But there isn't traducir turco
981 traducción paralela
There isn't much talk about it but do you know many grown people do it?
Bir çok yetişkin altına işiyor.
But isn't there a way to find his address?
Onun adresini bulmanın bir yolu yok mu?
Yes, but... but from the big point of view... there isn't any.
Evet ama, büyük bakış açısından bakarsak... Evet, öyle bir şey yok.
But you can't go there, it isn't ethical.
Ama sen oraya gidemezsin.
But isn't there any curtain?
Perde yok mu peki?
It isn't plastic surgery, but there is a way.
Estetik cerrahi sayılmaz ama bir yolu var.
But isn't there...?
Fakat...?
But isn't there always a third place, Captain Fry?
Ama üçüncü bir yol her zaman vardır Kaptan Fry.
Now, it isn't that I don't like you, Susan... because after all, in moments of quiet, I'm strangely drawn towards you... but there haven't been any quiet moments.
Bak Susan, senden hoşlanmıyor değilim çünkü, sakin anlarda, garip bir şekilde sana karşı yakınlık hissettim ama nedense hiç sakin anımız da olmadı.
But I'm warning you, and you, Jean La Cour... member of the City Counsel, and all of you... if we get us another dose of yellow fever like we had back in'30... when there wasn't enough men alive to bury the dead... there just isn't going to be any town to run a railroad into.
Seni, belediye meclis üyesi Jean La Cour seni ve hepinizi uyarıyorum eğer 1930'larda ölüleri gömecek adam bulunamadığı zamanlardaki gibi.. ... yine bir "sarı humma" vakası yaşarsak içine demiryolu yapacak kasaba da olmayacak.
But there isn't anybody else who has seen her.
Ama onu gören başka hiç kimse yok.
But there isn't anybody.
Git bir kadın bul. Ama kimse yok.
I haven't the least idea who he is... but there's nobody here who isn't internationally important.
Kim olduğu konusunda en ufak bir fikrim bile yok ama burada uluslararası önem arz etmeyen kimse yok.
I'd do it if I could, but there just isn't a place left.
Elimden gelse bir şeyler yapardım, ama gerçekten hiç boş yer yok.
But, Parry, if you go on lying like this there isn't anything any of us can do for you.
Ama, Parry, bu şekilde yalan söylemeye devam edersen hiçbirimizin senin için yapabileceği bir şey kalmaz.
But I believe I'll say now while there isn't time left for either of us to get any more embarrassed...
Ama ben ikimiz için de utanacağımızı paylaşacağımız fazla zaman kalmadığına göre sana söyleyebilirim.
Perhaps the gangrene isn't legal, either, but it's there!
Belki bu kangren de yasadışıdır ama olmuş işte.
Well, i suppose there's no reason why i shouldn't tell you what my interest in dimitrios is, but it certainly isn't money.
Dimitrios'la ilgilenmemin sebebini size söylememek için bir neden yok. Kesinlikle para için değil.
But it isn't fair to hate a house because someone's died there.
Ama biri orada öldüğü için bir evden nefret etmek doğru değil.
There isn't anybody here but us.
Evde sadece ikimiz varız.
But isn't there any other way out for us?
Bizim için başka çıkarı yok mu peki?
There isn't much justice on earth, but there is some.
Dünyada fazla adalet yok. Ama birazı bulunuyor.
You got something there, but I'll be doggoned if I know what it is. That isn't enough?
Bir acayiplik var, ama nedir, kahrolası anlayamadım.
I told her I'd give it one more day but I know there isn't a chance.
Ona bir gün daha dedim ama, bir şans olmadığını biliyorum.
But it's no good if there isn't somebody you can turn to and say, "Nice view, huh?"
Ama dönüp "İyi manzara, ha?" diyebileceğin biri yoksa bunun bir yararı yok.
We would skate up the avenue But there isn't any ice
Caddede buz pateni yapardık Ama buz yok
I don't ask you to say what isn't true, but... There's no need to mention to Mrs Baines that you met Julie. - Is it a secret?
