But that's just it traducir turco
2,926 traducción paralela
It's pointless. But Karl, the point is, like Ricky's just flagged up, is that some of these countries, the...
- Ama Karl, Ricky'nin de bahsettiği gibi...
just so that he'd be aware of what was happening, but the day when he went down to meet you and came home, it was like the world changed.
Sırf olup bitenden haberi olsun diye. Ama buluşmanızdan döndüğünde sanki dünyası değişmişti.
I do. I do. I mean, Amelia's made it very clear that she doesn't want my help, but I just--I love her, and I-I want her to know that if she needs me- -
Amelia benim yardımımı istemediğini çok net ortaya koydu ancak ben onu seviyorum.
And after that, I-I thought that Chester and I were gonna be hot and heavy. But it just wasn't meant to be.
Ondan sonra Chester ile aramızda bir çekim olacağını sanıyordum ama birbirimiz için yaratılmamışız.
When you lied about being green, I know I overreacted, okay, but it's just that that is exactly what happened with my ex.
Çevreci olma konusunda söylediğin yalana aşırı tepki verdiğimin farkındayım ama eski eşimle de aynen bunları yaşanmıştım.
It should have, yes, but my theory - - and it's just a theory - - is that this toxin or parasite or whatever it is, needed time to incubate, to mature.
Öldürmeliydi, evet ama benim teorim ki bu sadece bir teori bu toksin veya parazit, ya da her neyse üreme için zamana ihtiyacı vardı, olgunlaşması için yani.
Yes, and I will try to answer that to your satisfaction, but there's just so much to tell you and very little time to tell it in.
Evet, ve seni tatmin edecek şekilde bunu cevaplamaya çalışacağım ama sana anlatacak çok fazla şey var ve anlatmak içinde çok az zaman.
It's just that, uh I know you're gonna say this is crazy and stupid, but when I saw you laying there on the ground... I...
Sadece bunun çılgınca ya da aptalca olduğunu söyleyeceksin biliyorum ama seni orada öylece yatarken görünce ben...
I'll-I'll put it on my card, but I-I-I'm just gonna say it's a gift because that's the only way I can do this anymore.
Kendi kartımı yazacağım ama bunu hediyeymiş gibi düşüneceğim çünkü başka türlü yapamıyorum artık.
But these folks were just telling us that it... It's not an accident.
Fakat bu beyler bize bunun kaza olmadığını söylüyordu.
It's just the hygiene bit, but you'll get a letter about that.
Hijyen konusunda sıkıntı var biraz. Bu konuda bir mektup alacaksın.
But it's just that at my age, when you know, you know.
Ama, benim yaşıma gelince anlamışsan, anlamışsındır.
That's just it. I said thank you right away, but I know nothing about clocks.
Öyle, hemen teşekkür de ettim ancak saatler hakkında bir şey bilmem.
It's just... after everything that happened in school, you're not going to believe it, but, um...
Sadece okulda olanlardan sonra buna inanmayacaksın ama...
But just because her baby's going to die doesn't mean that it's okay for me to... Rush the process.
Ama bebeği nihayetinde ölecek diye bu sürecin daha da hızlı işlemesine katkıda bulunamam.
But... Just because love is beautiful, does not mean that it's always happy.
Ama sadece aşk güzel olduğu için her zaman mutlu olunacak diye bir şey yok.
It's just that I thought that moving out here, changing everything, that my life was finally going to be my own, but it's not.
Buraya taşınıp her şeyi değiştirince hayatımın bana ait olacağını düşünmüştüm ama olmadı.
But you're just lucky that I caught it,'cause I'm guessing from this envelope, you guys are hoping to avoid the port authority.
Ama yakaladığım için şanslısınız. Bu zarfa bakarak diyebilirim ki liman yetkililerinden uzak durmayı istiyorsunuz.
Hey, man, it's probably nothing, but I got a container truck that just came through the security gate.
Muhtemelen önemsiz bir şey ama şimdi güvenlik kapısından bir konteyner kamyonu giriş yaptı.
Oh, no, I was just thinking maybe it be a good idea to keep him from lawyering up, but we're past that now, so let's just...
