But that's good traducir turco
2,896 traducción paralela
But I've lived a life that's good and pure.
Ama sade ve güzel bir hayatım oldu.
But wait, hey, if the DEA's not tracking her stuff that's a good thing, right?
Ama dur, Narkotik malını takip etmiyorsa... bu iyi bir şey, değil mi?
And that's a very good thing for the world, but today is not a celebration for us.
Bu, dünya için iyi bir şey ancak bugün bizim için bir kutlama günü değil.
That's a really good point, but maybe next time you could try it without the sledgehammer.
Gerçekten iyi noktaya değindin, belki bir dahaki sefer şiddet olmadan sen denemelesin.
I never thought of it that way, but it's a good point.
Hiç öyle düşünmemiştim ama, iyi dedin gerçekten.
- She threw up blood. - And that's not good, but Amelia and Pete and Charlotte, they're gonna figure it out.
- Ki bu iyi bir şey değil ama Amelia, Pete ve Charlotte ellerinden geleni yapıyorlar.
Blake has been consistently good but has struggled to show the mentors who he really is under that nice-guy exterior.
Blake istikrarlıydı ama bu yakışıklılığının altındakini danışmanlara açmakta başarılı olamadı.
♪ love's suicide ♪ You know, I picked out this song, and I'm feeling good about it, but I need something to show Ryan that I'm different.
Bildiğiniz üzere bu şarkıyı seçtim ki seçimimden mutluyum, ama Ryan'a farklı bir şeyler göstermem gerekiyor.
Let's talk about Blake. He is the fastest, most adaptive actor that I've worked with that has that clumsy-thin quality, but he's good.
Çalıştığım en hızlı uyum sağlayan çok az da sakar bir oyuncu kendisi.
Most of our younger viewers new think of him as a myth many others still debate whether his one-man war on crime was right or wrong but this reporter hopes that wherever he is, he's enjoying a toast with good friends.
Genç seyircilerimizin çoğu onun bir masal olduğunu düşünüyor. Diğer pek çok kişi ise hâlâ suça karşı açtığı tek kişilik savaşın doğru mu yanlış mı olduğunu tartışıyor. Fakat şahsen, şu an her neredeyse dostlarıyla kadeh kaldırdığını umuyorum.
That's good, but who gets custody?
Güzel ama velayetleri kime geçecek?
That's good, but we don't really have time for jokes, so let's jump right into it, shall we?
Güzeldi ama şakaya ayıracak vaktimiz yok. Hemen konuya girelim.
That's all well and good... But do you know anything about this business?
Hepsi iyi ve güzel ama bu iş hakkında ne biliyorsun?
Well, it's a good find, but unless we prove that that key belonged to Bowden, it's not gonna help us much.
Bu güzel bir buluş ama bu anahtarı Bowden'a bağlayacak bir şey bulamazsak bize bir yararı olmayacak.
Well, I think it's a good idea that we take a walk, but shouldn't somebody be putting pressure on Jack Gilmore, like, right now?
Yürüyüşe çıkmamız iyi bir fikir biliyorum ama birilerinin şu anda Jack Gilmore'a baskı yapması gerekmez mi?
Apologies again for not writing sooner, but I trust this letter finds you well and in good spirits, and I hope that some of this unseasonably warm Petrograd weather... makes it to your neck of the woods.
Daha sık mektup gönderemediğim için tekrar özür diliyorum, umarım iyisindir, sağlığın ve keyfin yerindedir. Ve umarım mevsim normallerinin üzerinde giden Petrograd havası, sana iyi geliyordur.
But why's that good news?
- İyi de bunun neresi iyi haber?
I mean, I think we can all agree that it's weird Whitney's getting married before me, but I'm good.
Whitney'in benden önce evleniyor olmasının garip olduğunu hepimiz kabul ediyoruz sanırım ama ben iyiyim.
I guess it's good you always work back to each other in the end, but that on-again, off-again deal usually ends badly.
Bu iyi bir şey sanırım. Sonunda yine birbirinize dönüyorsunuz. Ama ayrıl-barış olayı genellikle kötü biter.
You know, having sex on the beach sounds like a good idea, but then there's all the sand and the bottle caps, and that kid with the lost soccer ball.
Plajda seks yapmak kulağa güzel bir fikirmiş gibi geliyor ama her yerin kum olması, cam parçaları ve şu futbol topunu kaybetmiş çocuk.
I get that you can't share your intel, but if I share with you what I've got, you'll take over, and I'm out in the cold for good.
İstihbaratını paylaşamazsın bunu anlarım ama eğer ben elimdekini seninle paylaşırsam ve devralırsan, o zaman komple kayıplara karışırım.
- But we get that now. It's good, we get it.
- Bunun zaten farkındayız, gayet iyiydi.
But the bigger truth is John Ross is a good boy, and he has a good heart, and he doesn't want you to feel that he's taking advantage.
Ama işin doğrusu John Ross iyi bir çocuk, iyi bir kalbi var ve senin üzerinden çıkar yapmış gibi hissettirmek istemiyor.
But you told me, and that's a good first step.
- Ama bana anlattın ve bu güzel bir ilk adım.