Yalan söylemeni istemiyorum, ama Julie ile tanıştığından Bayan Baines'e bahsetmeye gerek yok.
There isn't enough paint in Germany for that but let me scrape together something in his defence.
Almanya'da buna yetecek miktarda boya yoktur ama izin ver, savunmasındaki bir şeyi birlikte kazıyıp çıkaralım.
But you can't put the fight on because you don't have the money... and there isn't a man in all London who'll let you have a shilling.
Ama güreş karşılaşmasını ayarlayamıyorsun çünkü paran yok ve bütün Londra'da, sana bir şilin verecek bir Allah'ın kulu bile yok.
This is very nice, if you can call mourning nice but isn't there some way we could let it plunge a little in front?
Güzel oldu. Matem elbisesine güzel denebilirse. Biraz daha dekolte olamaz mı?
But I can assure you there isn't one kingdom for the living and one for the dead.
Ama sizi temin ederim... yaşayanlar ve ölüler için ayrı bir Krallık yok.
- But there's still hope, isn't it?
- Ama hala umut var, değil mi?
Then you'll know there isn't anyone here but me.
Ondan sonra burada benim dışımda kimsenin olmadığını anlarsınız.
And there isn't a thing but imagination and lies and deceit and tricks.
Hayallerin, yalanların, düzenbazlığın ve de numaraların dışında bir şey yok!
But teachers, there really isn't any school policy against babies.
Ama öğretmenler, gerçekten bebeklere karşı hiç bir okul kuralı yok.
There isn't anyone but Aunt Minerva.
Teyzem Minerva'dan başka kimsem yok.
I know there isn't anything that will help that poor creature... but I'll do what I can.
Zavallı kadına yardımcı olmayacağını bilsem de elimden geleni yapacağım.
This isn't you yet... but there is a structural likeness.
Öyle olduğundan emin değilim ama benzerlikler var.
There isn't, but then there isn't much trouble neither.
Evet ama fazla derdim de olmuyor.
But there isn't much time.
Ama fazla vakit yok.
The man almost certainly isn't there, but if he is, he won't be there for long.
Adam büyük bir olasılıkla orada değil. Olsa da fazla kalamayacak.
But I'm afraid there isn't time enough to present it.
Ama korkarım onu sunmak için yeterli zamanımız kalmadı.
I know how you feel, but there's always the unexpected, isn't there?
Ne hissettiğini anlıyorum ama her zaman beklenmedik şeyler çıkabilir.
Thank you, General, but I'm afraid there isn't much time between now and 3 : 00.
Teşekkürler General, ama maalesef saat 3 : 00'a kadar fazla vakit yok.
I do. But you must admit there isn't much excitement.
Hoşlanıyoruz, Fakat itiraf etmelisin ki, burada fazla heyecan yok.
But isn't there, like, a permanent frontline?
Ama burada, galiba, kalıcı bir sınır olmalıydı?
But the truth is always there in the morning, isn't it?
Ama sabah olunca gerçekle baş başa kalıyorsun, değil mi?
It's customary, of course, to have someone in between and ask for your permission, but there isn't much time.
Adetler gereği sizden izin almamız gerekiyor, ancak çok da vaktimiz yok.
Now that, uh, probably isn't true, but suppose you and your men go down there and make a 24-hour investigation.
Muhtemelen doğru değildir ama bence adamlarınla gidip... 24 saatlik bir inceleme yap.
Oh I don't like it, but I guess there isn't much I can do about it.
Bu hiç hoşuma gitmiyor, ama elimden gelen bir şey yok.
But there isn't any reason to be afraid of you.
Ama senden korkmam için bir neden yok.
but there are 38
but there's more 55
but there was no answer 20
but there's a catch 20
but there 57
but there's no 20
but there's a problem 45
but there's nothing here 17
but there's a 20
but there you go 27
but there's more 55
but there was no answer 20
but there's a catch 20
but there 57
but there's no 20
but there's a problem 45
but there's nothing here 17
but there's a 20
but there you go 27