Oh, hayır, ben de ona isterse avukatını arayabileceğinin iyi bir fikir olduğunu düşünüyordum ki, bu konu geride kaldı, o yüzden hadi..
Yes, it's just for an internship, but I haven't been this nervous since I auditioned for NYADA, and we all know how that turned out.
Evet, stajyer pozisyonu sadece ama NYDSA seçmelerinden beri hiç bu kadar heyecanlanmamıştım ve hepimiz onun sonucunu biliyoruz.
I usually don't believe in the lamestream media's definition of "science," but it just makes sense that your metabolism is grinding to a halt.
Bilimin medyadaki basmakalıp tarifine inanmam genelde ama metabolizmanın zınk diye durmak üzere olması gayet mantıklı geldi bana.
You were right it's not just a city but a great Kingdom that we need to build... we will built it over these ashes...
Haklıydın. Sadece bir şehir değil muhteşem bir racalık kurmalıyız.
Well, right, had I kept an eye on Victoria, I would have, but, see, the problem is, ever since you came back, and even before that, it's like you just expect me to be your fashionably dressed, technologically savvy sidekick.
Pekala, Victoria'yı gözetledim mi gözetlerdim ama, bak buradaki sorunu görüyor musun geri döndüğünden beri, hatta ondan da önce... modern giyimli, teknoloji meraklısı yardımcın olmamı bekliyorsun.
You know, but now that we're engaged, it's just the things that you do, they say something about me.
Ama şimdi nişanlandık ve artık yaptıkların, benim hakkımda da bir şeyler anlatıyor.
- I was just fighting it. - But that's impossible!
- Yakın zamanda onunla savaşmıştım..
You're just too prideful to admit it, but that's okay.
Sadece bunu kabul edemeyecek kadar gururlusunuz. Ama ziyanı yok.
Why, it just goes to show, Mason, if you knew anything at all, you would know that Emily Thorne, despite her sizeable pocketbook, is nothing but a juvie girl who cleaned up nicely.
Göreceğiz Mason. Madem her şeyi biliyorsun Emily Thorne'un büyük bütçesine rağmen güzelce aklanmış bir ıslahevi kızından başka bir şey olmadığını da biliyorsundur.
Look, it's not like she had periodontal surgery or a third molar extraction, so she's basically fine, but just don't try and hug her because I tried that and she said it was incredibly painful.
Bak, diş etlerine ilişkin cerrahi operasyon geçirmedi ya da... ya da üçüncü azı dişi çekilmesi. yani kısacası kız iyi. Sadece sarılma çünkü bunu denedim ve çok fena ağrıdığını söyledi.
- Okay, I know work has been crazy and that's why we haven't been able to have our honeymoon yet, but I do think it's really important that we have some quality time together, just the two of us.
- Tamam, işinin çılgınca olduğunu biliyorum. ve bu yüzden balayına bile gidemedik. ama düşünüyorum ki, birlikte biraz iyi zaman geçirmemiz çok önemli.
I have to tell Max something horrible, and I tried to create the perfect moment so that he doesn't get angry at me, but instead I just made it so much worse.
Max'e çok kötü bir şey söylemem lazım ve bana kızmasın diye iyi anını yakalamaya çalışıyorum ama iyileştirmek yerine daha kötü yaptım.
He's already gone... but if you want it that bad why don't you pick just one card?
O kişi çoktan gitti ama eğer çok istiyorsan...
It's not like I didn't know that you could have been angry... but I think I just thought of you as a comfortable friend, which I shouldn't have done.
Senin kızacağını bilmiyor değildim ama... Senin ne kadar anlayışlı olduğunu bildiğim için yapmamam gereken bir şey yaptım.
If it's just words that might be true, but it's the truth.
Dediklerim bazen belki gerçek olabilir ve bu da gerçekti.
People think it's killing that I like, but murder is just an act.
İnsanlar öldürmekten hoşlandığımı sanıyorlar ama cinayet işlemek sadece bir eylem.
I'm just saying that, when a man saves your life, it's only natural to feel in his debt, but you didn't have to go to all this trouble.