I own a minor-league team right here in town that's good enough for the majors, but I've never bumped them.
Şehirdeki bir ikinci lig takımının sahibiyim ve yeterince iyiler ama onları asla zorlamıyorum. Neden biliyor musunuz?
Hey, but it's a good thing for you guys that I was there, though, huh?
Ama orada olmam sizin işinize yaradı değil mi?
Well, I don't think that's such a good idea, Rusty, because you may not have seen the killer's face, but I'm pretty sure he saw yours.
Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum, Rusty çünkü sen katilin yüzünü görmemiş olabilirsin ama eminim o seninkini gördü.
I mean that was good cos obviously I've seen many of them, but, in my time, so I got all the bits right.
Yani bizzat çok fazla görmüş olmam iyi oldu. Ama zamanında tüm kısımlarını eksiksiz öğrendim.
I know about all that, but it's no good to me.
- Biliyorum ama bunun bana yararı olmaz.
But the thing is, if we can persuade the Brazilian authorities that it is, then there's a good chance they won't deport me.
Ama olay şu ki ; Brezilyalı yetkililere benim olduğuna ikna edebilirsek beni sınır dışı etmemeleri için iyi bir şansımız olabilir.
But you've never even come up with an idea as good as the frisbee, and that's saying something.
Ama senin hiçbir zaman frizbi kadar güzel bir fikrin olmadı ve bu da bazı şeylerin göstergesi.
Look, I know that you guys had a fight, but he's a good person.
Bak, kavga ettiğinizi biliyorum ama iyi bir insan o.
Frank's got a prostate the size of a VW. The guy next to him, Rog, he's got a fungus that I shouldn't speak about in mixed company, but it's not good.
Frank'in Volkswagen boyunda bir prostatı var ve yanındaki eleman Rog'un da, yabancılara bahsetmemem gereken bir mantar hastalığı var, çok kötü.
Thanks, but I don't think that's a very good idea.
Teşekkürller, ama ben bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.
Maybe not, but it's a good thing you found all that Jesús Malverde stuff.
- Belki değil, ama senin bulduğun bütün Jesus Malverde olayı iyi bir şey.
Well, that's all fine and good, but what if the banana is soft and mushy, and doglegs sharply to the left?
Bütün bunlar iyi ve güzel ama ya muz yumuşak ve hamurumsu ve sola doğru keskin bir viraja giriyorsa?
Well, that's good, but I'll tell you, he'll never lasso another heifer as fine as you, Annie Oakley.
Bu güzel, ama sana söyleyeyim ; o asla senin kadar iyi bir düveyi kementle yakalayamaz Annie Oakley.
They've had a good innings, but when the great umpire in the sky shows you the finger, it's time to take that long walk back to the pavilion.
Onlar güzel ve uzun bir ömüre sahiptiler, ama gökyüzündeki yüce hakem sana parmağını gösterdiğinde, ışığa doğru yol almanın zamanı gelmiş demektir.
That's bad news for Weaver, but good news for us.
Weaver için kötü ama bizim için iyi haber.
But luckily, this time, I made an exception, because if there's one thing that I can never resist, it's a good tote bag.
Ama şansıma, bu sefer bir istisna yaptım. Çünkü dayanamayacağım bir şey varsa, o da iyi bir çantadır.
Look, I wasn't good to you when I had the chance, but that's my burden to bear, not yours, and please don't tell me that my mistakes turned you into a coward.
Ve sakın benim yaptığım hataların seni korkağa dönüştürdüğünü söyleme.
But that's good. That's a writing credit.
İyi, yazar olarak yazıyor işte.
He may have given me a very good start, but I earned every dollar after that.
İyi bir başlangıç yapmamı sağlamış olabilir... Ama sonra her doları kendim kazandım.
He said, "But you're not that good with laces."
"Ama bağcıklarını bağlamak konusunda da çalışmalısın."
But that's good.
Neyse, iyi bari.
That's so good! I mean, we know it's short notice, but we'd love you all to come with us.
Biraz geç haber vermiş gibi olduk ama hepinizin bizimle gelmesini çok isteriz.
Good to hear you're getting some help, but I don't think there's a woman out there alive that could fix you, John.
Yardım istediğini görmek güzel ama dünya üzerinde hiçbir kadının seni düzeltebileceğini sanmıyorum ben, John.
♪ Look at me, honey... ♪ But maybe that's a good thing.
Ama belki bu iyi bir seydir.
- Oh, that's very - that's actually pretty good, but you know what?
Oh, aslında bu - aslında bu baya iyi, fakat biliyor musun?
Ooh, that's a good start, but, you know, make it hurt.
İyi başlangıç oldu. Ama biraz acıt.
That's a boy. Sorry we're late, but it's for a good reason.
Geç kaldık ama güzel bir sebep yüzünden.
but that's not you 16
but that's beside the point 34
but that's okay 199
but that's not why i'm here 50
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's normal 26
but that's not me 25
but that's the way it is 43
but that's not all 68
but that's beside the point 34
but that's okay 199
but that's not why i'm here 50
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's normal 26
but that's not me 25
but that's the way it is 43
but that's not all 68