But that's not possible traducir turco
213 traducción paralela
She's claiming the baby's Reg's, but you and I both know that's not possible, don't we, Valerie?
Bebeğin babasının Reg olduğunu iddia ediyor ama ikimiz de bunun mümkün olmadığını biliyoruz değil mi, Valerie?
But to your city, the railroad has brought growth, prosperity and a closeness to the outside world that otherwise would not have been possible.
Ama bu demiryolu şehrinize daha önce mümkün olmayan bir gelişme refah ve dış dünyayla bağlantı getiriyor.
But that's not possible.
Bir yol bulacağız. Fakat bu olanaksız.
That's possible - but you are not of our faith, and that is what counts with me.
Olabilir, ama bizim inancımızda değilsin, ve benim önemsediğim bu.
But that's not possible.
Fakat bu mümkün değil.
But that's not possible.
Ama bu mümkün değil.
I'm really touched that you want to come, but it's not possible.
Gerçekten gelmek istediğine inanıyorum, ama mümkün değil.
But that's not possible!
Fakat olanaksız!
But come on, that's not possible.
Ama... boşversene olmaz.
'That's what I said, until I was introduced to the General'and realised that it was not only possible...'but that education was ready to leap from the Dark Ages...'into the 20th and 21st centuries.
Ben de öyle diyordum, ta ki General'le tanıştırılana kadar... ve fark ettim ki bu yöntem yalnızca olanaklı değil... aynı zamanda karanlık çağlardan 20. ve 21. yy'a dek... öğretimde sıçrama yapmak için hazırda bekliyordu.
But that's not possible.
Fakat bu imkansız.
Yes, the voters should be completely informed, but that's just not possible.
Seçmenlere her şeyi anlatmak lazım. Ama maalesef bu mümkün değil.
But that's not possible.
- Ama bu imkansız.
That's possible, but you're not trying to say, Mr. Secretary General that the hibernated man is related to my wife?
Olabilir, ama buna dayanarak, o adamın karımın akrabası olduğunu söyleyebilir misiniz, Sayın Genel Sekreter?
But that's not possible.
Üzgünüm ama, bu mümkün değil.
But, Andre, that's not possible.
Ama Andre, bu mümkün değil.
But that's not possible. Nothing can do that.
Bunu hiçbir şey yapamaz.
But that's just not possible.
Ama bu mümkün değil.
Apollo, that's possible, but what if they're not?
Apollo, bu mümkün ama ya öyle değilse?
Oh, but Caesar, that's not possible.
- Ah, ama, Sezar, mümkün değil.
That's an objective not for a hundred years but for a thousand or for 10 thousand but it also is possible.
Bu yüzyılları değil 10.000 yılı bulacak fakat imkansız olmayan bir süreç.
And when Eva said she wanted to have one, but it's not possible with Herbert... and she doesn't want one by that old guy, only by you, oh, Franz, I was so happy!
Ve Eva çocuk sahibi olmak istediğini söylediğinde bunun Herbert'le olması mümkün değilmiş. Ve o yaşlı adamdan da istemiyormuş, sadece senden istiyormuş. Ah Franz, çok mutluydum.
But that's not true, it's not possible.
Ama bu doğru değil. Bu mümkün değil.
But that's not possible.
Ama bu imkansız.
Well, it's not that I don't believe you, but isn't it possible John didn't tell you his real reason for being in there?
Size inanmadığımdan değil, ama John'un orada bulunmasının gerçek sebebini size söylememiş olması mümkün olabilir mi?
I'm sorry, Harry, but that's just not possible.
Harry, üzgünüm ama bu imkansız.
That's what I want more than anything else - but it's not possible, not yet.
Bunu her şeyden çok istiyorum... ama imkansız, henüz olmaz.
- Normally, police divers would have tried to pull Montgomery free... - Hi. But due to the car's precarious position... and the force of the water, that has not been possible.
