But that's not true traducir turco
559 traducción paralela
But that's not true, Captain Bligh.
Bu doğru değil, Kaptan Bligh.
I thought because I was young, I had self-control but that's not true.
Genç olduğum için kendimi kontrol edebilirim sandım ama bu doğru değil.
You may have heard that I can erase a memory, good or bad, but it's not true.
İsteyerek veya istemeyerek bir hafızayı silebildiğimi duymuş olmalısınız fakat bu doğru değil.
People thought I was marrying into the Berent family for reasons but that's not true.
İnsanlar seninle evlenecek olmamın birtakım sebepleri olduğunu düşünüyordu. Ama bu doğru değil.
But that's not true, that's a superstition.
Bu doğru değil ama. Batıl inanç.
- But that's not true.
- Bu doğru değil.
But that's not true. - You ─
- Ama bu doğru değil.
But that I'll give my voice on Richard's side... to bar my master's heirs in true descent - God knows I will not do it... to the death.
Ama efendimin gerçek varisleri varken Richard'dan yana çıkmaya gelince, Tanrı bilir bunu yapmam, canım pahasına bile olsa.
They said I do terrible things to people, but that's not true.
İnsanlara korkunç şeyler yaptığımı söylediler, ancak bu doğru değil.
That's true, that's perfectly true, but I'm not lying now, I- -
Doğru, kesinlikle haklısın ama şu an yalan söylemiyorum -
It's true, in a way, but I'm really not like that.
Aslında bir açıdan doğru. Ama gerçekte öyle biri değilim.
But that's not true, Dave.
Ama bu doğru değil, Dave.
Oh, no, sir. That's ridiculous. But even if it were true... even if this house were full of evil, Madeline is not.
Hayır, bayım, bu saçmalık, ama doğru bile olsa tüm ev kötülükle dolu bile olsa...
We often think that, but it's not true.
Sıklıkla böyle düşünürüz ama yanlış.
I've sent 20 runners around with the news that the entire Spartan army is marching north. - But that's not true.
- Ama bu doğru değil.
But that's not true!
Ama bu doğru değil.
It is a true fact... that the greatest swordsman in Italy... would not fear the second greatest... but would fear the worst, for that one would be unpredictable.
İtalya'nın en büyük silahşörü ikinci en büyük silahşörden değil de en kötüsünden korkarmış en kötünün sağı solu belli olmadığı için.
But that's not true, Richard. You can, you have.
Ama doğru değil, Richard, verdin bile.
I wrote this other boy that I love him but I swear it's not true. It's just...
Diğer adama onu sevdiğimi yazmıştım ama yemin ederim ki yalandı.
But that's not true.
Ama bu doğru değil.
But it is not true that we do what we do just for fun.
Ama yaptığımız şeyleri, sırf eğlence olsun diye yaptığımız kesinlikle doğru değil.
But it's not true that I'm a great actor.
Bu doğru değil.
But I'm not sure that's true or even kind.
Ama bunun doğru olduğundan bile emin değilim.
Yeah, right. But it's not true, because, I, I don't need all that power, you know.
Evet doğru bu, ama şu var, o kadar gücü istemem ben.
I'm not saying that you're wrong, Hasslein, but before I have them shot against a wall I want convincing that the handwriting on the wall is calculably true.
Yanılıyorsun demiyorum Hasslein, fakat onları duvara çivilemeden önce duvardaki el yazısının gerçekten doğru olduğuna inanmak istiyorum.
That's not true, but thanks anyway.
Bu doğru değil, ama yine de teşekkürler.
We thought life was cheap to them, but that's not true.
Hayatın onların için ucuz olduğunu düşünürdük ancak bu doğru değildi.
Something very strange happened to me, and I don't know if it's true or not but when I went into that woman's apartment the first time
Bana tuhaf bir şey oldu, çok tuhaf... Doğru olup olmadığını bilmiyorum ama... O kadının dairesine girdiğimde, ilk anda...
But that's not always true
Ama bu her zaman doğru değildir.
That's not true, but it's all right.
Yalan söylüyorsun ama sorun değil.
That's not true, but I'm his worst enemy if I stop loving Edwige.
Bu doğru değil, Edwige'i sevmekten vazgeçersem onun en azılı düşmanı olurum.
True, but it's too bad that it's not like your movie room, Mme. Nadine, where you can make everything move backwards, and go back inside your mother's belly.
Doğru, çok kötü değil. Ama Matmazel Nadine'nin montaj odasındaki gibi değil. Orada her şeyi geri sarabilirsiniz.
We accuse the rich of picking the common girls'flower of innocence, but that's not true.
"Masum bir kızın çiçeklerini topladığı için zenginleri suçluyoruz," "ama bu doğru değil."
It's probably here that the word "cosmopolitan" realized its true meaning of a citizen, not just of a nation but of the cosmos.
Büyük olasılık, burada, "Kozmopolit" kelimesi gerçek anlamına kavuştu.. Sadece bir ulusun sakini anlamnda değil ama Kozmos'un sakini anlamında...
Just give it a thought... say, if I went with Rambler but Cao Feng insisted it's not true and that Rambler is the culprit
Düşünsene... eğer serseriyi alıp gitseydim... Cao Feng suçsuzluğunda gene ısrar eder... ve Serserinin komplo kurduğunu idda ederdi
But legend has it that you only, use your left hand, that's not true.
Ama seninle ilgili efsade ; sadece sol kolunu kullandığını döylüyor, ama bu doğru değil
Now I said that the side effects of ephemerol were invisible but that's not completely true.
Ephemerol'ün yan etkilerinin görünmeyen etkiler olduğunu söylemiştim. Ama bu tam olarak doğru değil.
Well, if that's true, that's very distasteful... but they have not been restored to life.
Pekâlâ, tuhaf da olsa doğru olduğunu varsayalım ama diriltilmiyorlardır.
But that's not true, it's not possible.
Ama bu doğru değil. Bu mümkün değil.
This is my third. I wish I could tell you that there are more old generals than old doctors, but it's not true.
Keşke yaşlı doktorlardan daha fazla sayıda yaşlı general olduğunu söyleyebilseydim, ama korkarım ki bu doğru değil.
You may not believe that, but it's true.
Belki buna inanmıyorsun ama bu doğru.
I said I slept with those men just for the hell of it but that's not true
O adamlarla, sebepsiz yere yattığımı söyledim, ama bu doğru değildi.
But that's not quite true.
Ancak bu pek de doğru değil.
That's true, but I'm just not ready yet.
Bu doğru fakat ben henüz hazır değilim.
- But that's not true.
- Ama bu doğru değil.
I don't know if you believe that or not, but it's true.
Buna inan ya da inanma. Bu doğru.
But that's not true, and you know it.
Ama bu doğru değil ve bunu biliyorsunuz.
Well... that's certainly new, but that's not true, that's not a fact,
Şey... bu kesinlikle yeni birşey, fakat doğru değil. Yani böyle bir şey yok.
He says he's not sensitive, but that's not true.
Duygusal olmadığını söylüyor. Bu doğru değil.
Your mother told you that, but that's not true!
Annen sana böyle söyledi, ama bu doğru değil!
That's not the first thing I would have told you, but it's true.
Sana söylediğim ilk şey değil, ama doğru.
but that's not you 16
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's it 276
but that's the way it is 43
but that's not the point 136
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's it 276
but that's the way it is 43
but that's not the point 136