Adamın biri hayatını kurtardığında kendini borçlu hissetmenin doğal olduğunu söylüyorum. Ama bu kadar zahmete girmene gerek yoktu.
It's not that I was listening, but they asked me to wait just outside.
- Evet, elbette. Dinlediğimden değil ama hemen kapının önünde beklememi söylediler.
Jess, I get it that your parents are divorced, but can't they just have one meal together?
Jess, tamam anne baban boşanmış ama oturup beraber yemek de mi yiyemiyorlar?
Look, June, look, I think it's great that you care about your friend, but maybe just concentrate on having your own fun Halloween.
Arkadaşınla ilgilenmen güzel bir şey. Ama belki de kendi Cadılar Bayramı eğlencene konsantre olmalısın.
Well, I'm not happy about it, either, but we just... we have to trust that Parker's gonna see it through to the end.
Ben de bu durumdan hosnut degilim ama Parker'in bu isi sonuna kadar götürecegine güvenmemiz gerek.
And it's not really doing much, just kind of sitting there in my dresser with these socks I bought for hiking, but then I never go hiking, and I just thought that maybe you would want it.
Yürüyüş çoraplarımı koymuştum ama hiç yürüyüşe gitmediğime göre belki sen istersin dedim.
He wishes this never happened, but it happened, and now it's up to us to come up with a plan that makes him feel just a little less scared, makes him believe it'll all be okay.
Keşke hiç olmasaydı, diyor ama olan oldu. Şimdi onun daha az korkmasını ve her şeyin düzeleceğine inanmasını sağlayacak planı bulmak bizim elimizde.
But it's not just Dr. Shulman's patients that are leaving.
Ama sadece Dr. Shulman'ın hastaları ayrılmıyor.
Nope, but I think that's what we're gonna have to do, so, uh, let's just set our minds to it.
- Hayır, ama sanırım yapmamız gereken bu. O yüzden, bu fikre bir an önce alışalım.
It's just that I got cold, so I put on your button-down, but it doesn't even fit me right,'cause I'm just a girl.
Sadece biraz üşüdüm, senin gömleğini giydim. Ama bana olmuyor bile. Çünkü ben bir kızım.
But you... you... I feel like you do this thing, where every time there's something good in your life, soththing that's making you feel good about yourself, or anything like that, you... you just run away from it.
Ama sen--sen--Sen bunu yaparken şey gibi hissediyorum ne zaman hayatında güzel bir şey olsa, sana kendini iyi hissettirecek bir şey olsa, ya da bunu sağlayacak ne varsa, ondan kaçıyorsun.
We should keep writing, uh, Jeanne's new songs, so... no, I know that Jeanne likes it when we write together, but our deals... are separate, and I just need a little bit of time
Jeanne'nin yeni şarkılarına söz yazmaya devam etmeliyiz, böylece... Jeanne'nin birlikte söz yazmamızı sevdiğini biliyorum ama anlaşmalarımız ayrı ve şu anda biraz zamana ihtiyacım var.
But what's weirder is that it's not just fish.
Daha da tuhafı sadece balık değil.
Yeah, but- - but what if I wrote a scene where our characters get along and I slipped it into Emmet's script and that way I'll find out if he hates me or if he's just being method.
Evet, ama ya ben ikimizin bir arada olduğu bir senaryo yazarsam ve onunkinin içine sıkıştırırsam? Bu sayede benden nefret mi ediyor yoksa aktör metodunu mu uyguluyor öğrenirim.
I know Sadie freaked you out with all this talk about tests, but I just want to remind you that at the end of the day, it's all about love.
Sadie'nin testler hakkında konuşup sizi korkuttuğunu biliyorum ama en sonunda önemli olan tek şeyin aşk olduğunu hatırlatayım.
As doctors, we want to believe that no matter who's on that table, we provide the same care, but it's just not true.
Doktorlar olarak, önümüze hangi vak'a gelirse gelsin aynı özenle yaklaşmak isteriz ancak bu her zaman böyle olmaz.
but that's not you 16
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's it 276
but that's the way it is 43
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's it 276
but that's the way it is 43