Normal şartlarda polis dalgıçları Montgomery'yi çıkarmaya çalışırdı ama aracın tehlikeli pozisyonu ve akıntının şiddeti nedeniyle bu mümkün olmadı.
I think it's admirable that you made a connection... but the purpose of this meeting is to determine what is best for Raymond... whether or not he's capable of functioning in the community... and what, in fact, he wants, if that's possible to determine.
Bence onunla bir bağ kurmanız takdire şâyan bir durum ancak bu toplantının sebebi, Raymond için neyin en iyi olduğuna toplum içinde yaşayabilip yaşayamayacağına, mümkün olduğunca kendi arzularını da göz önünde bulundurarak karar vermektir.
I'm sorry, but that's not possible.
Özür dilerim ama bu mümkün değil.
I know this is not the best moment possible, but you see that's how it is with business
Şuan doğru zaman değil ama iş iştir.
- But that's not possible.
- Ama bu mümkün değil.
- But it is not possible that she has taken one on dose of the medicine for accident?
- Ama annem kazara ilacından aşırı doz almış olamaz mı?
Sometimes I think I'm in love, but I know that's not possible, because I just met him.
Bazen aşık olduğumu düşünüyorum ama aslında bu imkansız bir şey. Çünkü daha yeni tanıştık.
That's possible, but that's not it.
Olabilirdi, ama değil.
But although he did his best it was not possible to repress the fact that Zentropa during the war transported jews in cattle trains to concentration camps, and American officers first class afterwards.
Fakat elinden gelen en iyisini yapmış olmasına rağmen, hiçbirşey, Savaş boyunca Zentropa'nın... yahudileri, büyükbaş hayvan taşıma vagonlarıyla toplama kamplarına taşıması, ve savaştan sonra da... Amerikan subaylarını birinci mevkiide ağırlaması gerçeğini değiştiremezdi.
Yeah, but it's not possible that under the microscope there's something that you could never see?
Evet, ama acaba mikroskop altında bile göremeyeceğiniz şeyler olabilir mi? Yani bazı ufak tefek şeyler...
But that's not possible, it's not realistic, and probably not desirable. Hello.
Ama her iki durumda da bunun haberi okuyan insanların zekasına bir hakaret olduğunu düşünüyorum.
~ But that's... that's not possible.
- Ama bu... Mümkün değil.
But that's not possible now.
Fakat bu şimdi mümkün değil.
But I realize that's not possible now.
Ama şu anda bunun imkansız olduğunu biliyorum.
Look, Joey I realize this is the role of a lifetime for you and if I could just fire Joseph, I would. But that's not possible.
Bak, Joey bu rolün bütün hayatını aldığını fark ettim ve sadece Joseph'ı kovabilseydim, yapardım.
Maybe for the first time it occurs to you not just to get the tape... but that it's possible to eliminate him.
.. ve belki de ilk kez o anda, sadece kasedi almayı değil,... onu ortadan kaldırmayı da düşündün.
But unless we have hiked 3, OOO miles north, I do not see how that's possible.
Machu Picchu'daki tapinaklara ne demeli?
But that's not possible, Laura.
Ama bu imkânsız, Laura.
But that's simply not possible.
Bu mümkün değil.
I feel that it's almost not possible that I met you... but... I did.
Seninle tanışmış olmam bir mucize gibi geliyor ama... tanıştım.
Belmont and Veraldi, that's possible, but not Laffite.
Belmont ve Veraldi, olabilirler fakat Laffite değil
But- - but--that's not possible!
Bu imkansız.
- That's not possible. - I know. This could be an isolated event, but that he's infected at all means everybody there is at risk.
Biliyorum, biliyorum bu istisnai bir durum olabilir ama onda virüsün bulunması oradaki herkesin tehlikede olduğu anlamına geliyor.
Well, I agree that anything's possible but it's not very realistic, is it?
Her şeyin olabileceğine katılıyorum. Ama bu hiç gerçekçi değil. Öyle değil mi?
but that's not you 16
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's the way it is 43
but that's not all 68
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's the way it is 43
but that's not all 68