you ten grand.
Belki de hayır ama bu kez sana on bin dolara mal olacak.
But perhaps you do not want us to disturb you like this a second time.
# Hem, bir kez daha sizi böyle rahatsız etmemizi istemezsiniz herhalde.
I know, Zac, but this may not be the best time.
Belki de doğru zaman değildir. Bu, barışçıl bir görev.
I know, Zac, but this may not be the best time.
Biliyorum Zac, ama bu uygun zaman olmayabilir.
This is not a very good time to talk about it, but sometime soon, i'd like to sit down with you and talk about the mineral rights to this valley.
Şimdi pek uygun bir zaman değil ama yakında oturup seninle bu bölgenin maden haklarını konuşmamız gerekeceğini biliyorsun.
I'm not usually preoccupied with it, but this certainly seems like a valid time, wouldn't you say?
Ben de genelde kafaya takmam, ama bu sefer tam zamanıydı.
Your time may not mean much, Mr. Monk, but my time in this hospital is a precious commodity.
Sizin zamanınızın bir önemi olmayabilir, Mr. Monk, Ama bu hastanede benim zamanım çok değerlidir
But you do not know that this consent is no longer sufficient and that heaven has given me back a brother at the same time that it has given me back a father and you have now to obtain me from him.
Onun da rızasının yeterli olmadığından haberiniz yok. Tanrı beni kardeşimle babama kavuşturdu. Onun da rızasını almalısınız.
Okay, okay, I'll let you skip it this time but only if you promise not to work all night.
- Tamam. Bu sefer izin vereceğim. Ama sabahlamayacağına söz ver.
But this is not the case this time.
Ama bu sefer durum farklı.
That's the May Queen, in this morning for a carpenter. Yes, indeed. I recognise, er, Charles... that you bring to Ernestina not only love and protection... but also in time a considerable inheritance.
Charles, görüyorum ki sen Ernestina'ya sadece aşkı ve güveni vermeyecek, zaman içinde değerli bir miras da...
But I think in this instance... I would have to be out of my mind... not to recommend that you be sent to the asylum... for the criminally insane at Matteawan... until such time as duly constituted medical opinion... determines that you are no longer dangerous to the public at large.
Fakat bence bu durumda... kamuya karşı tehdit oluşturmadığınız hususunda... bir tıbbi görüş oluşana kadar... sizin Matteawan'daki suçluların kaldığı akıl hastanesinde... tutulmanız yönünde... bir karar vermemem düşünülemez.
Thanks for your help, really, but, uh, this is not the time or the place.
Yardımın için sağol, gerçekten, ama şu an bunun ne yeri, ne de zamanı değil.
It seems to be a question of trailing, of enigma, of murder, but in truth it's a question of power and freedom, of melancholy and dazzlement, so carefully coded within the spiral that you could miss it, and not discover immediately that this vertigo of space in reality stands for the vertigo of time.
Sanki mesele bir takipmis, muammaymis cinayetmis gibi görünür sarmalin içine itinayla kodlanmis oldugundan, iskalayabilir ya da hemen fark edemeyebilirsiniz kudret ve özgürlüktür, melankoli ve göz kamasmasidir mesele, mekandaymis gibi görünen vertigo zamandadir, zamanin vertigosudur asil söz konusu olan.
I started to call you that this time, when I saw you, but I didn't know if it would mean anything to you or not, or if you'd remember me doin'that.
Seni yine öyle çağıracaktım ama senin için ne anlam ifade edeceğini ya da hatırlayıp hatırlamayacağını bilemedim.
I know we're not perfect and we're going through a difficult time, but I just decided this is the perfect time to start fresh.
Mükemmel olmadığımızı ve zor zamanlardan geçtiğimizi biliyorum ama bunun yeniden başlamak için harika bir zaman olduğunu düşünüyorum.
Yeah, I'm drinking again, but it's not the same thing. This time it's good-time controlled drinking.
Bu sefer, iyi zamanlamalı kontrollü içiyorum.
I'm sorry, but this is not my idea of a good time.
Üzgünüm ama bu benim iyi zaman geçirmek için bulduğum bir fikir değil.
You may find this hard to believe, but fondling you while you make pee-pee, is not my idea of a good time.
Buna inanmayabilirsin ama, işerken seni okşamak, benim güzel zaman geçirme fikrim değildi.
There was a time for this law, but not any more.
Bu yasağın da bir zamanı vardı, ama artık bitti.
but not today 139
but not for me 77
but not impossible 44
but not right now 44
but not now 180
but not me 232
but not 178
but not yours 20
but not yet 76
but not too much 51
but not for me 77
but not impossible 44
but not right now 44
but not now 180
but not me 232
but not 178
but not yours 20
but not yet 76
but not too much 51